O zaman bilime mi inanacağız, yoksa kendi düşüncemizde ısrar mı edeceğiz? Ben felsefi anlamda materyalizme inanan bir insanım. Dolayısıyla bu tip düşüncelerin, mistik yorumlarını kabul etmem. Ama bilimsel olarak deneyle kanıtlanmış bir olguya inanırım. Bu olgunun, bilimsel bir sonuç olduğunu görürüm. Düşüncelerimi yeniden gözden geçiririm.
Hiçlik varlığı doğururken kendisini yadsır
Yeniden büyük patlamaya dönersek, o ilk kıvılcım, saniyenin çok çok küçük bir kesitinde meydana gelen ve atomdan küçük olan o ilk kıvılcım, birçok varlığın aşamalı olarak Evren’e gelmesine aracılık etmiştir bu anlamda. Yani hiçlik varlığı doğururken, aynı zamanda kendisini yadsır. İkisi arasında bir ilişki vardır ve birbirinden kopamazlar, aynı zamanda da birbirlerini yadsırlar.
“Büyük bir Gizem var maddenin yapı taşlarının nasıl oluştuğunu biliyoruz, ama evrendeki cisimlere kütle verenin ne olduğunu bilmiyoruz, Evrendeki her şeye kütlesini veren şey nedir. İşte bu hâlâ bir sır olarak kalmış bilim insanları tarafından henüz çözülememiş bir sorun.” [1]
Örneğin nesnel gerçeklik kavramına baktığımızda, belki dünyadaki nesnel gerçeklik kavramı ve fizik yasalarıyla, diyelim başka bir evrenin öbür ucundaki bir gezegendeki, ya da diğer evrenlerdeki fizik yasaları ve nesnel gerçeklik tamamen farklı olduğunu görebiliriz ki, fizik bilimi bize bunu söylemektedir bugün. Nasıl kuantum mekaniği ile klasik fizik birbirlerinden çok farklıysa aynen öyle olabilir. Dolayısıyla zaman kavramı da farklıdır, dünyadaki zaman bile kişilerin hareket edip etmemesine göre değişebiliyor. Uzaydaki zaman çok daha farklı, -ölçüsü bile farklı ışık yılı-örneğin kara deliğin içinde zamanın olmadığı da öne sürülüyor. İşte Einstein genel görelilik ve özel görelilik teorileriyle bu anlamda bir devrim yapmıştı.
Bazı şeyler yoktan var olur ve vardan yok olur
Lavoisier ve Lomonosov, Kütlenin Korunumu Yasası’na göre, özet olarak “Hiçbir şey vardan yok, yoktan var olmaz.” diyorlardı. Buna göre kütle yaratılamaz veya yok edilemez. Ancak bu yasa, kuantum dünyasına gelindiğinde, yani atom altı parçacıklara uygulandığında işlemez; orada kuantum dünyasında ne nesnel gerçeklik işler, ne de sağduyu. Bir parçacık aynı anda birkaç yerde bulunabilir ki, bu deneylerle kanıtlanmıştır. Kütlenin Korunumu Yasası, Einstein’ın özel görelilik teorisine de uymaz.
“Boş uzayda bu enerji kendini yoktan var eden çok ufak çift atomcuk parçacıkları halinde ortaya çıkar, bir nanosaniye kadar bu hayata geçer, sonunda birbirlerini yok ederler.” [2]
Yani sonuç olarak vardan yok, yoktan var olan şeyler kuantum dünyasında olabiliyor ki bu birçok kez deneylerle bilimsel olarak kanıtlanmıştır. O zaman Lavoisier’in tezi her şeyde, her durumda geçerli değildir: Vardan yok, yoktan var olan şeyler vardır. Sadece Kuantum mekaniğinde değil, Evren’in kendiliğinden hiçlikten doğuşu da bir yoktan var oluştur. Öyleyse Lavoisier-Lomonosov Kütlenin Korunumu Yasası, atom altı dünyaya ve Evren’lere uygulanamaz. Yani her durumda doğru değildir.
O zaman kuantum mekaniğinde, klasik fizik kurallarının mantıksal gerçekliği işlemiyor. Ki bunlar deneylerle kanıtlanmıştır. Onun kendine özgü kuralları düzensizliği ve kendine özgü bir mantığı vardır.
Profesör Bernard Carr (Queen Mary University of London) şöyle diyor: “Burada fikir yoktan aniden iki parçacık ortaya çıkar, kısa bir süre var olurlar. Sonra birbirlerini yok ederler. Ve bu uzayda devamlı olmaktadır.” [3]
“İnsan sezgisi ve onun klasik fizikte somutlaşan hali, şeylerin her zaman kesinlikle ya şöyle ya da böyle olduğu bir gerçeklik tahayyül ederken, kuantum mekaniği şeylerin bazen kısmen şöyle ve kısmen de böyle olmak arasında gidip geldiği bulanık bir gerçeklik betimler… Einstein’ın saçma kabul ettiği şeyler laboratuvar koşullarında gerçekten de olur” [4]
Bir şeyin aynı anda iki yerde var olabildiği kanıtlanmıştır. (Çift Yarık Deneyi) Yine Kuantum Dalgalanma sonucunda sanal parçacıkların madde-antimadde çiftleri hiç yoktan var olabilmektedir.
Bu mistik, ya da doğaüstü bir olgu değil, tersine bilimsel bir olgudur ve deneylerle kanıtlanmıştır. Dolayısıyla Evren hiçlikten doğmuş olabilir.
Bilimsel deney demek bir olguyu, durumu, olayı bilimsel verilerle karşı konulamaz, çürütülemez, aynı koşullarda aynı sonucu verecek şekilde gündeme getiren eylemdir. Yani bilimsel bir deneyin sonucuna karşı çıkılamaz. O, nesnel olarak ortadadır, bizim ona inanıp, inanmamamız hiçbir şey değiştirmez.
O zaman bilime mi inanacağız, yoksa kendi düşüncemizde ısrar mı edeceğiz? Ben felsefi anlamda materyalizme inanan bir insanım. Dolayısıyla bu tip düşüncelerin, mistik yorumlarını kabul etmem. Ama bilimsel olarak deneyle kanıtlanmış bir olguya inanırım. Bu olgunun, bilimsel bir sonuç olduğunu görürüm. Düşüncelerimi yeniden gözden geçiririm.
Öyleyse nesnel gerçeklik atom altı parçacıklara uygulanamaz, onların kendi gerçekliği vardır ve bu bizim mantığımızla ve nesnel gerçeklik anlayışımızla örtüşmez. Dolayısıyla atom altı düzeyde gerçeklik farklı bir gerçekliktir ve bu bizim bildiğimiz nesnel gerçekliğe uymaz. O dünyanın kendine özgü bir gerçekliği vardır. Çünkü örneğin ben şu anda şu anda buradayım, burada görünebilirim, burada seçilebilir, buradan olduğum noktadan sesleniyorum dünyaya, ama Kuantum fiziğine göre, parçacıklar birkaç yerde aynı anda olabiliyor. Bu benim için şu anda mümkün değil, ama gelecekte mümkün olabilir. Öyleyse benim nesnel gerçeklik anlayışım kuantum düzeyde farklı bir nesnel gerçekliği bürünecek belki gelecekte. Ben de aynı anda birkaç yerde bulunabileceğim teknolojik gelişmelerle birlikte. Sanal gerçeklik ile gerçekliğin sınırları giderek birbirine karışıyor. (Ayrıca Paralel Evrenler tezine göre de bu böyledir)
Bir yıldız patladığında yok olmuyor ya da öldüğümüzde bedenimiz hemen yok olmuyor, zaman içinde toza dönüşüp doğaya, toprağa karışıyor. Ama atom altı dünyada bu böyle değildir. Onun gerçekliği farklıdır ve bizim nesnel gerçeklik anlayışımıza uymuyor denilebilir.
“Einstein, Podolski ve Rosen aynı fikirde değildi. Gerçeklik, detektörlerin gösterdiğinden daha fazla bir şeydi; gerçeklik, verili bir anda yapılan tüm gözlemlerin toplamından daha fazla bir şeydi. Hiç kimse, hiçbir araç, hiçbir cihaz, hiçbir şey Ay’a “bakmasa da”, Ay’ın hâlâ orada olduğunu düşünüyorlardı. Ay o zaman da gerçekliğin bir parçasıydı.”[5]
“Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden…
Ama bunu duymak için derin olmalı, uçurum, feylosof olmalı…
Doğrudan korkarız hepimiz…”
Nietzsche*
Einstein’ın bu düşüncesi klasik nesnel gerçeklik anlayışına uygun, Ay’a bakmasa da, Ay’ın kendi bilincinden bağımsız olarak orada bulunduğunu içeren düşünce biçimidir bu. Ancak Kuantum mekaniğinde bu durum daha değişiktir. Kuantum mekaniği daha çok felsefedeki solipsist [6] bakış açısına uygundur. Yani Ay’a bakmazsanız, onun gerçekten orada olmadığı sorgulanabilir, -en azından sizin için orada olmadığı- düşüncesi ileri sürülebilir bu anlayışa göre.
Yine nesnel gerçeklik açısından bakarsak, örneğin ismini İncil’den alan çok eski bir yıldız keşfedilmiştir. Hatta bilinen en eski yıldız budur: Matusalém. Bu yıldızın iki uydusu var; iki cüce yıldız bunlar ve sürekli yer değiştiriyorlar. Simdi bu gezegene baktığımızda her şeyin iki gölgesi olduğu düşünülüyor. Çünkü iki uydu var. Dolayısıyla dünyada her şeyin tek bir gölgesi var ve güneşin bulunduğu yere göre değişiyor. Ama burada farklı her şeyin iki gölgesi var. O zaman bu gezegenin nesnel gerçekliği de, dünyadan farklı olabilir. İşte burada içinde bulunulan koşullara göre değişken bir gerçeklik anlayışına ulaşıyoruz felsefi açıdan.
“Birkaç yıl önce İtalya, Monza’da belediye meclisi Japon balıklarının yuvarlak akvaryumlarda tutulmasını yasakladı. Yapılan açıklamaya göre balığı yuvarlak kenarlı bir akvaryumda tutmak zalimlikti, çünkü yuvarlak cam balığa bozulmuş bir gerçeklik görüntüsü sunuyordu. Peki, biz gerçekliğin doğru ve bozulmamış resmine bakıp bakmadığımızı nasıl bileceğiz? Biz de görüşümüzü bozan dev bir yuvarlak akvaryumun içinde olabilir miyiz? Japon balığının gerçeklik algısı bizimkinden farklıdır ama bizimkinin daha gerçek olduğundan emin miyiz?” [7]
Öyleyse gerçekliğe ve her şeye yeniden bilimsel olarak bakmak ve değerlendirme yapmak, dünyadan çıkıp üniversal bir bakış biçimine ulaşmamız gerekiyor. Burada bize rehberlik edecek olan şey ise özgür bilimin kendisidir.
Gerçeklik ve Hipergerçeklik
“Hakikati gizleyen şey simülakr değildir.
Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. Simülakr hakikatin kendisidir.”
Jean Baudrillard
Baudrillard ise gerçeklik ve hakikate farklı yaklaşır. Çünkü gerçeklik ve hakikat birbirinden farklı kavramlardır felsefi olarak. Baudrillard’a göre, yeni çağın adı hipergerçeklik çağıdır.[8] Bu bir illüzyon da değildir, çünkü ortada gerçek diye bir şey kalmamıştır ona göre. [9] Öyleyse mutlak gerçeklikten söz etmek çok güçtür. Simülakr [10] bir dünyaya doğru mu gidiyoruz, yoksa zaten o dünyanın içinde miyiz çoktandır?
Baudrillard şöyle der:
“Böylelikle simülasyonun ürettiği hipergerçek gerçeğin her yerde şaşırtıcı biçimde ona benzemesine neden olmaktadır.”[11]
Aslında sanal ile gerçekliğin arasındaki iz giderek belirsizleşiyor. Yakın zamanda beynimizle direkt olarak internete bağlanıp, artık konuşmaya gerek kalmadan telepati yoluyla anlaştığımızda, bu sınırlar daha belirginsizleşecek. Bu anlamda Baudrillard’ın hipergerçekliğin gerçeğini yerini aldığı bir dönem yaşanabilir. Gerçeklik artık direkt olarak beyinlerimize işlenebilir iktidar odaklarınca. Yani gerçeklik sandığımız şey aslında nesnel gerçeklik olmayabilir, daha doğrusu nesnel gerçeklik ortadan kalkabilir böyle bir durumda. Çünkü tamamen sanal bir ortamda yaşamaya başladığımızda ve sanal ağın bir parçası olduğumuzda, artık gerçeklik diye bunu tanıyabiliriz. Yani bu anlamda Jean Baudrillard’ın “hipergerçeklik” dediği olgudur bu.
“Gerçek ya da hakikatin özgü perspektifle bir ilişkimizin kalmadığını gösteren bu farklı bir uzama geçiş olayı ile birlikte tüm gönderen sistemlerinin tasfiye edildiği bir simülasyon çağına girilmiştir. Gerçeğin tüm göstergelerine sahip gerçeğin tüm aşamalarını kısa devre yaptıran kusursuz programlanabilen göstergeleri kanserli hücreler gibi çoğaltarak dört bir yana savuran bir makine. Gerçek bir daha asla geri gelmeyecektir.”[12]
Bazı bilim insanları yakın gelecekte, düşünce gücüyle cisimleri hareket ettirebileceğimizi söylüyorlar, bunu yaptığımızda nesnel gerçeklik anlayışımız da tümden değişecek. Görünmezliğe de bilimsel olarak erişebiliriz. Görünmez olmayı başardığımızda, yine nesnel gerçeklik tepetaklak olacak ve başka bir gerçekliğe ulaşmış olacağız. Ya da bir duvar ya da kapı -yani katı cisimlerden- doğrudan geçmeyi başardığımızda yine gerçeklik değişmiş olacak. Gerçeklik ve hipergerçeklik arasındaki ilişkiye bu dizideki diğer yazılarımda da değineceğim. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Gerçeklik statik ve değişmez değildir, o değişkendir, içinde bulunduğu ortama, koşullara ve an’a göre değişebilir. Tıpkı Kuantum mekaniğinde deneylerle kanıtlandığı gibi. Öyle bir dünyaya ve sanal gerçekliğe ilerliyoruz ki, artık herkesin kendine özgü bir sanal gerçekliği olması şaşırtıcı olmayacaktır.
Belki de bu Baudrillard’ın söz ettiği hipergerçekliktir. Kim bilir?
Erol Anar
Kasım 2018
Paraná
Not: Bu Yazı 11 yazılık bir dizinin bir bölümüdür. Bu dizinin hazırlanmasında aşağıdaki kaynaklar kullanılmıştır:
Dipnotlar
*Nietzsche: Ecce Homo, YKY Yayınları, Çeviren: Can Alkor, Ocak 2000, Istanbul, sayfa 15.
[1] Big Bang Nat Geo Uzay Belgeselleri.
[2] Stephen Hawking ve Her şeyin Teorisi, You Tube.
[3] Stephen Hawking ve Her şeyin Teorisi.
[4] Brian Greene: Evrenin Dokusu: Uzay Zaman ve Gerçekliğin Dokusu, Tübitak Yayınları, Birinci Baskı: 2010-12-01, Ankara, sayfa 10-12.
[5] Brian Greene, age, sayfa 104.
[6] Solipsizm: “Ben” felsefesi olarak bilinen, varlığı ben’in tasarımları olarak dile getiren felsefi görüş.
[7] Stephen Hawking: Büyük Tasarım, sayfa. 37.
[8] Jean Baudrillard: Simülakrlar ve Simülasyon, Çeviri: Oğuz Adanır Doğu Batı Yayınları, 6. Basım: Ekim 2011, Ankara, s. 171.
[9] Age, sayfa 39.
[10] Simülakr bir gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünüm.
[11] Age, s. 44.
[12] Age, sayfa 15.
Kaynakça:
Kitaplar:
Brian Greene: Evrenin Dokusu: Uzay Zaman ve Gerçekliğin Dokusu, Tübitak Yayınları, Birinci Baskı: 2010-12-01, Ankara.
Nietzsche: Ecce Homo, YKY Yayınları, Çeviren: Can Alkor, Ocak 2000, Istanbul.
Yuval Noah Hararı: Homo Deus Yarının Kısa Bir Tarihi, Kolektif kitap, 1. Baskı, İstanbul, sayfa 429.
Carl Sagan: “Kozmos”, YKY Yayınları, 3. Başım Ekim 1998, İstanbul.
Stephen Hawking: Ceviz Kabuğundaki Evren, Alfa Yayıncılık, 2002, İstanbul.
Stephen Hawking: Büyük Tasarım, Doğan Kitap, 7. baskı / Nisan 2012, İstanbul,
Stephen Hawking: Zamanın Daha Kısa Tarihi, Doğan Kİtap, 1. Baskı: Ekim 2006, İstanbul.
Michio Kaku: “Geleceğin Fiziği”, Çevirmen: Hüseyin Oymak, Yasemin Saraç Oymak,Odtü – Popüler Bilim Dizisi, 2016, Ankara
Bilgi Bilinç ve Yapay Zekâ.
Jean-Paul Sartre: Varlık ve Hiçlik, İthaki Yayınları, 4. Baskı, Kasım 2011, İstanbul.
Richard Feynman: Fizik Yasaları Üzerine, Tübitak Yayınları, 2000, Ankara.
Bertrand Russell: “Felsefe Sorunları”, Kabalcı Yayınevi, Üçüncü Basım: Kabalcı Yayınevi, 1994.
Jean Baudrillard: Tam Ekran, YKY Yayınları, Çeviren Bahadır Gülmez 2. Baskı:İstanbul, Mart 2002.
Jean Baudrillard: Simülakrlar ve Simülasyon, Çeviri: Oğuz Adanır Doğu Batı Yayınları, 6. Başım: Ekim 2011 Ankara.
Michel Foucault: “Kelimeler ve Şeyler”, Bölüm: Vİ, İmge Kitabevi Yayınları, 2, Baskı: Ekim 2001,
Martin Heidegger: Varlık ve Zaman, Agora Kitaplığı, İkinci Baskı Nisan 2011.
Martin Heidegger: Zaman ve Varlık, A Yayınevi, Şubat 2001, Ankara.
Belgesel Filmler:
“O Futuro da Vida em Um Milhão de Anos”, Portugues, You Tube.
The World’s Future in 2100 – An Amazing Future for Humans, You Tube.
O futuro da humanidade, Yuaval Noah Harari, You Tube.
Robô diz que quer destruir Humanos.
Michio Kaku: The Future of Humanity, You Tube.
Two robots debate the Future of humanity
Viagem no tempo,
Michio Kaku Sicim teorisini Açıklıyor videosu, You Tube.
Venüs Gezegeni Türkçe belgesel.
Samanyolu Galaksisi, YouTube.
Gelecekte insan ve teknoloji National Geographic belgeseli.
Nat Geo, Geleceğe Doğru Akıl Karmaşası ve Belgesel Kuşağı. You Tube.
Comparação do tamanho das Estrelas 2
Big Bang Nat Geo Uzay Belgeselleri.
Zarif Evren Sicim Teorisi Belgeseli, 19 de fev de 2018.
Stephen Hawking ve her şeyin teorisi,
Zamanda yolculuk yapabilir miyiz Stephen Hawking ile National Geographic
Gelecekte insan olacak mı?, Yuval Harari, You Tube.
Paralel evrende yaşamak uzay belgeseli.
11 boyut ve Paralel Evrenler evrenin boyutları, You Tube.
Paralel Evrenler ve Rüyalar, Diğer Dünyalar Dejavu Popüler Bilim TV belgeseli.
Makaleler ve Haberler:
Hawking, Öldükten Sonra Tanrı ve Süperinsanlar Hakkındaki Nihai Tahminlerini Yayınladı, Peki Uzmanlar Ne Dusunuyor?, popsci.com.tr
Endüstri 4.0’a karşı Toplum 5.0’i gelecekte neler bekliyor?, Ilgin Yorulmaz, 20 Ekim 2018, https://www.bbc.com/turkce
Bilime Göre Varlık Nedir? http://www.felsefe.gen.tr
Vernor Vinge tarafından yazılan, “Yaklaşan Teknolojik Tekillik: Post-İnsan Döneminde Nasıl Hayatta Kalınır” başlıklı makale.
Yapay Zekâ Turing Testini Geçti, 9 Haz 2014 Güncelleme 06:44 TSİ, http://www.aljazeera.com.tr/
By John Wenz: Our first contact with aliens might be with their robots, June 28, 2018, https://www.popsci.com
By Clay Dillow: How scientists will use artificial intelligence to find aliens, November 21, 2016, https://www.popsci.com
Humanity’s days are numbered and AI will cause mass extinction, warns Stephen Hawking, by Sean Martin, Nov 3, 2017, https://www.express.co.uk
“Two robots debate the future of humanity”, Sophia, an A.I. robot on The Tonight Show, You Tube.
The First ‘Robot Citizen’ in the World Once Said She Wants to ‘Destroy Humans’, By Chris Weller, Published on Oct 26, 2017, www.inc.com
Kardashev Ölçeğinin Kısa Bir Açıklaması: İnsanlık Gerçekten Ne Kadar Gelişebilir? – Fizikist
İnsan bedeni gelecekte nasıl bir evrim geçirecek? – Popular Science
Sahte Videolar Üreten Bir Yapay Zekâ, Bildiğimiz ‘Gerçekliğin’ Sonunu Getirebilir – Popular Science
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45899776
Stephen Hawking’den yeni makale: Sıradan insanların sonu gelecek | Gazete insan, 18 Ekim 2018.
‘Tanrı parçacığı’ buluşu doğrulandı, bbc.com
tr.wikipedia.org
Kardashev Ölçeğinin Kısa Bir Açıklaması: İnsanlık Gerçekten Ne Kadar Gelişebilir? – Fizikist
Fas’ta Bilinen En Eski Homo Sapiens Kalıntıları Bulundu, Yazar: Erman Ertuğrul Tarih: 8 Haziran 2017, http://arkeofili.com
Buyuk Çokus, vikipedi.
Adam Becker, Dergi- Evrenin sonuna dair dört teori, 16 Haziran 2015, https://www.bbc.com/turkce
Dijital diktadan korkun, Ece Piroğlu, 01 Kasım 2018 Perşembe, Cumhuriyet gazetesi, http://www.cumhuriyet.com.tr
Gates: İnsanlık yapay zekâdan kaygı duymalı, 30 Ocak 2015, https://www.bbc.com.
Robotlar, robot üretecek!, 30 Ekim 2018, www.gercekgundem.com
Yazının ilk bölümü için linki tıklayınız: