Özgürlüğün Çağrısı

Özgürlüğün Çağrısı

Çünkü onlar efendileştikçe köleleşirler.

Özgürlük altından değerli, elmastan daha parlaktır. O yalnız kendisini değil, çevresini de aydınlatır ona sahip olan canlıda.

Jack London’ın “Vahşetin Çağrısı” adlı kitabında evcilleştirilmiş; ama içindeki özgürlük içgüdüsü yok edilememiş bir köpeğin doğaya, yani özgürlüğe dönüşü anlatılır. İçindeki o özgürlük içgüdüsüyle doğaya döner. Gerçek mutluluğu yakalar köpek kendi dünyasında.

İnsan da böyledir. İnsanların çoğunluğu evcilleştirilmiş olarak, otoriteye boyun eğerek, uysal bir şekilde diz çökerek yaşarken; pek az sayıda insan tarihte, içindeki özgürlük ve asiliğin kıvılcımını açığa çıkarmış ve özgürlüğün peşinde gitmiştir. Bunların çoğu da öldürülmüş, hapsedilmiş, sürülmüşlerdir. İşte aslında insanlığın tüm umudu içinde bir kırıntı olarak bile olsa bu özgürlük arzusunu diri tutanlardır.

Ama özgürlük dediysem, gerçek özgürlüğü kastediyorum. Özgürlük diye insanları yine bir devletin, tahakkümün, başka bir baskıcı sistemin, partinin pençesine atıp yeniden köleleştirmeyi kastetmiyorum. Devletsiz, partisiz, özgür, kendi kendini yöneten eşitlikçi bir birey ve toplum.

“Doğa bana ‘Fakir olma’ demedi, ‘Zengin ol’ da demedi; ama “Özgür ol” diye yalvarıyor.” Nicolas Chamfort

İşte özgür toplumun yolu, içinde o özgürlük arzusunu diri tutan az sayıdaki insandan geçiyor. Onlar Prometheus’un ateşini söndürmeyenlerdir.

“Ya o efendi olacaktı ya da birileri onun efendisi. Acımak, merhamet etmek, zayıflıktı. Vahşi hayatta merhamet diye bir şey yoktu.” [1] yazıyor London, aynı kitabında.

Evet, bu sistem efendilik üzerine kuruludur. Ama yine de üçüncü bir yol var bence. Elimizden geldiğince kimsenin efendisi olmamaya, aynı zamanda da yine yapabildiğimiz ölçüde köleleşmemeye dikkat etmek. Ve efendilik-kölelik üzerine kurulu bu  sistemi de değiştirmeye çalışmak. Tabii ki bunu yaparken, başka bir efendi-köle sistemini de getirmeden yapmaya çalışmak. Yani sistemi ya da kişileri değiştirmek yerine, efendiliği ve köleliği tümden ortadan kaldırmak ve yeni bir toplumu kurabilmek. İşte özgür toplum yolunda yapılması gereken budur bence.

Çünkü özgürlük öyle bir büyülü kelimedir ki, kendisinden sonra ‘ama’ diye bir kelimeyi kabul etmez. Çünkü “ama” köleliği meşrulaştırmak anlamına gelir.

Çünkü onlar zenginleştikçe yoksullaşırlar iç dünyalarında.

Tıpkı vahşetin, doğanın çağrısı gibi, özgürlüğün çağrısı da vardır. Ama çoğu insan o çağrıyı duymaz, boğmuştur o içindeki sesi. Tutsaklığı seçmiştir. Ve bir köle gibi yaşayıp ölmeyi tercih etmiştir toplumun çoğunluğu. Ama az sayıdaki bazı insanlar o çağrıyı boğmamış ve içlerindeki özgürlük ateşini hep diri tutmuşlardır.

Özgürlük altından değerli, elmastan daha parlaktır. O yalnız kendisini değil, çevresini de aydınlatır ona sahip olan canlıda.

“İnsanlara özgürlük verin, bırakın kendi çizsin özgürlüğünün sınırını! Bırakın bütün yolları kendi denesin!”[2] der Maksim Gorki.

Kendi özgürlüğünü kendi çizecek bilince sahip olan insanlar, başkalarının özgürlüğüne de saygı duyanlardır. Onlar bilirler ki, hem kendileri, hem de başkaları için gereklidir özgürlük. Bir başkasının özgürlüğünü çiğnediğin an yeniden köleleşirsin. Çünkü efendi olmak da köleliğin başka bir biçimidir. Köleliğin devamını sağlayan her şey köleliktir.

Çünkü onlar zenginleştikçe yoksullaşırlar iç dünyalarında.

Çünkü onlar efendileştikçe köleleşirler.

Ursula K. Le Guin ise başyapıtı ‘Mülksüzler’de şöyle diyor:

“Kuşkusuz özgürlük, gizlilikten çok açıklıkta yatıyordu, özgürlük için de her zaman riske girmeye değerdi.” [3]

İşte bir hayatı anlamlı kılan da özgürleşme çabasıdır. Eğer bu yoksa, o hayatın içi boştur, yaşanmaya değmez. Diz çökmüş bir hayat iğrençtir. Doğayı kirletmektir o. Çünkü doğa bizim özgür olmamızı ister. Evren de.

Bazı insanlar özgürlük için hayatlarını riske etmişlerdir. Çünkü bu evrende özgürlükten daha değerli hiçbir şey olmadığını keşfettiler. Ancak eşitlik içeren özgürlük, sahip olabileceğimiz tek değerli şeydir bu kısacık hayatımızda.

Eğer insan düşündüklerini özgürce söyleyemiyorsa, korkarak yaşıyorsa böyle bir hayatın beş paralık bir değeri yoktur.

Çünkü boynunda bir tasma ile yaşanan bir hayatın , -isterse sonsuza dek sürsün-, ne değeri olabilir ki?

Erol Anar


[1] Jack London: Vahşetin Çağrısı,  İş Bankası Kültür Yayınları, sayfa 77.

[2] Maksim Gorki: Özgürlük, sayfa 100.

[3] Ursula K. Le Guin: Mülksüzler, Metis Yayınları, sayfa 100.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!