Hiçbir şeyden Kaçamamaktır Hayat

Hiçbir şeyden Kaçamamaktır Hayat

Hayatı en iyi açıklayan cümlelerden birisi Tolstoy’un bu cümlesi bence.

“Tepeye tırmandığımı sanırken tepe aşağı iniyormuşum meğer!” [1]

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz, hasta olmadığımızda mutlu hissediyoruz kendimizi. Ama hasta olsak da olmasak da ölüyoruz. Kaçınılmaz olan bu. Yani Bukowski’nin dediği gibi. Bir kitabında şöyle bir cümle vardı:

“Hepimiz hastayız, çünkü ölüyoruz.”

Ama insan tepeden aşağı inerken de mutlu olabilir. Bir anlık bir mutluluk bile yeter insana yaşadığını duyumsaması için. Tepeden aşağıya inerken insan son hızla, kızakla yokuş aşağıya kayan ve bunun verdiği mutluluğu tüm benliğiyle hisseden bir çocuk gibi mutlu olabilir.

***

“Ben yok olacağım. O zaman ne olacak acaba?… Hiçbir şey olmayacak.” [2]

Hepimiz kendimizi vazgeçilmez sanırız. En azından ailemiz ve arkadaşlarımız, akrabalarımız için. Ama aslında hiç de öyle değildir gerçek. Hayat hiç boşluk tanımaz. Ölüp gidersin ve unutulursun. Ara sıra seni hatırlayan birkaç kişinin dışında, sanki hiç var olmamış gibi silinirsin hayattan.

 “Yaşamayı bilmeden yaşayan bizlere (benim ender benzerlerime ve bana), her şeyi reddetmekten başka hayat tarzı, dünyayı seyretmekten başka yazgı kalıyor muydu?” [3]

Pessoa’nın bu sözünü, Oscar Wilde’ın şu cümlesi tamamlıyor:

“Yaşamak şu hayatta en nadir rastlanan şey. Çoğu insan yalnızca var, o kadar.” [4]

Yaşamak gerçekte yaşadığını hissetmek, özgür olmak ve onu tüm benliğinde duyumsayarak yaşamaktır. Toplumsal sistem içinde tutsak bir şekilde yaşarız; sistem hepimizi tek tek kutulara hapseder ve ölene dek o kutunun dışına çıkmayız. Buna çabalamayız bile, çoğu insan ise dünyanın sınırlarını kutunun sınırlarından ibaret sanır. Yaşadığımızı hissetmek bir yana, zaman doldururuz ölene kadar. Nefes alır, itaat eder ve bekleriz ölümü farkında bile olmadan.

Peki hayat nedir o zaman? Hayat, çoğunluk için anlamsızlığın duvarıdır. Topu topu iki metrekare bir kutudur.

O zaman hayat ve ölüm şudur: İçinde yaşadığımız iki metrekarelik kutudan, iki metre karelik toprağa gideriz. İşte bütün bir hayatın öyküsü budur, postmodern zamanlarda.

***

Hayat aslında hiçbir şeyden kaçamamaktır. Çünkü sonunda ölüme yakalanırsın, kaçaçacağın bir yer kalmaz.

Pessoa, hayatı iyi anlayan yazarlardandır. O hayatı nerede ciddiye alıp, nerede ciddiye almaması gerektiğini iyi bilir. Ama hayatın anlamsızlığını iyi çözümlemiştir.

“Bütün bu anlamsızlıkların anlamı ne?” diye sorar. [5]

Aslında hiçbir anlamı yoktur bütün bu anlamsızlıkların. Ama biz anlam veririz onlara, ya da verdiğimizi sanırız. Hiçbir şeyin anlamı yoktur özünde. Çünkü biz atomlar bütünüyüz ve tesadüfen bir araya gelmişiz.

Tesadüfün anlamı ne kadarsa, hayatın anlamı da o kadardır.

Şöyle der yine o:

“Kaçtığım bütün savaşların yaralarını taşıyorum.” [6]

Hayat içinde birçok şeyden kaçınırız; mücadele etmek yerine kaçarız onlardan. İnsanlardan, aşklardan ve birçok şeyden daha kaçarız ya da kaçtığımızı sanırız. Sanırız ki kurtulmuşuzdur, ama kaçtığımız her şey bizi kaçınılmaz olarak yaralayacaktır. Kaçmasak da yaralanacağız, kaçsak da… işte hayatın gerçeği budur. Yani hiçbir şeyden kaçamayız hayatın içinde, ne kadar kaçtığımızı düşünsek de boştur.

Kaçtığımızı düşünsek de, bu toplumsal hayat içinde özgürlüğümüz denildiği gibi bağlı olduğumuz ipin uzunluğu kadardır. Kazancakis’in dediği gibi, özgür değiliz, sadece bazılarımızın bağlı olduğu ip, diğerlerinden daha uzun. Bu da bazılarımızın özgür olduğu yanılsamasına neden oluyor.

İpi kesecek cesarete sahip olduğumuz ve kaybetmeye hazır olduğumuz anda özgür olacağız.

İşte o zaman hayatı yoğun bir şekilde hissederek yaşayabileceğiz.

Erol Anar

Paraná

1 Eylül 2019


[1] Lev Nikolayeviç Tolstoy: “İvan İlyiç’in Ölümü”, MEB Yayınları, İstanbul, 1963, pdf, sayfa 58.

[2] Age, sayfa 37.

[3] Fernando Pessoa: “Huzursuzluğun Kitabı”, Can Yayınları, Çeviri: Saadet Özen, 10. basım: Aralık 2013, İstanbul, epub, sayfa 19.

[4] Oscar Wilde: “Hayat, Ciddiye Alınamayacak Kadar Önemlidir”,   Zeplin Kitap, 2014.

[5] Fernando Pessoa: “Huzursuzluğun Kitabı”, sayfa 411.

[6] Fernando Pessoa:”Anlamaktan Yoruldum”, Zeplin Kitap, 2016.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!