Silifke’de Cennet ve Cehennem mağaralarının derinliklerinde gürül gürül akan, ilk çağ insanlarınca ölüler diyarının sesini taşıyan Styx ırmağının senin sesini de kulaklarıma taşımasını beklerdim. Ve yine aynı yerde, 128 metre yüksekliğindeki Cehennem çukuruna kendimi gözümü bir an olsun kırpmaksızın atmayı ve orada seni beklerken üç güzeller Aglaia, Thalia ve Euphrosyne’nin sonsuza kadar sürecek büyülü danslarını izlemek isterdim.
Ve bir gün Amazonlarda boğazıma kadar bir bataklığa saplanmışken, can havliyle kavradığım ince dalın senin elin olduğunu düşünebilmeyi ve bir süre sonra çıtırtılar içerisinde kırılacak dalla birlikte dibe, sonsuz uykuma seninle beraber dalmayı hayal ederek kendi sonuma kocaman ve ağız dolusu gülümsemeyi isterdim.
Ve üç yüz yıl önce İstanbul’da Kâğıthane’de rüzgarı kovalar gibi seni kovalamayı, yere düşürdüğün mendili kutsal bir emaneti incitmekten korkar gibi hafifçe almayı, beyaz elbisenin içinde görebildiğim tek yer olan gözlerine büyük bir minnetle bakabilmeyi isterdim.
Sonra günler ve gecelerce nereye gittiğimi bilmeden tekrar yollara düşmeyi ve kendimi uzun bir gecenin sabahında İran’da Persepolis’te seni ararken bulmayı isterdim.
O heybetli ve ölülerin kemikleri üzerinde gururla yükselen ve omzunda nice trajedinin o ağır yüküyle uzaklara akan Çin Seddi’ni inşa eden işçilerden biri olmayı isterdim. Ve bir gün duvarın temellerine seninle birlikte gömülerek, sonsuza kadar, üzerimizdeki ayak seslerini dinleyerek aşkımızın duvar ile bütünleşebilmesini isterdim; bu yeryüzünde bir duvarın temeline gömülmüş bir aşktan daha sağlam ve dayanıklı başka bir şey olmadığını bilerek sonsuz huzura duvarın dibinde seninle birlikte erişebilmeyi isterdim.
Sonra binbir tehlikeyi aşarak, zorlukla uğursuz ve o korkunç iki dudağının arasında hayatınızı taşıyan bir cadıdan çaldığım geleceği haber veren sihirli bir küreye bakışlarımı kilitleyerek, dudaklarımda en büyülü sözcüklerle senin nerede dünyanın hangi köşesinde olduğunu ve o an ne yaptığını görebilmeyi isterdim.
Sonra geleceği bilebilen ulu Nart Nesren Jake’den seni sormayı; “engin denizlere ve azgın dalgalara ulaşınca engin deniz besiğim, giysimdir” diyen Hımıs oğlu Nart Peterz ile tüm denizleri kayıp bir korsan hazinesini arar gibi, senden bir iz bulabilmek umuduyla aramayı isterdim. Sonra Nart Badinokue’nin pesinde onun çaldığı kamış flütü Khamılepşine’yi dinleyerek tüm Çerkesya’yı bir baştan bir basa gezmeyi, kendimi, seni ve herşeyi unutmayı isterdim.
Erol Anar