“Ve bunu öğrenir öğrenmez hayatımı şöyle bir gözden geçirdim, o da bir ırmaktı, çocuk Siddhartha’yı genç Siddhartha’dan ve yaşlı Siddhartha’dan ayıran bir gölgeydi yalnız… Doğru değil mi dostum birden çok sesi var ırmağın, pek çok sesle konuşuyor: Bir kralın sesiyle örneğin, bir savaşçının sesiyle, bir boğanın, bir gece kuşunun sesi ile doğuran bir kadının, iç geçiren bir insanın sesiyle ve daha binlerce değişik sesle.” Buda “Siddhartha”
Hep ileriye doğru akar onlar: Irmaklar… Her Irmak coşkulu, sabırlı ve gürül gürül bitmeyen yolculukların yolcusudur. Irmaklar, büyük denizlerin alçakgönüllü yolcularıdır onlar. Irmaklar, hep arındırırlar kirlilikten, düşlerini durulaştırırlar. Akarlar, akarlar, akarlar…
Aklın devi Herakleitos, “Aynı ırmakta iki kez yıkanamazsın.” diyerek diyalektik bakışın ilk çarpıcı somut örneğini vermiştir. Irmak, hiç yerinde durmaz, ama hep yerindedir de. Babilonya Yaratılış Mitosu’na göre ilk Tanrı çifti olan Lahmu ve Lahumu denizde, ırmakların buluşma yerinde var olmuşlardır. Hesiodos’a göre Gök (Uranos) ile Deniz’in (Pontos) birleştiği yerde derin anaforlu Okeanos doğmuştur. Okeanos evreni saran ırmaktır ve ırmakların babası olarak bilinir.
***
Kasabamızı tam da ortasından ikiye bölen ırmak, hemen mahallemizin kenarından devam ederdi yoluna. Çocuk düşlerimizin vazgeçilmez arkadaşıydı o ve adı “Tersakan” idi. Ladik gölünden Yeşilırmak’a kilometrelerce yolculuk yapardı.
Hiç ırmağın oldu mu senin? Sırlarını paylaştığın, hiç sıkılmadan seni dinleyen ve sana bilgece sesi ile öğütler veren?
En iyi arkadaşımızdı ırmağımız; içinde yüzer, balık tutar, türlü oyunlar oynardık.
Irmağımız çoğalır ve evimizin önüne kadar gelirdi zaman zaman. “Sel” derlerdi bu çoğalmaya büyükler; sel büyükler için ne kadar korkutucu bir şeyse, bizim için de o derece sevindiriciydi. Her gün ziyaretine gittiğimiz dostumuz, evimize kadar gelmiş bizi ziyaret ediyordu. Dostumuz telâşsız bir şekilde ağır ağır sularını yatağına doğru çektikten sonra bile, günlerce kalırdı izi duvarların kenarında. Buradayım, buradayım derdi bize bu izler.
***
Otobüsle Samsun’a gittiğimizde sadık dostumuz bizi izlerdi bir süre, bizimle sohbet eder ve sanki şöyle derdi: Çabuk dönün çocuklar olur mu?
Karşıyaka’nın çocukları ile aramızda sınırdı ırmak. Öte yakanın çocuklarıydık onlar için, onlar da bizim için. Zaman zaman ırmağı geçer ve birbirimizi ziyaret eder, zaman zaman da ırmağın iki yakasından taşlaşırdık. Ertesi gün ise dünü unutur ve karşı kıyının çocukları ile yeniden dost olurduk. Çünkü ortak ırmağımız bize böyle söylerdi, çocuktuk ve mutluyduk.
İlk sigaralarımızı ırmak ile paylaşmıştık; ırmağın en uzağa köşelerine gider ve korkuyla karışık bir heyecanla içerdik.
***
Sonradan Buda olan Siddhartha, yaşamın anlamını ararken bir kayıkçı ile karşılaşır ve bir geceyi onun yanında geçirir.. Kayıkçı bilge bir kişidir ve ona şöyle der: “Pek güzel bir ırmaktır, onu her şeyden çok severim. Sesine sık sık kulak verip dinlemişimdir, sık sık gözlerinin içine bakmışımdır, her zaman bir şeyler öğrenmişimdir ondan. Bir ırmak insana çok şey öğretebilir.” (Hermann Hesse: Siddhartha, Afa Yayınları, İstanbul, sayfa 61)
Siddhartha yıllar sonra kayıkçının yanına döner ve onunla birlikte yaşamaya başlar. Kayıkçı, binlerce insanı kayığıyla karşıya geçirdiğini, ancak yalnızca dört beş kişinin ırmağın farkına varabildiğini belirtir. Kayıkçı ona ırmağın sesini dinlemesini öğütler ve gizi ancak böyle çözebileceğini söyler. Yıllar sonra Siddhartha, ırmağa sorduğu soruların yanıtını almıştır: Giz, zaman diye bir şeyi olmadığıdır.
Siddhartha yaşamın gizini, ırmağa sorduğu sorularla çözmüş ve ırmak sayesinde özgürleşmiştir. Irmak, Siddhartha’ya yaşamın anlamının anahtarının sürekli soru sormak olduğunu bildirmiştir; o sakin ve kimi zaman da heyecanlı sesiyle: Yalnızca dinle, demiştir yüreğinle dinle o zaman sesimi duyacaksın…
***
Irmaklar, hiç durmadan akarlar, yorulmak nedir bilmezler ve niye bilinmez ama daima aceleleri vardır. Sürekli bir telâş ve bitmeyen bir heyecan içinde yol alırlar.
Kablarına sığmazlar ve coşkulu bir sesle taşarlar zaman zaman bin yıllık yataklarından. Hep kirlilikleri arındırırlar.
Herkesin içinde bir ırmak vardır: Hep akar ve farkına vardığında kirliliklerden arınmanı sağlar. İçindeki ırmağın sesini duymalısın, içindeki ırmağı tanıman, kendini tanıman demektir.
Herkesin içinde bir ırmak vardır: Hep akan ve kirliliği arındıran.
İçindeki ırmak aklının alamayacağı kadar derin ve sonsuzdur; ırmağın derinliklerine daldığında kendinin de ne kadar derin olduğunu keşfetmiş olacaksın. Asıl olan bu ırmağı keşfetmektir; kendini tanımanın ve derinleşmenin anahtarı bu ırmağın derinliklerinde gizlidir.
Herkesin içinde bir ırmak vardır, düşleri acıları, hüzünleri ve küçük sevinçleri uzak kıyılara taşıyan.
Erol Anar
“Kapılar Merdivenler Maskeler” adlı kitabımdan… (Aral Yayınları, Haziran 1996, Ankara, sayfa 33-36.)