O Kasabalar Uzaktır Şimdi

O Kasabalar Uzaktır Şimdi

 

Sonra özgürlüğün tadını almıştık. Bahçeli evlerimiz, ırmağımız ve ırmağın kenarında sayısız meyve ağaçlarımız vardı. Her gün yeniden doğayı ve kendimizi keşfediyorduk. Balığa giderdik arkadaşlarımızla. Tuttuğumuz balıkları orada ırmağın hemen kenarında bir ateş yakarak pişirir ve sohbet ederek zevkle yerdik.

 

Sevgili Uzaklar,

Bir kasabada doğdum, yaklaşık on beş bin nüfuslu bir yerdi Samsun’un Havza kasabası. Çocukluğum ve ilk gençliğim burada geçti.

Kasabada hayat oldukça ilginç ve renklidir. Çoğu insan birbirini tanır ve saygılı ilişkilerde bulunur. En azından benim çocukluğumda böyleydi. Kasaba insanları neşelidir, herkesin komik ve kendi gerçekliğini yansıtan bir lakabı vardır.

Otuz yedi yaşındayım ve yolun yarısına ulaşmış olsam da, henüz genç sayılırım. Ama dönüp de çocukluğuma baktığımda, o zamanla şimdiki zaman arasında koca uçurumlar varmış gibi gelir bana. Belki kısa bir süreydi geçen, ama sanki yüzyıllar geçmiş gibiydi. Değişen elbette çok şey oldu, ama bu değişimlerin çoğu olumsuzdu bana göre. Eğer benim yaşımda ve henüz genç sayılacak birisi böyle söylüyorsa, gerçekten de çok şey değişmiş demektir.

İnsanlar beton mekânlara hapis olmamışlardı, bahçeleri olan evlerde yaşıyorlardı. Paylaşmak bir erdemdi, komşudan komşuya sürekli yiyecekler taşınırdı.

Kasabamız oldukça gelişkindi. Birisi yazlık, diğerleri kışlık olmak üzere üç sineması vardı. Arkadaşlarımla hep kışlık sinemanın salonunun orta yerinde kırmızı ışığın altında buluşurduk. Ve pazar günleri annemiz ve komşularımızla sinemaya giderdik. İnsanlar temizliğe, giyimlerine son derece dikkat ederlerdi. Herkes birbirine yardım eder, kimse kimseye saygısız bir davranışta bulunmazdı. Ara sıra yaşanan kavgalar bile aradaki özenli ve samimi ilişkileri bozamazdı. İnsanlar kinci değildi.

Ramazanlarda arkadaşlarımla iftardan önce fırına gidip yumurtalı susamlı pideler yaptırırdık. Eve dönerken karnımız çok acıkmış olur ve burnumuza türen sıcacık pidenin ucundan koparıp yerdik. Bir pide 25 kuruştu o zamanlar. İftardan sonra hemen keyifle evlerimizden çıkar, arkadaşlar bir araya gelirdik. İlk sokağa çıkan arkadaşımız aramızdaki özel bir işaret olan Tarzan bağırışı ile haykırır ve bizleri sokağa davet ederdi. Yemeğimizi hızlı hızlı yiyerek bir an önce kendimizi yarık karanlık sokağa atardık. Ramazan gecelerinde mahallemizdeki çocuklar hep dışarıda olur, türlü oyunlar oynardık. Bu gecelerde ancak sabaha karşı evlerimize yatmaya dönerdik.

Küçük bir çocukken pazar günleri annelerimizle birlikte sinemaya giderdik. Bazı pazar günleri mahalle halkının hemen hepsi çoluk çocuk kamyonlarla pikniğe giderdik. Kasabamızın yakınında bulunan mesire yerlerinde hava kararana kadar eğlenirdik. Herkes birbirini severdi. Kasaba merkezinin hemen bir sokak arkasında bulunan mahallemiz bir mozaikti adeta; Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Alevi, Tatar vb… bir çok kültüre ve etnik kökene mensup insanlar barış içerisinde bir arada yaşarlardı. Herkes diğerinin kimliğine, inançlarına saygı duyardı. Kimse diğerini aşağılamazdı.

Biz değişik kültürlere saygılı olmayı ve hoşgörü geliştirmeyi mahallemizdeki bu insanlardan öğrenmiştik.

Sonra özgürlüğün tadını almıştık. Bahçeli evlerimiz, ırmağımız ve ırmağın kenarında sayısız meyve ağaçlarımız vardı. Her gün yeniden doğayı ve kendimizi keşfediyorduk. Balığa giderdik arkadaşlarımızla. Tuttuğumuz balıkları orada ırmağın hemen kenarında bir ateş yakarak pişirir ve sohbet ederek zevkle yerdik.

İlk gençlik yıllarımızdı. Hepimiz bir kıza âşıktık. Mahallemizin hemen arkasından geçen ırmak kenarında birbirimize aşklarımızı anlatır, sevgililerimize mektuplar yazardık.

Bayramlarda daha geceden ütülenmiş yeni elbiselerimizi heyecanla dener. Ertesi gün tertemiz çıkardık sokağa.

Mahallemiz kasabanın en işlek caddesinin hemen arkasındaydı. Kendine özgü ilginç kişilikler yaşardı mahallemizde.

 

Sevgili Uzaklar,

Yıllar sonra kasabamıza gittiğimde, mahallemizde dolaştığımda, bir iki küçük değişiklik dışında binaların hemen hemen aynı olduğunu gördüm. Öyleyse neden burada doğduğum büyüdüğüm mahallede kendimi bir yabancı gibi hissediyordum.

Binalar belki yerli yerindeydi ama, komşularımızın tamamı kasabayı terk ederek çeşitli şehirlere göç etmişlerdi. Belki kendimi bunun için bir yabancı gibi hissetmiştim. Artık mahallemizde benim için yalnızca giderek büyüyen bir hüzün vardı. Sanki kayıp kent Atlantis’in kayıp insanları gibi, mahallemizin insanları da bir anda yitip kim bilir nereye gitmişlerdi? Hayat bizleri bir anda savurmuştu değişik yerlere. O insanlar neredeydiler şimdi? O kasabalar nerede? O saygılı ilişkiler, o paylaşımcı dost insanlar hangi bilinmezliğe göç etmişlerdi?

O kasabalar samanyolunun en ucundaki bir yıldız kadar uzaktır şimdi.

Sevgiyle kal.

 

Erol Anar

“Sen” adlı kitabımdan, Chiviyazıları Yayınevi, İstanbul, sayfa 118-121.Ankara

21 Kasım 2001

One thought on “O Kasabalar Uzaktır Şimdi

  1. Ne güzel anlamışsınız çocukluk anılarınızı. Benzer çocukluk yıllarını ben de yaşadım. Aileler birbirlerinin sevinçlerini de acılarını da paylaşırlardı. Mahallede birinin cenazesi varsa radyoda müzik çalınmazdı. Cenazesi olan eve konu komşu tarafından günlerce yemekler taşınır, insanlar teselli etmeye çalışılır birlikte ağlanır, gözyaşı dökülürdü. Şimdilerde cenaze sahibi taziyeye gelenlere pide ayran dağıtıyor, doyurmaya çalışıyor onca acının içinde. O zamanlar böyle bir adet yoktu.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!