Sadece kendi hakkını savunan insan, kendisi için adalet isteyen insan, hak ve özgürlükleri savunuyor değildir bence. O yalnızca kendi hakkı ihlal edildiği için bunu dile getiriyor, Aslında başkasının hak ve özgürlükleri çok da umurunda değildir.
Hak ve özgürlükleri gerçekten savunan insan hiçbir hak ihlalini diğeri ile kıyaslanamaz, her hak ihlalini özel olarak değerlendirir: “Onlar da şunu yaptı, şurada da şöyle oluyor…” demez. Çünkü bu yaşanılan bir hak ihlalinin önemini küçük görmek olur.
Hak ve özgürlükleri savunan insan, hak ihlalinin, özgürlüklerin çiğnenmesinin kime karşı, kim tarafından, nerede yapıldığını dikkate almaz. Kime, kim tarafından, nerede yapılırsa yapılsın, o hak ihlaline karşı çıkar. Çifte standardı yoktur bu konuda. Nerede oluyorsa olsun, elinden geldiği kadar hak ihlallerine karşı çıkar, dile getirir.
Evet insanların çifte standartlı olduğu doğrudur. Ben bunu birçok yazımda getirdim, getiriyorum. Ama bu nedenle herhangi bir ihlali dile getirirken, bu hak ihlalini diğeriyle kıyaslamam. Onu insanların çifte standartlarını sözde ortaya çıkarmak için kullanmam. Zaten kullansam da insanlar bu yaklaşımlarını değiştirmezler. Zaten kendileri göre doğrudur onlar.
Acaba bu noktada başkalarının çifte standartları var da, bizim yok mu? Ben toplumun, muhaliflerinin her kesiminin bu çifte standarta sahip olduğunu gözlemliyorum. Herkes kendi sorununu dile getiriyor, diğerinin sorununa kulakları ve gözleri kapalı. Yani herkesin çifte standartı var.
Bir karikatür görmüştüm, iki adam arasında şöyle bir diyalog geçiyor:
“Bugün 5 kişiyi öldürmüşler.” diyor bir adam.
Diğeri soruyor:
“Türk mü, Kürt mü?”
Adam şöyle yanıtlıyor onu:
“İşte bunu sormadığın zaman barış gelecek…”
Medyada sık sık tanık oluyoruz. İnsanların çoğu kendi haklarını savunup, diğerlerinin haklarını görmezlikten geliyor. Adaleti yalnızca kendi için istiyor. Örneğin şöyle bir haber hatırlıyorum: “Avustralya’da bir sinagog tarandı ve içeride dua eden 4 Yahudi öldü.”
Bu haberin altındaki yorumlara göz attım da şöyle yorumlara rastladım:
“Onlar da Müslüman öldürüyor.”, “Az öldürmüşler, daha çok öldürmeliymişler.” Yani ölen Yahudi olunca ölsün, ama Müslüman olunca tepki duyuluyor. Yeni Zelanda’da Müslümanlar öldürülünce tepki duyuluyor da, ölen Hristiyan, ateist ya da Yahudi olunca onların ölümüne sevinenler oluyor. İşte adaletsizliğimiz, acımasızlığımız ve intikamcılığımız bu dar bakış açısından kaynaklanıyor. Sadece diğerleri değil, çifte standarta sahip olan, toplumun kesimlerinde var bu çifte standart bence. Yani birçok insan bir diğerine yönelik hak ihlalini; kendi cephesindeki, taraftarı olduğu kesimin uğradığı hak ihlalini dile getirmek için kullanıyor.
Diyeceğim şu, çifte standartı olmadan hak ve özgürlükleri ve adaleti savunan bir insan ölenin etnik, dinsel, ulusal kimliğine bakmaz. O hak ihlalinin, adaletsizliğin kendisine karşıdır. Kim tarafından, kime ve nerede yapılırsa yapılsın, o hak ihlaline, özgürlüklerin çiğnenmesine karşı çıkar. O olaylara ve olgulara intikamcı ve dar bir bakış açısıyla yaklaşmaz.
Hak ve özgürlük savunucuları sivil insanların haklarını savunurlar. Çünkü devletlerin ve örgütlerin, kurumların kendilerini savunacak araç ve mekanizmaları vardır. İşte bunun için sivil insanların haklarını savunur hak ve özgürlük savunucuları. İster devlet, ister herhangi bir örgüt, kurum vs… kim sivilleri hedef alıp onlara karşı -nedeni ne olursa olsun -bir eylem yapıyorsa ben bunu kınıyorum. Kim doğaya karşı orman yakma benzeri bir eylem yapıyorsa, hangi nedenle ve kim yaparsa yapsın ben buna karşı çıkıyor ve kınıyorum.
Bu anlamda Minneapolis’te polisin ırkçı bakış açısıyla Afro-Amerikan insanları öldürmesine karşı çıkıyorum. Ama aynı şekilde Diyarbakır’da polis tarafından Kürt gencinin, Adana’da Türk’ün, Avustralya’da Yahudinin, Yeni Zelanda’da Müslümanın öldürülmesine de karşı çıkıyorum. Yani adaleti kendim için değil, herkes için talep ediyorum. İşte bu bilince ulaştığımız zaman kendi hak ihlalimiz de daha çok dikkat çekecektir. Başkasının uğradığı hak ihlalini, kendi uğradığımız hak ihlali ile kıyaslamadığımız zaman ve çifte standart olmadan karşı çıktığımız zaman işte o zaman gerçek adalet ve haklar, özgürlükler çizgisine de yaklaşmış olacağız.
Başkalarına yapılan haksızlıklara, gözü dönmüş şiddete çifte standartsız, ve kıyaslamadan yaklaştığımızda ve karşı çıktığımızda, – hatta bu bir insan değil, bir ağaç, ya da bir hayvan olsa bile- işte o zaman adaletli olmaya da yaklaşmış olacağız.
Çünkü çifte standartların olduğu yerde asla adalet olmaz.
Erol Anar