Belki bilindiği halde tam olarak anlaşılamayan, yıllar sonra -o da herkesin değil- sadece bazı insanların anladığı gerçekler vardır; bunlardan en önemlisi bence insanların sizin hakkınızda ne düşündüğüne verdiğiniz önemdir.
Çünkü başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğüne önem verirsek, o zaman onların düşüncelerini etkileme, değiştirme ve kendimizi tekrar tekrar kanıtlama çabası içine gireriz. Bu tamamen boş bir çabadır, yıllar önce anladım bunu ve yıllardan beri de uygulamaya koydum kendi dünyamda.
İnsanlar benim hakkımda ne düşünürlerse düşünsünler, hiç umurumda değil. Akrabalar, arkadaşlar, tanıdıklar, okurlar vs… Ne isterlerse onu düşünsünler ve konuşsunlar gıyabımda, beni hiç ilgilendirmiyor bütün bunlar. İnsanların benim hakkımda ne düşündüğüne verdiğim önem sıfırdır. İşte o noktaya ulaştığında insan rahatlıyor. Üzerinden kirli bir elbise gibi toplumun, mahallenin ya da herhangi bir baskı kurumunun giysisini çıkarıp atmış oluyorsun.
Yazılarım için de öyle, ben düşüncelerimi açıklıyorum: Isteyen beğenebilir, istemeyen beğenmeyebilir; isteyen benim fikirlerime katılabilir, istemeyen karşı çıkıp katılmayabilir. Bunlar hiç benim problemim değil, hiçbir zaman da olmadı. Ben sadece kendi düşüncemi ortaya koyma derdindeyim hepsi bu kadar.
Şimdiye dek benden farklı düşündüğü için, kimseyi sosyal medyada ya da gerçek hayatta arkadaşlıktan çıkarmadım. Ama saygısız bir şekilde ya da hakaret, küfür, aşağılama şeklinde bana yaklaşanlardan çıkardıklarım oldu. Herkesin vardır. Aynı fikirde olmak gerekmez, ama karşılıklı saygı olmadan, sanalda bile olsa arkadaş olunmaz. Ne de gerçek hayatta… Benim insanlara gösterdiğim özeni, onlardan göremiyorsam, onlarla sanalda bile olsa arkadaşlık yapmamın da bir anlamı yoktur benim için.
Arkadaşlık, dostluk konusunda da farklı düşünüyorum artık. Bir bakıyorsun kırk yıllık dostun, arkadaşın bir gün sonra artık arkadaşın olmuyor. Tamamen yabancılaşıyorsun. Onun için kimseye sınırsız olarak güvenmemek ve sırtını yaslamamak, hep yalnız olduğunu ve olacağını bilmek gerekiyor.
“Hayır öyle değil, benim dostlarım var.” diyen de olabilir tabii. Ama ben Aristoteles gibi düşünüyorum bu konuda; kendi hayat tecrübelerimle.
Bence Aristoteles’ın dediği gibidir gerçekte:
“Ey dostlarım! Dünyada dost yoktur.” diyor o.
Montaigne de onun bu sözüne çok önem vermiş ve “Denemeler” adlı yapıtında alıntılamıştır.
***
Derler ki “Dünyada en yüksek duvarları olan hapishane elalemdir.”
Peki elalem nedir? Elalem her şeydir hemen hemen. Elalem tabular, kurallar, inançlar, milliyetçilik gibi kavramlar vs… dir. Elalem devletin görünmez koludur, onun politikalarının mikro düzeylerdeki yansımasıdır. Toplumun bireyi kontrol altında tutmasının bir aracıdır. Nasıl sistem ve devlet toplumu kontrol altında tutuyorsa, toplum da bireyi kontrol altında tutmak ister.
Daha mikro düzeyde mahalle kavramına gelirsek, buradaki baskı ve bireye yönelik kontrol mekanizmaları daha yoğundur. Elalem bireyin üzerindeki iktidardır.
Elalem hapishanesinden bu anlamda kurtulmak, kendi üzerindeki iktidarların önemli bir bölümünden de kurtulmak ve bireysel anlamda biraz da olsa özgürleşmeye neden olur.
Bu noktada toplum bireyi genel egemen kavram ve değerlerle “terbiye etme” işlevi üstlenir..
“O ne der, şu ne düşünür vs…?” bunlar hiç benim problemim değil, onların problemi.
Kendimi zaten herhangi bir mahalle, grup, çevre içinde görmediğim için de o konuda kimseye kendimi kanıtlama ya da hesap verme zorunluluğum da yok. İşte bireysel anlamda da olsa kendimi ve düşüncelerimi bu yüzden bir parça daha özgür hissediyorum.
Yalnızlık, özgürlüğün ilk adımıdır bu dünyada. Yalnız kalmayı ve kendi ayağının üzerinde kimseye yaslanmadan durmayı göze alabilmek bir cesarettir.
Erol Anar