Bir tarafın diğerine muhtaç olduğu (ekonomik ya da başka anlamlarda) bir ilişki, eşit bir ilişki değildir ve menfaat ilişkisine dayanır. Eşit bir ilişki, her anlamda ilişkinin öznelerinin kendi ayakları üzerinde durabildiği ilişkidir.
Bir paylaşımda okumuştum sosyal medyada: “Eğer bir insan ile sık görüşme ihtiyacı duymuyorsanız, onun eksikliğini de hissetmiyorsunuz demektir.” İnsanlar arasındaki ilişkileri zayıflatan en önemli etkenlerden birisi ayrılık, uzaklık ve bunun yol açtığı kaçınılmaz yabancılaşmadır ister istemez. Bazen en yakınındaki insanlarla bile yabancılaşır, onlardan uzaklaşır insan. Araya uzaklık girdiğinde ise, bu yabancılaşma daha da keskinleşir ve kaçınılmazdır. Bu süreçten sonra ilişki ya sona erer ya da devam etse bile öylesine devam eder.
Yani çoğu tanıdığımız insanın yokluğu, hayatımızda bir boşluk yaratmıyor. Aynı şekilde bizim yokluğumuz da, onların hayatında bir boşluk oluşturmuyor.
Bazı insanları silmezsiniz belki içinizden ve düşüncelerinizden, ama şu bir gerçek ki, ilişkiler bir kez soğumaya başladığında, bir daha ısınması ve eski haline dönmesi çok zordur. Herkes kendi hayatını yaşıyor sonuç olarak. Birbirimizin hayatları ile olan kesişmelerimiz ise giderek azalıyor. İletimişin bu denli kolay olduğu sosyal medya çağında bile yabancılaşma, ilişkilerimizi öldüren bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Ayrıca bir ilişkinin tükenmemesi için, ilişkinin öznelerinin aynı anda çaba göstermesi de gerekiyor, çünkü ilişki tek taraflı bir çaba ile ayakta kalamaz.
Bazı insanlarla olan ilişkilerimizde yıllar sonra bir araya gelip görüştüğümüzde aynı sıcaklığı hissederiz ya da hissettiğimizi düşünürüz. Sevgimizde de azalma olmadığını da düşünürüz. Ama böyle bile olsa yabancılaşma yine de yaşanmıştır, çünkü bu kaçınılmaz bir süreçtir. Hem 40 yıl sonra karşılaştığımız insanlar bizim için çok önemli olsalardı, onlara ne yapıp edip ulaşır ve daha sık olarak görüşürdük. Bir ilişki vazgeçilmez olsaydı, o ilişkinin özneleri ne yapar eder birbirlerini arar bulur ve araya yılların girmesine izin vermezlerdi diye düşünüyorum.
Kuşkusuz yabancılaşmaya rağmen, az sayıda ayakta kalan ilişki de vardır. Kaldığı yerden devam eden ilişkiler de vardır. Bu ilişkileri ayakta tutan ise bence yoğun sevgidir. Buna rağmen yabancılaşma, bir ölçüde bu tür ilişkileri de kemirir. Yıllar sonra bir araya gelir güler yüzlü sıcak bir sohbet yaparsınız, daha sık bir araya gelme isteminizi belirtirsiniz, sonra ayrılırsınız, bir dahaki kırk yıl sonraya kadar da görüşmezsiniz.
İlişkilerin bitmesinin en önemli faktörlerinden birisi belirttiğim gibi yabancılaşmadır. Yabancılaşmaya neden olan birçok etken vardır. Ayrılık olduğunda, insanlar ister istemez birbirlerini unutma eğilimi gösterirler. Herkes kendi hayatının içinde meşguldür ve diğerini hatırlayacak zaman bile bulamaz. Hatırlasa da bu hatırlama anları giderek seyrekleşir ve ilişkinin özneleri birbirlerinin hayatından nasıl fiziki olarak çıkmışlarsa, aynı zaman da düşünsel ve duygusal olarak çıkmaya, unutmaya ve unutulmaya başlarlar.
Bir örnek vereceğim. Bir yerlerde okumuştum, Almanya’da bulunan Amerikan askerlerinden birisi nişanlısına yazdığı mektuplarda sürekli Alman kızlarından söz ediyormuş. En sonunda nişanlısı olan kız ona şöyle yazmış: “Neden hep Alman kızlardan söz ediyorsun, biz Amerikalı kızların, Alman kızlarından eksiği nedir?” Bir dahaki mektubunda Amerikan askeri şöyle yanıt vermiş: “Hiç bir farkları yok! Yalnızca onlar buradalar.”
Ayrılık olduğunda, unutmak ve unutulmak ister istemez gündeme gelecektir. Yabancılaşma ile birlikte bu süreçte giderek hızlanır.
Yine bir psikoloji websitesinde şöyle bir paylaşım yapılmış: “İnsanların gerçek yüzlerini gösterdikleri anlar: İşlerin kötüye gitmesi, menfaatin bitmesi, ayrılık.”
İşlerin kötüye gitmesi, ekonomik durumun bozulması evliliklerin ve ikili ilişkilerin çatırdamasının da bir nedenidir. Hatta arkadaşlık ilişkileri de bozulabilir bu durumda. Yine bir faktör, paylaşılan aynı ortamdan ilişkiyi yürütenlerin birinin ya da her ikisinin de ayrılarak kendi yollarına gitmeleridir. Böylelikle ortada çok güzel bir dostluk, arkadaşlık varsa bile, o ilişki çoğunlukla biter. Çünkü ortak paylaşım bitmiştir. Menfaat yalnızca ekonomik anlamda değildir, insanın zamanını, yalnızlığını paylaşacak birirlerini araması, bulması da bir menfaattir. Aynı ortamın paylaşılmasının bitmesi, bu yüzden çoğu ilişkiyi de bitirir. Araya her zaman olduğu gibi yabancılaşma girer. Artık tesadüfi karşılaşmalar da edilecek bir iki söz de ilişkiyi kurtaramaz.
Bir tarafın diğerine muhtaç olduğu (ekonomik ya da başka anlamlarda) bir ilişki, eşit bir ilişki değildir ve menfaat ilişkisine dayanır. Eşit bir ilişki, her anlamda ilişkinin öznelerinin kendi ayakları üzerinde durabildiği ilişkidir. Çünkü menfaat üzerine kurulu bir ilişki gerçek bir dostluk ilişkisi olamaz, içinde ne saygıyı ne de sevgiyi barındırır.
Bir okurum bir arkadaşının ilişkilerdeki durumumuz için “duygusal felç” terimini kullandığından söz etmişti. Bence iyi bir tanımlama ve sosyal medya çağındaki duygusal durumumuzu ve içsel yalnızlığımızı, anlaşılamazlığımızı da iyi açıklıyor. İlişkilerimizde felç olmuşuz çoğunlukla, hareket edemiyor, nefes alamıyoruz. Daha sonra hislerimizi yitiriyor ve bir makinenin ritmli çalışması gibi rutin bir şekilde sürdüruyoruz ilişkilerimizi. Çoğu ilişkimiz ise bizi komaya, bitkisel hayata sokuyor, ama bitkisel hayatta olduğumuz için de bunun farkına varamıyoruz. “İki insan birbirini en çok ayrılmak üzereyken tanır.” diye bir söz duymuştum.
Çoğu ilişkimizi, aslında o ilişki tamamen bittiğinde anlamaya başlarız.
Erol Anar
20 Nisan 2017
Paraná-Brezilya