Eğer herhangi bir öndere fanatikçe bağlıysanız, herhangi bir kitlenin içindesinizdir demektir. Bundan kurtuluşunuz yoktur. Hatta fiziken kitlenin içinde değilseniz dahi ruhen oradasınız demektir. Çünkü öndere bağlılık, onun kitlesi olmanıza neden olur. İdeolojiye bağımlılık da öyle. Kitlelerin bireylikten vazgeçerek, kendi özgür ruhlarını teslim ederek, kitleye dönüşümü sırasında gerçekler de manipüle edilmiştir.
Kitleleri kandırmak, onları manipüle etmek çok zor değildir. Bunun için öteden beri kullanılan değerler, kavramlar vardır: Milliyetçilik, din, devlet, vatan, bayrak vs… Bunlar işlevsellikleri pratik içinde tarihsel olarak kanıtlanmış manipülasyonlardır. Her zaman işe yararlar. Kitleleri coşturur ve önderlerine, liderlerine fanatik bir biçimde bağlanmalarını sağlarlar. İktidarların hep yaptığı da bundan başka bir şey değildir. Kitleleri bir sürü gibi güderler ve fanatizm ile beslerler. Özellikle de totaliter ülkelerde.
“Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Hoşlarına gitmeyen açık delliler karşısında, bâtıl eğer kendilerini çekerse, bâtılı ilahlaştırarak delillere yüz çevirmeyi daha üstün bulurlar.” [1]
Bu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Buna bilimsel olarak geri tepme etkisi (backfire effect) deniliyor bilimsel literatürde.
Nazilerin Propaganda Bakanı Goebbels; “Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve tekrar ederseniz bu yalanı sürekli, insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır. Yalan, halkın yalanın siyasi, ekonomik ve / veya askeri sonuçlarından devlet tarafından korunabilmesi için muhafaza edilebilir. Dolayısıyla Devlet, muhalefeti bastırmak için tüm güçlerini kullanması açısından, yalan hayati bir önem taşımaktadır; çünkü gerçek doğru yoldur ve bu da devletin en büyük düşmanıdır “ der.
Bu “Büyük Yalan Teorisi”dir. Ve günümüzde dahi birçok politikacı bu teoriyi kullanmaktadır. Her şeyin özü tekrardır. Tekrarlanan şeye insan alışır ve giderek daha fazla inanır. Hele ki günümüzde medyanın gücünü düşünürsek, sosyal medya ile birlikte.
Elbette hak ve özgürlük isteyen kitleler de vardır. Ama orada bile bir hiyerarşi vardır; bireyin birey olarak özgürlüğü yok edilmiş ve bireyler birbirine benzetilmiştir. Çünkü her tür kitle, bireyleri birbirine benzetmekte ustadır. Orada artık birey yoktur.
Aynen sık sık tekrarladığım Foucault’nun şu güzel sözü gibi: “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa, orada kimse yok demektir.”
İnsan ancak özgür bir bireyler topluluğunun kitlesi olduğunda bireyliği erimez, bireyliğini ifade edebilir. Bunun dışındaki kitleler bireyi yok eder. Kitlesi olduğunuz bir şeyin, kütlesi olursunuz çünkü. Kendi özgürlüğünüz kitlenin içinde erir gider, sıradanlaşırsınız. Ancak devrim anlarında bir kitlenin içinde olmak mantıklıdır.
Özgür insanlardan oluşan bir kitlede dahi bireyin özgürlüğü kısıtlıdır.
Özgür bir birey için en tehlikeli yer bir kitledir, onun içinde bulunmaktır. Çünkü özgür bireylerden oluşmayan bir kitle bireyi yutar ve onun özgün kişiliğini anında yok eder. Bireyin hiçbir önemi kalmaz. Bir dalga gibi sağa sola savrulan kitlenin içinde birey, istese de bir varlık gösteremez. Kitle hiyerarşik ve totaliterdir. Onu yönetenler, yönlendirenler vardır.
Bireyi böylesine yutan ve onu kendisine tabi kılan bir şeydir kitle.
Kitleler bir taraf değil, taraftardır. Taraf değiştirebilirler kolaylıkla, ama taraftarlıkları asla değişmez, çünkü fanatizmle beslenirler.
“(Kitlelerde) Bilinçli şahsiyet ortadan silinir, bütün bu birleşmiş fertlerin fikirleri ve hisleri tek bir istikamete yönelir.” [2]
Eğer kitle içindeki birey öyle olmadığını düşünse dahi o istikamete gitmekten zorlukla vazgeçebilir. Yanlış istikamete bile kitle akıntısı sizi sürükler. Kitle artık tek kişidir ve bu tek kişi totaliterdir çoğunlukla. Kitlelerin devrimci oldukları anlar da görülmüştür tarihte, devrim anları. Ama bu anlar çok fazla sürmez ve nadirdir tarihte. Kitleler, devrim anlarından hemen sonra yeniden güce ve otoriteye tapmaya, itaat etmeye devam ederler.
Kitleler çoğunlukla güçten yanadır ve gücü alkışlarlar, ona taparlar. Bu nedenle tarihte birçok siyasal iktidar kitleleri kendi istediği yöne kolaylıkla kanalize etmeyi başarmıştır.
Kitlelerin gerçekle olan ilişkisi çok zayıftır. Onlar kendilerine gerçek diye sunulan yalanların peşinden gitmekten, yalanları gerçekmiş gibi algılamaktan adeta zevk alırlar. Kısacası kitlelerin umrunda değildir gerçek. O gerçekmiş gibi algıladığı yalanların peşinden gider ve onları mutlaklaştırır. Kitleler totaliterdir. Gerçeğin kitle önünde o an için bir gücü yoktur, çünkü tersine çevrilmiş, yalanla ve manipülasyonla boğulmuştur.
“Kitle halinde bulunan bireyler bütün iradelerini kaybettiklerinden, iradeye sahip olan kimseye içgüdüsel olarak dönerler.” [3]
Kitlenin bir parçası olarak bulunduğunuzda artık iradeniz sizin değil başkalarının elindedir, kim o kitleye yön veriyor hükmediyorsa sizin iradeniz de ona, ya da onlara aittir.
“Kitle içindeki fert, rüzgârın istediği gibi kaldırdığı kum taneleri arasında, bir tek kum tanesidir.” [4]
Kitle içinde olan bireyi yönetmek, yönlendirmek kolaydır, ama kitlenin dışındaki bireyi yönlendirmek ve onun yönetmek daha zordur.
“Kitlenin ruhuna daima hakim olan özgürlük gereksinimi değil, esirlik gerekliliğidir. Bağlılığa susamış olmaları, kendilerinin yönetici olduğunu söyleyen kimseye içgüdüsel olarak onları bağlar. … Napolyon biricik ciddi söz sanatı tekrardır” demiştir. İddia olunan şey tekrar edilmek şeklinde sonunda kanıtlanmış bir gerçek gibi kabul edilecek kadar ruhlara yerleşir.” [5]
Eğer herhangi bir öndere bağlıysanız, herhangi bir kitlenin içindesinizdir demektir. Bundan kurtuluşunuz yoktur. Hatta fiziken kitlenin içinde değilseniz dahi ruhen oradasınız demektir. Çünkü öndere bağlılık, onun kitlesi olmanıza neden olur. İdeolojiye bağımlılık da öyle. Kitlelerin bireylikten vazgeçerek, kendi özgür ruhlarını teslim ederek, kitleye dönüşümü sırasında gerçekler de manipüle edilmiştir. Artık kimse gerçeği önemsemez. Gerçek, kitlenin inandığı şeydir, çobanın söylediğidir. Kitleyi aksine inandırmak çok zordur. İşte bu noktada tekrar devreye girer. Her gün tekrar edilir yalanlar, manipülasyonlar ta ki beyinde ve ruhta iz bırakana, ve içselleştirilene dek. Kitle inanmaya eğilimlidir. Baştan inanmıştır o.
Ortega Y Gasset, “Kitlelerin Ayaklanması” başlıklı yapıtında şunun altını çizer kitle ile ilgili:
“Kitle ise özel nitelik kazanmamış kişilerin toplamıdır. Yani kitle diye yalnızca ya da başat olarak ‘işçi kitleleri’ anlaşılmasın. Kitle ‘vasat adam’dır. Bu biçimiyle salt nicelik olan şey –kalabalık– bir nitel belirlemeye dönüşür: Bu ortak niteliktir, toplumsal yontulmamışlıktır, diğer insanlardan ayrılmaması, benliğinde bir basmakalıp tipi canlandırmasıyla belirlenen insandır.” [6]
Barışçıl görünen bir kitle bile biraz manipülasyonla hemen yıkıcı bir hale dönüşebilir.
Kitle her şeyden önce belirli bir bilince sahip olmayan bir kalabalıktır. Yalnızca çok nadir anlarda bilinçli hareket eder. Fransız Burjuva Devrimi’nde olduğu gibi. Kitlenin içindeki insanlar tek ruhtur ve bu ruhun içinde olmayan kitleden dışlanmıştır. Böyle nadir devrimci anlar olsa da, kitle adeta kendine bayrak edindiği önderlere tapınır, onlara kutsallık bahşeder. Çünkü kitle demek, güce itaat demektir ve onun yönlendiriciliğinde yıkım yapmaktır. Çoğunlukla bu yıkım gericidir; tarihsel devrim anları hariç. Devrim anlarında ise kitlenin ışığı bir an parlar ve kısa zamanda söner.
Kitleler bireyi yutar ve onu kimliksizleştirir, kendine tabi kılar.
Erol Anar
Dipnotlar
[1] Gustave Le Bon: Kitleler Psikolojisi, epub, Hayat Yayınları, Birinci Baskı: Kasım 1997, İstanbul,sayfa 78.
[2] Gustave Le Bon, age.
[3] Gustave Le Bon, sayfa 82.
[4] Gustave Le Bon, age.
[5] Gustave Le Bon, age, sayfa 109, 113.
[6] Jose Ortega Y Gasset: Kitlelerin Ayaklanması, TİB Yayınları, 1. Baskı: Ağustos 2010, İstanbul, sayfa 57.