Uzun süredir Brezilya’da yaşayan, Türkçe ve Portekizce yapıtlar kaleme alan, Çerkes kökenli Türkiyeli yazar Erol Anar’ın ‘Sen’ adlı kitabı, uzaklardan uzaklara yazdığı mektuplardan oluşuyor. Satırlarından
Year: 2018
Seçmemeyi Seçmek
Toplumsal yaşam, çoğu zaman insanları, iki ya da daha fazla seçenek arasında tercihe zorlar. İnsanlarsa, çeşitli kaygılarla seçeneklerden birisini tercih ederler. Sistem bizim önümüze hep seçenekler koyar ve bizi onlarla oyalar. Bu seçeneklerin, çoğunlukla hepsi olumsuzdur. Bunlardan herhangi birini tercih etmek, sizin için çoğu zaman yararsız bir çabadır. Yine de insanlar, bunlardan kendileri için daha yararlı olduǧunu düşündüklerini seçerler. Bu gibi durumlarda hemen hemen hiç aklımıza gelmeyen üçüncü bir seçenek vardır oysa: Hiçbirini seçmemek. Yani seçmemeyi seçmek.
Siz de Çok Meşgul müsünüz?
Aynı evin içinde bile ayrı gezegenlerdeymişcesine herkes kendi halinde, kendi meşguliyetiyle sanal dünyasına gömülerek yaşar ve yabancılaşmaya devam eder.
Hayatım boyunca çok meşgul olmadım, hiç kimseye “çok meşgulum.” demedim. Her zaman her şeye vakit buldum ki, herkesin bunu yapabileceğine de inanıyorum.
Tarihselliği Bağlamında Türk Aydını ve Toplumuna Özet Bir Bakış
“Batı”da aydınlanma, burjuvazinin ve onun aydınlarının önderliğinde ezilen sınıfların aşağıdan yukarıya taleplerinin sonucu devrimlerle gerçekleşmiştir. Aydınlanma, çok boyutlu bir olgudur; siyasal, toplumsal, sanatsal, edebi, kültürel, bilimsel, köklü dönüşümlere yol açan boyutları vardır. Türkiye bu anlamda çok boyutlu bir aydınlanma yaşamamış, evrensel ölçekte entelektürel yetiştirememiştir. Yukarıdan aşağıya yapılan reformlar da, özellikle kırsal kesim tarafından içselleştirilemedi.
Sokrates’in Bastonu (III)
Sınırların önemi ortadan kalkıyor deniliyor. Ama yine de, ben buna en azından bugün için pek ihtimal vermiyorum. Avrupa Birliği (AB) içinde, her geçen gün ekonomik problemlerin yanısıra kültürel çatışma ve problemler de büyüyor. Ayrıca AB, kendi içinde yeniden sınırların korunması ve denetlenmesini tartışıyor. Son olarak İngiltere’de AB karşıtı parti yüzde 14 oy aldı. Kapitalizmin var olan krizinin daha da büyümesi ile, AB’nin daǧılması sürpriz olmaz.
Sokrates’in Bastonu (II)
Türkiye’de iken ünlü Brezilyalı yazar Jorge Amado’nun bir kitabını okumuştum: “Amerika’nın Türkler Tarafından Keşfi” Tabii burada yazarın “Türk” olarak nitelediǧi topluluk, aslında Araplardan başkası değil. Brezilya’daki Araplar, müslüman ve hristiyanlar olarak ikiye ayrılıyorlar. Müslüman ve hristiyan Arapların, genelde birbirleri ile ilişkisi yok, birbirlerinden hoşlanmıyorlar. Yani burada din faktörü, ulus faktörünün önüne geçmiş durumda.
Sokrates’in Bastonu (I)
Halkların, etnik, dinsel grup ve azınlıkların kendi kültürlerini yaşamaları ve kendi ana dillerinde eğitim yapmaları o ülkeye yalnızca zenginlik katar. “Bir ülkede birden fazla resmi dil olmaz.” diyenlere de şunu sőyleyeceğim: Őrnegin Bolivya’da 32 resmi dil vardır.
İnsanların Arasında
Artık herkes birbirini tanıyordu. Çok ilginç ve renkli bir grup olmuştuk. Şöyle bir baktım. Dört kıtadan beş insandık ve üç farklı dilde anlaşıyorduk. Biraz Kanada’nın soğuğundan, Avrupa’daki ırkçılıktan, Brezilya’daki renkli hayattan söz ettik. Her biri bir umudu taşıyordu.
Tarihe ve aşka dair düşler (X)
Sonra o kırılgan Kuzey tanrıları gibi, İdun’un altın elmalarını arar gibi senden en küçük bi iz bulmak için gençliğimi bu yolda gözümü kırpmadan harcamayı dilerdim. Sonra altın elmalara ulaşamadan gençliğini yitirmiş bir tanrı gibi çok yorgunmuş gibi yere uzanıp sonsuz ve kesintisiz bir uykuya dalıp bir daha hiç uyanmamayı dilerdim.
Tarihe ve Aşka Dair Düşler (IX)
Sonra yüreği yaralı Felix’in Madame de Mortsauf’a yazdığı mektuplar gibi, sana bir yığın mektup yazmayı ve aşkımı anlatmayı isterdim. “Vadideki Zambak” adını verdiğim sana, platonik aşkımı bir acı çiçegi gibi sunar ve karşılık beklemeden seni sevmeyi dilerdim. Sonra acılar içinde ölen, zambaktan ve ölümcül güzellikteki vadiden uzaklaşır ve anlamsız hayatımı boş işlere adardım.