Öyleyse kavramları indirgeyerek bu kadar kolaylıkla açıklamak kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. İçinde bulunduğumuz labirenti unutup, sanki labirentte değilmişiz gibi düşünmekten başka bir şey değildir bu özünde. Hiçbir şey o kadar basit değildir.
Kavramları, ideolojileri, olguları kolaylıkla anladığımızı düşünür ve onları ezbere açıklarız kendimizce. Ne kadar da kolay açıklarız her şeyi iki dakikada.
Oysa ne kadar zordur bir kavramı, ideolojiyi anlamak, anlatmak. Bunu öncelikle şu soruyla açabiliriz? Kime ve neye göre? Örneğin Marksist ideolojiyi ele alalım. Öncelikle şu soruyu sorarak ise başlayabiliriz: Kime ve neye göre Marksizm? Kapitalistlere göre mi Marksizm, yoksa Anarşistlere göre mi? Ya da Marksistlere göre mi Marksizm nedir? Görüldüğü gibi giderek iş çatallaşır. Bırakınız başka ideolojilerin Marksizme bakışını, bizzat Marksistlerin içinde binbir türlü bakış açısı vardır ve hepsi de kendi Marksizmlerinin gerçek Marksizm olduğunu iddia ederler. Kime göre Marksizm? Troçkist, Leninist ya da Stalinistlere mi? Çin yanlısı mı, yoksa eski Sovyetler Birliği mi?
Örneğin bir Stalinist’e göre Troçkizm, Marksizm değildir. Ama Troçkizme göre de Stalinizm Marksizmden sapmadır. Her iki eğilim de Lenin’den yola çıkarak kendilerinin hakiki Marksist olduğunu kanıtlamaya çalışır. Peki Leninizm Marksizm midir? Çin’den baktığımızda farklı bir Marksist anlayış buluruz, Küba’dan baktığımızda başka. Eski Sovyetler Birliği’nden bakılınca daha da başkaydı.
Dolayısıyla bir ideolojinin ne olduğunu, bizzat o ideolojiye inananlar bile tek bir biçimde açıklayamaz. Herkes ancak kendisinin gerçek ideolojiyi temsil ettiğini söyleyebilir ki, bu da çok olası değildir. İş çetrefil ve karmaşıktır. Hele ki, Marksizme, Anarşizmin, Liberalizmin bakışına gelirsek iş daha da çatallaşır. Hangi Marksizmi nasıl eleştirmek gerekir?
Anarşizme bakarsak orada da aynı sorunla karşılaşırız. Tek bir anarşist anlayış yoktur. Binbir türlü görüş vardır Anarşistler arasında, bireyci, olanlar toplumsalcı olanlara dek. İşte bu noktada yapılan yanlış Anarşizmi tek bir tanıma indirgemek olur. Marksistlerin, Liberallerin Anarşizme yaklaşımları gibi.
Ama bu ideolojilerin bütün gruplarının savunduğu temel bazı özellikleri de yok değildir. Bu özellikler her tür grup tarafından kabul edilir. Örneğin Marksizmin sınıf temelli bir ideoloji olması ve her şeyi buradan yola çıkarak açıklamaya çalışması gibi. Ya da örneğin tüm anarşist anlayışların devlet kurumuna karşı olmaları gibi.
Genel Marksist anlayışa göre, ideoloji, bilim ve din birer üst yapı kurumlarıdır. Altyapıda ise üretim biçimleri, her türlü ekonomik faaliyetler yer alır. Bütün bunlar toplumu ve toplumsal ilişkileri sınıf ekseninde açıklamak üzere kullanılırlar.
Görüldüğü iş o kadar kolay değildir. Ama biz kolaymış gibi sihirli aslında gerçekçi olmayan formüllerle her şeyi bir çırpıda açıkladığımızı sanırız.
Yani kavramları, olguları, ideolojileri tanımlamak ve o tek tanım üzerinden yola çıkarak eleştirmek kolay değildir. Tek bir tanıma indirgediğimizde ise kolaycı bir açıklama yapmış oluruz, ama bu açıklamanın doğru olup olmadığı sorgulanır.
Yine özgürlük nedir diye sorarsak, binbir türlü yanıt alırız. Her tür anarşist özgürlüğü burada ve şimdi ister (Anarşizmin her türü), her tür Marksist ise özgürlüğü yarına erteler, her tür liberalin özgürlüğü ise kâğıt üstündedir ve gerçek değildir. Herkes özgürlüğe kendi cephesinden yaklaşır. Bu da sorunu çatallaştırır, algılamayı zorlaştırır.
Din ve inançlara gelince ise, onlar ideolojiler gibi tartışılamadığı -inananlar için en azından- için, sorgusuz sualsiz kabul edilirler ve her şeyi tek bir kalemde kendi açılarından açıklarlar. Bu açıklamanın gerçeklere ve bilime ters düşmesi çok da etkili değildir onlara inananlar açısından.
“Normatif kavramlar genellikle ‘değerler’ olarak tanımlanır ve gerçekleştirilmesi gereken moral prensiplere veya ideallere işaret ederler. Bu bağlamda siyasal kavramların uzun bir listesi değer yüklüdür –“hürriyet’, ‘haklar’, ‘adâlet’, ‘eşitlik’, ‘hoşgörü’ vesâire. Olgular ve değerler arasında ayrım yapmak, doğru düşünmek için, genellikle gerekli önkoşullar olarak değerlendirilirler. Değerler bir görüş meselesi olarak değerlendirilebilirken, olgular doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanabilir şeyler olarak muhakeme edilirler. [1]
İhtilaflı kavramlar olarak nitelenenlerden birisi de özgürlük’tür. (Gallie 1955-56)
Özgürlük ihtilaflı bir kavram mıdır? Özgürlük üzerine değişik tanımlar yapılabilir elbette kişinin baktığı yerden ve ideolojisine, inancına göre. Ancak yine de gerçek özgürlüğü tanımlamaktan kaçınmak, ihtilaflı olarak ortaya koymak sorunu çözmeye yarar mı?
Ünlü siyaset bilimci Heywood, düşman tarafların her birinin ‘özgürlük’, ‘demokrasi’ ve ‘adâlet’ için mücadele ettikleri iddiasında bulunarak tartıştığını, kavga ettiğini ve hatta savaştığını söyler ve ‘özgürlük’, ‘demokrasi’ ve ‘adâlet’ gibi kelimeler farklı insanlar için farklı anlamlara geldiğinden, kavramların bizatihi kendilerinde problem varmış gibi algılandığına işaret eder. [2]
Burada özgürlük kavramına getirilecek yorum veya tanım, ona tamamen ne açıdan baktığınıza göre değişebiliyor. İdeolojik olarak baktığınızda özgürlük kavramı ikincil bir kavrama dönüşebiliyor ve “zorunluluklara” kurban edilebiliyor. Ya da ertelenebiliyor. Ya da özgürlük olmadan sanki özgürlük varmış gibi düşünmeye çalışmak ya da davranmak, liberalizmin yaklaşımı gibi iki yüzlü ve sahte bir yaklaşım olmaktan öteye gitmiyor. Olmayan özgürlüğü, sanki varmış gibi algılamaya götürüyor. Burada sorun hiçbir kavramın diğerlerinden saf ve bağımsız olarak ele alaınmayacağı gerçeğidir. Kavramlar arasında diyalektik bir ilişki vardır. Örneğin özgürlüğü, eşitlik ve adalet kavramları ile birlikte ele almadığımızda, hiçbir zaman gerçek özgürlüğe erişemeyiz. Dolayısıyla gerçek özgürlük varsa, eşitlik vardır, tam anlamıyla bir eşitlik; eşitlik ve özgürlüğün yer de yine gerçek adalet vardır. Özgürlük yoksa eşitlik de yoktur. Bunlar birbirinden soyutlanamazlar.
“Kavram Nedir? Bir kavram genellikle tek bir kelime veya kısa bir tümcecik ile ifade edilen bir şey hakkında genel bir fikirdir. 2 Bir kavram özel isimden veya bir şeyin adından daha fazlasıdır. Örneğin, bir kedi (belirgin veya benzersiz bir kedi) hakkında konuşmakla bir ‘kedi’ kavramına (bir kedi fikrine) sâhip olmak arasında fark vardır. Kedi kavramı bir ‘şey’ değil fakat belirli sıfatlardan oluşan ve bir kediye ayırt edici karakter kazandıran bir ‘fikir’dir: ‘kürklü bir hayvan’, ‘küçük’, ‘evcil’, ‘sıçan ve fare yakalar’ vesaire.” [3]
Kediyi tanımlamak, kediyi kimin tanımladığına göre değişmemesi gerekir gerçekliğe göre. Ama kuantum fiziğine göre değişebilir bu. Ama ideolojik bir yaklaşımla bakılınca da, ya da dinsel, bu tanımlama değişebilir. Kedi, kuşa bile dönebilir. Çünkü ideoloji ile inançların ilişkisi sarmaldır. Her ne kadar bir ideoloji bilimsel olduğunu iddia etse de, bir inanç sarmalından kurtulamaz. Hiçbir ideoloji bilimsel olamaz. ‘Bilimsel sosyalizm’ diye bir şey olamaz. Ama bilimden yararlanmaya çalışan, ona önem veren sosyalizm olabilir. Bilimde inanca yer yoktur. Bilim gerçekliktir; duygu ve inançlara yer yoktur orada. Bilime ideolojik yaklaşımlar vardır, ama hiçbir ideoloji bilimi kapsayamaz. Yani kedinin uçtuğuna bile inanabilir kişi kendi açısından bakarak. Bunun gerçeklikle uyum sağlayıp sağlamaması ise bir sorun değildir böyle bakanlar açısından. Çünkü inanç öndedir. İnandıktan sonra insan neden aramaz. İdeolojiler, örneğin Marksizm, “bilimsel sosyalizm” yaklaşımıyla yarını deteminist bir şekilde açıklar kendince. Bu bilime aykırıdır. Bilim yarını açıklamaz, -ancak tahminler yürütür kesin olmayan- determinist yaklaşmaz hiçbir olaya, olguya ve kavrama.
Öyleyse kavramlarla ilişkimiz, görüldüğü çok karmaşıktır ve biz onu basitleştirir, çarpıtır ve öyle kullanırız. “O şudur, bu şudur”, “O doğrudur, bu yanlıştır.” der ve işin içinden çıktığımızı sanırız. Aslında kendimizi kandırmaktan başka bir şey yapmış değilizdir.
İdeolojide inanç da rol oynar. Her ideoloji isterse bilimsel olduğunu iddia etsin, inançtan arınmış değildir. Ama bilimde inanç olmaz, bilim şüphe üzerine kuruludur.
Öyleyse kavramları indirgeyerek bu kadar kolaylıkla açıklamak kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. İçinde bulunduğumuz labirenti unutup, sanki labirentte değilmişiz gibi düşünmekten başka bir şey değildir bu özünde. Hiçbir şey o kadar basit değildir.
Erol Anar
[1] Heywood, s. 18.
[2] Andrew Heywood: Siyasetin Temel Kavramları, Çeviren: Hayrettin Özler, Adres Yayınları, Ankara, 2011, s. 15.
[3] Age, s. 16-17.