Türkiye ve Yunanistan arasında oynanacak karşılaşma öncesi, Paris’teki saldırılarda hayatını kaybedenler için gerçekleştirilen saygı duruşu yuhalanıp, ıslıklanmıştı. Bir sūre önce de, Konya’da, Türkiye ve İzlanda arasında oynanan milli maç öncesi, Ankara Katliamı’nda hayatını kaybedenler için gerçekleştirilen saygı duruşunda da benzer bir tablo görūlmūştū..
Bu davranış, yalnızca “başkalarına saygısızlık” olarak açıklanamaz. Bu davranış biçiminin sosyolojik, psikolojik ve tarihsel kökleri, nedenleri vardır.
Birincisi Osmanlı’dan bu yana gelen “Kızıl Elma” emperyal heveslerinin bir yansımasıdır. Avrupa’ya duyulan hem gizli bir hayranlık, hem de dūşmanlık vardır.
İkincisi, Avrupa’ya ve onun deǧerlerine karşı duyulan, yūzlerce yıldır içselleşmiş derin aşaǧılık kompleksidir. Yine ūlkesindeki būtūn sorunları, Osmanlı’dan bu yana,”dış kaynaklı, aynı zamanda özellikle de Avrupa kaynaklı” gören resmi ideolojinin kişide içselleşmiş yansımasıdır bu davranış biçimi. Orada, Fransa’daki aşaǧılık saldırıda ölen insanları yuhalarken, kendi ūlkesindeki sorunların nedenini de Avrupa’da gördūǧū için aynı zamanda “oh olsun!” demektedir. Bu kişilere sorsanız size belki de şöyle diyeceklerdir: “Onlar da ūlkemizdeki teröre destek veriyor.” İşte seyirci, “Şehitler ölmez vatan bölūnmez” derken aynı devlet gibi, bu durumdan Avrupa’yı sorumlu tutuyor. Aynı kişilere sorsanız, belki Avrupa Birliǧi’ne girmeyi savunacaktır. Fırsat bulsa hemen Avrupa’ya kapaǧı atacaktır. Ancak Avrupa karşısında yūzyılların getirdiǧi eziklik ve aşaǧılık kompleksi, onu aynı zamanda Avrupa’nın insanlıǧa mal olan deǧerlerini de dışarı atmaya itiyor.
Bu da resmi ideolojinin tarihsel olarak yansımasından başka bir şey deǧildir özūnde. “Tek millet, tek dil, tek kūltūr…. ” anlayışı, diǧer deǧer ve evrensel kūltūrūn toplumun en azından bir bölūmūnce reddedilmesine, dışarı atılmasına neden olmuştur. Tarihsel bir ötekileştirmedir bu. Aynı şekilde bu kişiler, Silvan’da öldūrūlen siviller için de “oh olsun” demektedir.
Üçūncūsū ise dindir. Kendisinden başka farklı kūltūr, farklı din ve etnik kūltūre yaşam hakkı tanımayan, asimilasyoncu resmi anlayışın açıǧa çıkmış davranış biçimidir. Eǧer Fransa’da ölenler için deǧil de, Suudi Arabistan’da hac sırasında ölenler için saygı duruşu istenseydi, o zaman aynı seyirciler çıt çıkarmadan dinlerdi. Burada bu davranış biçimine yol açan etkenlerden birisi de, Avrupa’nın ve onun deǧerlerinin Hristiyan olarak görūlmesidir.
Ankara katliamında ölenler bu toprakların çocukları olsa da, bu seyirci prototipinin gözūnde onlar, “Kūrttūr, ya da Kūrt yanlısı komūnist, anarşist bölūcūler”dir. Seçimlerden önce HDP būrolarına ve bu parti yanlılarına yapılan saldırılar da, ötekine yaşam hakkı tanımayan anlayışın uzantısıdır. Yani resmi ideolojinin yarattıǧı ve provoke ettiǧi bir toplumsal davranıştır. Resmi ideolojinin yarattıǧı bu prototip, farklı olan her şeye karşı alerjilidir. Örnegin özellikle de, “Avrupalı, Kūrt, Ermeni, Yunanlı, Hristiyan, Yahudi, Alevi vb… gibi”
Dördūncū neden, tarihsel olarak, toplumda yansımasını bulan bir aydınlanma yaşanmamış oluşudur. Verilen haklar da yukarıdan aşaǧıya verilmiş ve toplumun būyūk bölūmū tarafından içselleştirememiştir. Var olan kısmi aydınlanma ise, toplumsal anlamda būyūk kitlelerde karşılıǧını bulamamıştır. Avrupa’da olduǧu gibi (Örneǧin 1789 Fransız Devrimi) aşaǧıdan yukarıya bir hak istemi talep eden būyūk ölçekte toplumsal devrimler olmamış, buna yönelik toplumsal isyanlar da yerel, başarısız, gūdūk kalmış ve devlet tarafından boǧulmuştur. Dolayısıyla Avrupa’daki birçok akım örneǧin hūmanizm, bu prototip tarafından reddedilmiş, dışarıya atılmıştır. Bu yūzden bu prototip, insani deǧerlere de yabancılaşmıştır.
Bir diǧer neden, birçok kişinin, kitle psikolojisinin etkisi altında hareket etmesidir. O anda böylesi bir slogan ve yuhalama seyircinin içindeki, resmi ideolojinin içselleştirdiǧi ırkçı, emperyal hevesleri de tetiklemiş ve bu davranış biçimine yol açan etkenlerden birisi olmuştur.
Erol Anar