Porto Alegre, Rio Grande do Sul eyaletinin başkenti ve Brezilya’nın en zengin bölgelerinden birisi. Metropol bölgesinde Lago Guaíaba adlı göl konumlanmış. Büyük bir göl bu. Bana Buenos Aires’i anımsattı biraz şehir. Şehrin metropol alanı 4 milyon 300 bin kişiden oluşuyor yaklaşık olarak. Daha çok İtalyan ve Alman göçmenler gelmiş bu bölgeye. Bunların yanısıra Arap, Afrikalı, Polonyalı ve İspanyol göçmenler de bu bölgeye yerleşmeyi tercih etmişler. Porto Alegre, Brezilya’da yaşam kalitesinin yüksek olduğu şehirlerin başlarında geliyor.
Bu bölgeye 16. Yüzyılda gelen kolonyalist Avrupalılar, bu bölgede yaşayan Yerli halkı köleleştirmiş o zamanlar.
Bu bölgede ünlü Gaucho’lar da yaşıyor aynı zamanda. Gaucho’lar, Güney Amerika’da, Arjantin, Uruguay ve Güney Brezilya gibi ülkelerde hayvancılık yapan bir tür kovboylara verilen bir ad. Bu nedenle bu bölgenin et kızartması (churrascaria) tüm dünyaca meşhur. Ayrıca Gaucho dans ve müzik kültürü de var. Kendilerine özgü yöresel giysileri var. Porto Alegre’de şehir merkezinde yürürseniz hâlâ bu otantik elbiseleri giyen insanlara rastlamanız mümkün.
Dünya Sosyal Forumu da şehrin tanıtımına uluslararası alanda katkıda bulunmuş.
Dünya Sosyal Forumu yolunda
Dünya Sosyal Forumu’nu (Forum Social Mundial) daha Türkiye’de yaşarken duymuş ve ona bir gün katılmayı düşünmüştüm. Öyle bir istek duyuyordum o zamanlar. Brezilya’da yaşayacağımı, hayatımı burada sürdüreceğimi de bilmiyordum. Dolayısıyla yıllar geçti ve ben Brezilya’ya yerleştim, en sonunda Dünya Sosyal Forumu’na üç yıl önce katılmaya karar verdim. Forum yönetimine internet üzerinden başvuruda bulunarak, kendi özgeçmişimi göndermiş, iki söyleşi yapmak ya da konferans vermek istediğimi söylemiştim. Bunlardan birisi kapitalizmin güncel durumu ile ilgiliydi, diğeri ise Dostoyevski üzerine bir konferans. Ve Forum yönetimi bu düşüncemi kabul etti ve Forum programına da aldılar. Hatta Forum’un resmi sayfasında duyurusu yapıldı bu etkinliklerimin, daha Forum başlamadan önce. Ancak yolculuk ücreti ve kalacak yer konusunu kendim ayarlamam gerekiyordu, bu konuda bir destek veremeyeceklerini söylediler; zaten ben de destek beklemiyordum. Böylece kendi masrafımı karşılayarak Porto Alegre’ye gitmeye karar verdim.
Porto Alegre’ye uçakla gittim. Yaşadığım şehre yakın bir yer. Uçakla sabah erken, saatte sanırım 07.00 gibi şehre indim. Porto Alegre, havadan bakıldığında çok güzel görünen bir şehir; küçük küçük mavi göller, su birikintileri ile çevresi kaplanmış bir bölge ve oldukça doğal güzelliği sahip. Şehrin içinde ve çevresinde ormanlar ve parklar var. Dolayısıyla şehrin uçaktan görünüşü muhteşem.
Uçaktan indikten sonra, metroya binerek eski kent merkezine, yani tarihi merkeze gitmem gerekiyordu. Bu nedenle bir şehir haritası satın aldım havaalanından ve yakındaki metroya geçtim havaalanından. Daha sonra otele en yakın istasyonda indim sabah erken saatlerde ve otele giden caddeyi sorarak, haritaya da bakarak yürümeye başladım. Yine tek başıma düşmüştüm yollara. Yürürken bir arka sokağa girdim, ana caddeye giden yolun üzerindeydi bu sokak. Aynen filmlerdeki karanlık işlerin döndüğü arka sokaklara benziyordu. Sırtımda çantamla yürüyordum. Evler ve binalar eski idi bu sokakta, tarihi binalar da vardı göze çarpan.
İlginç olan sabahın o saatinde, evlerin önünde seks işçisi kadınlar, pezevenkler, kâğıt toplayıcıları, dilenciler ve bu türden insanlar vardı. Sabahın bu erken saatinde, bu arka sokaktaki faaliyete şaşırmıştım. Ama şehirdeki uluslararası faaliyetten etkilenmiş olabilirler diye de düşündüm.
Ben dümdüz yolumda yürüyordum. Aslında şehir merkezinde çok hırsızlık ve gasp oluyormuş. Daha sonradan tanıştığım Porto Alegre’de yaşayan bazı kişiler bunu söylemişlerdi bana. Ama benim korkum yoktu, hatta severdim bu tür yerlerde yürümeyi tek başıma da olsam. Başıma da şimdiye dek bir şey gelmiş değil.
Seks işçisi kadınlardan biri mini etekli bacaklarının birisini duvara dayamış şekilde bana sesleniyor, dikkatimi çekmek istiyordu:
“Senhor, senhor, por favor venha (Bayım, gelin lütfen)”
Ben ise gülümseyerek yoluma devam ediyordum.
Bana bakıyorlardı ama sonuçta sırtımda sırt çantası vardı ve onunla yürümeye devam ettim. Ve uzunca bir yürüyüşten sonra ana caddeye ulaştım ve oradan da otele yakındı. Otel, Dünya Sosyal Forumu’na katılan insanlarla doluydu.
Sıraya girdim, sıram geldiğinde,
“İnternet üzerinden rezervasyon yapmıştım,” dedim ve kimliğim ile rezervasyon numaramı görevli kişiye verdim.
Kimliğime şöyle bir baktı ve,
-Şimdi yardımcı olamayacağım. Rezervasyonu kontrol etmem gerek internetten. Ve sırada birçok müşteri var.” dedi.
-Ben de müşteriyim,” dedim. “Yardımcı olun lütfen, terledim zaten yürüdüm buraya kadar. Bekleyemem öğleden sonraya kadar. Odama çıkıp duş almam gerek.”
Görevli bana şöyle bir baktı ve dudaklarını büzerek,
“Tamam,” dedi, “bir süre bekleyin, şurada oturabilirsiniz lobide.”
Bir süre bekledikten sonra, rezervasyonumu kontrol ederek bana odamın anahtarını verdiler nihayet.
Ben de nihayet odamın anahtarını alarak yukarıya çıktım, duş yaptım ve biraz dinlendim. Porto Alegre sıcaktı, normalde de yaşadığım kent olan Curitiba’dan daha sıcak oluyordu bu bölge. Subtropikal bir iklim hakimdi.
Öğleden sonra Forum merkezine giderek kayıt yaptırmam ve kimlik almam gerekiyordu. Biraz dinlendikten sonra, şöyle bir çıktım odamdan. Aşağıya doğru indim, orada yine kalabalık vardı rezervasyon bölümünde kayıt yaptıran kişiler, bekleyenler vs… Porto Alegre’de tarihi merkezde biraz dolaştım öyle amaçsızca ve bir küçük bir restorana girerek öğle yemeği yedim. Yemekler çok lezzetliydi bu bölgede. Kendine özgü yemek kültürüyle ünlü bir bölgeydi.
Bölgede yaygın olarak tüketilen bir ürün de mate çayı idi. Bu “chimarrão” adı verilen özel bir kupada içilen yeşil bir çay çeşidi idi. İçinde fazla miktarda kafein olduğundan alışkanlık yapıyordu. Her yerde bunu içen insanlar görüyordunuz bu bölgede, çok yaygındı. Mate çayı, özellikle Brezilya’nın bu bölgesinde, Arjantin, Peru, Bolivya, Uruguay ve Paraguay’da yaygın olarak tüketiliyor.
Daha sonra biraz düşündüm: Yaklaşık 15-16 yıl önce bu Dünya Sosyal Forumu’na katılmayı düşünmüştüm; o zamanlar Portekizce de bilmiyordum. Bu sosyal forumda İngilizce çok fazla geçmiyor, genelde Portekizce ve İspanyolca kullanılıyor, ama daha çok Portekizce. Ama yıllar sonra şimdi Portekizce biliyordum, üstelik bir konferans verecek kadar.
Bir rüzgâr beni alıp, dünyanın öbür ucundan buraya taşımıştı; uzun ve şiddetli bir rüzgârdı bu. Ve mutluydum da, bundan şikayetçi değildim.
Yemekten sonra Forum’a tahsis edilmiş belediye otobüslerinden birine atlayarak Forum merkezine gittim. Orada da kuyruk vardı ve kuyruğa girdim. Dünyanın dört bir tarafından insan vardı, ama özellikle ve çoğunlukla Latin Amerikalı sivil toplum örgütleri temsilcileri ve sendika temsilcileri gelmişlerdi Forum’a katılmak için. Özellikle Uruguay, Meksika, Arjantin, Kolombiya ve diğer ülkelerden de gelenler vardı; ama ağırlıklı olarak Latin Amerika ülkelerinden insanlar…
Şapkalı bir adam hatırlıyorum, onunla biraz sohbet etmiştik Marcos tişörtlü kişi… Brezilya’nın üst Amazonlar bölgesinden buraya gelmişti, orada bir çevreci sendikada çalışıyormuş gönüllü olarak. Onunla Zapatistalar üzerine biraz sohbet ettik.
Adamın tişörtünde Zapatista eski komutan yardımcısı (Subcomandante) Marcos’un kar maskeli fotoğrafı vardı ve altında “Subcomandante Marcos” yazıyordu. Biraz sohbet ettik.
“Marcos?” dedim.
Gülerek, “Evet,” dedi , “her zaman.”
Zapatistaları severdim, aslında Latin Amerika’da kendime yakın bulduğum bir hareketti, doğrudan demokrasi uygulamaları ve iktidara uzak durmaları nedeniyle. Egemen oldukları kurtarılmış bölgelerde iktidarı almamış, tam tersine onu halka devretmiş, doğrudan demokrasi uygulayarak, halkın kendi kendini yönetmesine destek olmuşlardı. Elbette tam ideal bir sistem değildi, ama var olanlar içinde iyiydi bence.
İspanyolca da çalışmıştım biraz gelmeden önce. İspanyolca ve Portekizce birbirine çok yakın iki dil, ama yine de biraz farklılıklar var; buna rağmen basit bir şekilde konuşacak kadar İspanyolcayı kıvırmıştım. Özellikle bir kitap ve sözlük alarak, orada konuşmak için çalışmıştım evde bir süre gitmeden önce. Ve böylece birçok sivil toplum örgütünden insanlarla tanıştım Brezilya, Uruguay, Arjantin Kolombiya, Meksika ve birçok ülkeden insanlarla sohbet edebilme olanağı buldum, biraz İspanyolca biraz da Portekizce. İngilizce ise dediğim gibi yaygın olarak kullanılmıyordu. Eğer İngilizcenize güvenerek Latin Amerika’ya gelirseniz hata edersiniz.
Sıram geldiğinde, Forum kayıt merkezinde görevli kadına kendimi tanıttım, benim ismimi hatırladığını söyledi. Çünkü haberleri o giriyordu konuyla ilgili olarak Forum’un internet sayfasına. Ben daha önce e-mail yollamıştım, etkinlik duyurularımın Dünya Sosyal Forumu resmi sayfasında yayınlanması için. Zaten yayınlamışlardı etkinlik duyuruları içinde o sayfada.
Daha sonra kimliğimi verdiler. O akşam üzeri de Forum’un açılışı yapılacaktı Porto Alegre’nin bir meydanında. Otele döndüm tekrar.
Otelde üstümü değiştirip biraz dinlendikten sonra, akşama doğru Forum’un açılışının yapılacağı meydanı sorarak, haritadan bakarak oraya doğru yürüdüm. Aslında çok uzak değildi kaldığım otele üç-dört blok ötede bir yerdeydim meydana. Düz yürüdüm ve sağa dönerek oraya meydana ulaştım. Oraya ulaştığımda açılış başlamıştı yeni yeni, otobüsün üzerindeki platformdan konuşmalar yapılıyordu ve yavaş yavaş da insanlar oraya doğru yoğunlaşıyorlardı. Ve o birçok ülkeden insan vardı orada, Uruguaylı iki kadınla tanıştım beklerken meydanda. Bunlar bir kadın örgütü adına katılmışlar etkinliğe. Ve Brezilya sınırına yakın bir kasabada yaşıyorlarmış Uruguay’da. Uruguay, bu eyalete sınır bir ülke idi.
Yine Arjantinli bir çift ile tanıştım, bunlar da anarşistlerden idiler ve Arjantin’deki anarşist bir derneği temsil ediyorlardı. Bunlar siyah tişörtler giymişlerdi, onlarla da biraz sohbet ettim. Hâlâ da internet üzerinden yazarlar bazen bana.
Böylece daha sonra otobüsün biraz daha insan birikti. Ben otobüsün üzerine çıktım ve otobüsün üzerinden fotoğraf çekmekti amacım. Aslında konuşma yapmayı da düşünmüyordum. Ben öyle fotoğraf çekerken, birden mikrofonu bana verdiler. Konuşma yapmak istediğimi düşünmüşler ben yukarıya çıktığımda. Ve katılanları selamladım. Böylece Dünya Sosyal Forumu’nun açılış konuşmalarından birisini yapmak onuruna da naçizane erişmiştim.
Devam edecek…
Erol Anar