Siyasal iktidar makinesi güçsüzlüğe tahammül edemez. Güçsüz kalındığı anda liderin yerine birçok kişi talip olur. Hem de en yakınındaki insanlardan başlayarak.
İktidar ona boyun eğen, itaat edenlerin yardımıyla gerçekleşir. İtaat olmazsa, iktidar da olmaz denildiği gibi. Örneğin Nazi rejimi savaşı kaybetmişti, Hitler son anlarında Berlin’de bir sığınakta idi. Hitler, Ocak 1945’te yerleştiği bu son sığınağında, Nisan’ın 30’unda sevgilisi Eva Braun ile birlikte intihar edecekti.
Yanında yaveri, sağ kolu Martin Bormann vardı. Bir de Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, eşi ve altı çocuğu. Ve de bazı Nazi üst düzey yöneticileri, generaller ve aileleri. Artık neredeyse yenilgi kesinleşmiş gibi olduğunda, o durumdayken bile bir iktidar savaşı başladı.
Bormann telgraflara, yazışmalara el koymuştu, belki de kendisini yeni führer olarak hayal ediyordu. Kim bilir… Ama orada olmayan bir kişi iktidarı istiyordu: Hermann Göring…
O da Nazi hükümetinin yenilgisini idrak etmiş ve artık Hitler’e saygı duymuyor, siyasal iktidarı ele alarak, belki de kurulacak yeni bir hükümette başbakan olmayı hayal ediyordu. (Hatta ele geçirildikten sonra bile bu hayalini rafa kaldırmadı. Bu konu ‘Nazi ve Psikiyatrist’ kitabında detaylı olarak anlatılıyor. Ayrıca bazı belgesellerde de geçiyor)
Bu amaçla Göring’in sığınakla yaptığı tüm yazışmalar gönderdiği mesajlar Bormann’dan geçiyor, o mesajları filtre ederek kendi istediği şekilde Hitler’e sunuyordu.
Göring, Nazi hiyerarşisinde Hitler’den sonra ikinci sıradaydı. Bu konuda bir belge vardı.
“Göring, Hitler’in 29 Haziran 1941’de imzaladığı kararnameyi yeniden inceledi. Bu belgede, Führer çalışamayacak duruma gelirse yerine kendisinin vekalet edeceği, ölecek olursa da yerine onun geçeceği yazılıydı. Bunun üzerine Göring Hitler’e bir telgraf göndererek vekalet için onayını istedi.” (Vikipedi)
Bormann, Hitler’e bunun bir ihanet olduğunu söyleyerek, Göring’in kendisini istifaya davet ettiği şeklinde kendi istediği gibi aktardı. Hitler ise bunun bir ihanet olduğuna karar verdi. İktidar savaşı ölüm anına kadar devam etti. Göring istifa ettirildi. Vekalet içeren kararname iptal edildi. Göring her ne kadar ikinci adam olarak görünse de, ikinci adamlar arasında sürekli bir iktidar yarışı vardı ezelden beri. Esas ikinci adam özellikle son dönemlerde Martin Bormann idi. Ve o Göring’i sevmiyordu. Goebbels ve Himmler de öyleydi.
Bormann ise, adeta Hitler’in gölgesiydi.
Bormann’ın Hitler sığınakta intihar ettikten sonra onun cesedini yakan kişi olduğunu iddia eden tarihçiler var. Bormann’a gelince o da bazı Nazilerle birlikte sığınaktan çıktı ve kaçmaya çalıştı. Ölümü üzerine çeşitli spekülasyonlar olsa da daha sonra siyanür içerek intihar ettiği tahmin ediliyor. Bu, cesedine yapılan DNA incelemesiyle kesinleşti çok sonraları. Bormann’ın 10 çocuğu vardı.
Diyeceğim o ki, bu adamlar Adolf Hitler’e kayıtsız şartsız ölümüne boyun eğdiler, hatta onu rejimin bir simgesine dönüştürdüler. Ama yenilgiye doğru gittiğinde, liderin ilk zayıflık anında hemen onun iktidarını tartışmaya, zayıflığından yararlanarak siyasal iktidarı ele geçirme planları yaptılar.
Hitler’in en yakın adamlarından birisi olan, hatta ilk ‘Münih birahane baskını’nda onun yanında olan Göring, Hitler’in ilk zayıf anında hemen siyasal iktidara talip oldu.
Bunun anlamı nedir? Anlamını tarihe bakarak görürüz.
Anlamı, siyasal iktidar makinesi güçsüzlüğe tahammül edemez. Güçsüz kalındığı anda liderin yerine birçok kişi talip olur. Hem de en yakınındaki insanlardan başlayarak. İktidar makinesi böyle işler. Burada sadakat, merhamet ve vicdan, ahlâk gibi duygu ve kurallara yer yoktur. Her şey mübahtır onu ele geçirmek için. Bu makineyi ele geçirmek için yıllarca omuz omuza aynı dünya görüşü çerçevesinde savaşan insanlar, bir anda düşman kesilirler birbirlerine.
Başka bir yazımda da sorduğum şu soruyu soruyorum: Peki bu adamlar aynı ortak amaç, ülkü etrafından birleşmiş ve hayatlarını ona adamış insanlar değiller miydi kendi açılarından?
Öyle bile olsalar siyasal iktidar herkesi cezbeder, kader ortaklığı, yoldaşlık, arkadaşlık, dindaşlık, kardeşlik vs… hiçbir şeyin önemi kalmaz. İktidar parlayan bir elmas gibi insanların gözlerini kamaştırır, onları büyüler. O her şeyden, ideallerden de önemlidir. Onun için tarih sınıf savaşlarından öte, iktidar savaşlarının tarihidir. Her zaman bunu söylerim. İktidar savaşları, sınıf savaşlarından çok daha eskidir.
Erol Anar