Çerkes halkının yazgısı, Kuzey Amerika Kızılderililerinin yazgısına benziyor. Kızılderililer, beyaz Amerikalılar tarafından soykırıma uğratıldığında, büyük bőlümü de Çerkesler gibi direnmiş, teslim olmamış, ya őldürülmüş ya da dağlara çekilerek buralarda açlıktan őlmüşlerdi. Onurlarını hayatlarından üstün tutan bir halktı onlar, tıpkı Çerkes halkı gibi.
Abhazlar, Çeçenler, Osetler ve diğer halklar da çeşitli tarihlerde Rus işgali altında katliama uğramışlardı.
Kızılderili şefi Seattlle şőyle der:
“Sizin őlüleriniz mezarlıkların őtesine geçip yıldızların arasındaki yolculuklarına başladıklarında sizi ve doǧdukları toprakları sevmekten vazgeçerler. Yakın zamanda unuturlar ve asla geri dőnmezler. Bizim őlülerimiz kendilerine varolmayı bağışlayan bu güzel dünyayı hiçbir zaman unutmazlar. Son kızılderili de yok olduğunda ve benim kabilemin varlığı beyaz adamların arasında bir efsaneden ibaret olduğunda, bu kıyılar kabilemin gőrünmez őlüleri tarafından kuşatılacaktır. Çocuklarınız kendilerini boş alanlarda, dükkanlarda, yolsuz ormanların sessizliğinde yalnız sandıkları zamanlar yanılacaklar! Gece olup da, şehirlerinizin ve kőylerinizin caddelerine sessizlik çőktüğünde ve siz onları boş sandığınızda aslında oralar bir zamanlar üzerinde yaşayan ve bu güzel toprağı hâlâ seven geri dőnmüş ruhlarımızla dopdolu olacak. Beyaz adam hiçbir zaman yalnız kalmayacak.”
Çerkes Sürgünü ve Soykırımı’nı düşündükçe, bu satırlar yine aynı etkiyi yapıyor.
Yas tutan satırlar bunlar, geride kalan büyük trajediyi büyük bir sabır ve vakurla taşıyan ve aynı zamanda gururla yaşamaya devam eden kalanları simgeleyen satırlar. Karadeniz kıyıları Çerkeslerin “gőrünmez őlüleri tarafından kuşatılmıştır.”
21 Mayıs geçmişe değil, geleceǧe yakılan bir ağıttır. Yalnızca bir ağıt değil, aynı zamanda bir direniş ruhudur. Geçmişin acılarından süzülerek geleceğe ulaşan bir umuttur.
21 Mayıs bitmeyen bir mumdur, eridikçe, damlaları yaralı yüreklerin üzerine düştükçe acı verir, ama aynı anda karanlık bir geçmişi aydınlatarak geleceğe taşır.
Tarihte, işgalci ordular ile direnen halkların, işgal edilen ülkelerin direniş kuvvetleri her zaman farklıdır. İşgal eden, aslında inanmaz yaptıǧına, çünkü başkasının topraǧındadır ve haksızdır. Bu yüzden Kızılderili şefin dediği gibi, işgalciler yıldızların arasında yolculuǧa başladıklarında asla geri dőnmezler. Fakat direnişçiler her zaman őldükleri toprakta kalırlar. Bu sonsuza kadar süren bir gezinmedir. Çünkü őlüm bile, direnen insanı kendi toprağından ayıramaz.
Şimdi orada Karadeniz kıyılarından başlayarak, Çerkesya’nın uçsuz bucaksız ovalarına, daǧlarına kadar, gőrünmez őlüler yaralı ruhlarıyla geziniyor. Onlar Kuban nehrinin ışıklarıyla yıkanıyor ve vahşi dağ çiçekleriyle gülümsüyorlar güneşe.
Ve orada ana toprakta, yıldızların, ayın ve güneşin ışığı altındalar.
Güneşe sıkılmış bir kurşundur 21 Mayıs,
aya atılmış bir ok,
yıldızlara saplanmış bir bıçaktır.
Bu kurşunu yürekten,
oku bedenden
ve bıçağı kemikten çıkarmanın zamanı gelmiştir. Bunun için de Çerkes soykırımının hem halklar hem de devletler nezdinde resmen tanınması gerekmektedir.