Eğer bir UFO, New York Metropolitan Sanat Müzesi’nin önüne inse ve ondan çıkan bir grup uzaylı müzeyi ziyaret etse neler yaşanabilir? Belki şöyle bir diyalog yaşanabilir müze görevlisi ile uzaylılar arasında:
Belki bir uzaylı bir tablonun durup şöyle soracaktır müze görevlisine:
“Bu nedir?”
Müze görevlisi muhtemelen şöyle yanıtlar:
“Bu bir sanat yapıtıdır. İnsanlar buraya bunları görmeye gelirler.”
“Neden insanlar buraya bunları görmeye geliyorlar?”
Müze görevlisi şaşkındır: “Bu sanat yapıtları insanlara estetik hazlar verir. Sanat, duyguların bir anlamda etik ve estetik formda ifadesidir. Onun için burayı ziyaret eder insanlar.”
Uzaylı yeniden sorar:
“O zaman siz insanlar bu sanat yapıtı dediğiniz şeyler olmadan yaşayamaz mısınız?”
Bu soru karşısında müze görevlisi ne diyeceğini bilemez, orada öyle susup kalır.
Bundan yıllar önce sanatın sonsuz olduğunu düşünürdüm. Yıllarca sanatla uğraşan, üniversitede dönem dönem sanat tarihi ve resim eğitimine devam etmiş, birçok ülkede karikatür, resim sergileri açmış, sanatsal edebi söyleşilere katılmış, yıllardır da edebiyatla uğraşan bir insan olarak bugün bundan o kadar emin değilim. Kişi olarak sanatın tükenmesini istemem. Ama bu yalnızca bir dilek olmaktan öteye gitmez.
İnsan sanat olmadan yaşayabilir mi?
İnsan sanat olmadan da yaşar, zaten yaşamıştır da. İnsanın insanlaşması serüveninde bir taşı yontması için yaklaşık iki milyon yıl geçmiştir. Yaklaşık iki milyon insan, sanat yapıtı üretmeden yaşamıştır. Belki gelecekte yeniden sanata ihtiyaç duymadan yaşayacaktır. Tabi sanatsız bir hayat, bugünü yaşayan bizlere tuzsuz yemek gibi gelebilir.
Sanat yüzyıllar boyunca kutsal bir olgu gibi yüceltildi. Aslında insanın ürettiği hiçbir şey onun üzerinde olamazdı. Günümüzde biraz da “postmodernizmin” etkisiyle sanatın kutsallığı düşüncesi aşıldı ve sanatta yeni bir dil ve form arayışına girildi. Ancak genel olarak bir tıkanmadan, hatta bazı sanat dalları için bir tükenmeden de söz edebiliriz bu anlamda.
Ȍrnegin çok yazılıp çiziliyor, tiyatro salonları dünyanın her yerinde bir bir kapanıyor ya da gün geçtikçe daha az seyirciye yönelik çalışıyor. Bırakın binlerce yıllık tiyatro sanatını, yedinci sanat denilen sinema sanatı bile krizde. Sinema salonları bir bir kapandır, artık avm’lerin içine girdiler ve giderek küçüldüler. Böylelikle hâlâ bir süre daha ayakta kalmaya çalışıyor salonlar. İnsanların çoğunluğu artık filmi dvd formatında ya da sinema kanallarında evlerinde seyretmeyi tercih ediyorlar. Peki siz en son ne zaman sinemaya gitmiştiniz?
Denilebilir ki her çağ kendi sanatını yaratır; sanatlar tükenir, ama sanat düşüncesi tükenmez. Doğrusu bundan da emin değilim. Geleceği anlatan bilim kurgu filmlerinin çoğunda hiçbir sanat yapıtı bulunmaz, gösterilmez. Bu filmler, insanın gelecekte sanatsız yaşayacağı üzerine kuruludur. Sanatın olmadığı bir toplum nasıl bir toplum olabilir? Ya da şunu sorabiliriz: sanatı olmayan bir toplumda insanlar estetik duygularını da yitirirler mi?
İnsanlar daha az müzeye ve sanat sergisine gidiyor
Ȍzellikle teknoloji alanındaki gelişmeler ve internet dünyası, sanata yeni olanaklar sunmakla birlikte, aynı zamanda onu bir anlamda da tüketmeye başladı. Ȍrneğin müzeler sanal ortama girdi, sanat sergileri de. Ancak internet ortamında görülecek yapıtlar ile orijinal yapıtların farklılığı kıyas edilemez. Ayrıca insanlar daha az müzeye ve sanat sergilerine gidiyorlar. Turistlerden başka çok az insan müzeye gidiyor. En son ne zaman bir müzeye gittiniz?
Dünyada milyar sayıda insan açlıkla, susuzlukla boğuşuyor ve bu insanlar yaşamlarını insani olarak devam ettirebilecek temel araçlardan yoksun olarak yaşıyorlar. Dolayısıyla hayatında müzeye ya da sanat sergisine gitmemiş çok sayıda insan yaşamaktadır. Bu insanların hayatında sanata fazla yer yoktur. Çünkü temel gereksinimleri karşılanmayan insan, sanatla uğraşmaz. Sanat duygusu, fiziksel temel ihtiyaçların karşılanmasından sonra yaşanan bir doyumdur.
Bu yazıyı okuyan okurlara soruyorum: En son ne zaman bir tiyatroya gittiniz? Ya da bir sanat sergisini en son ne zaman gördünüz? Bir edebi, sanatsal söyleşiye ne zaman katıldınız?
Ȍrneğin klasik müzik konserleri de artık eskisi gibi ilgi görmüyor. Hatırlıyorum yıllar önce her hafta sonu Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserine giderdik arkadaşlarla. Klasik müzik yapıtlarına olan ilgi de giderek azalıyor. Genç kuşaktan kaç kişi klasik müziğe ilgi duyuyor? Hâlâ klasik müzik radyoları ve konserleri radyolardan ve televizyon kanallarından yayınlanıyor,ama pek az kişi tarafından dinleniyor.
Plastik sanatlar da bir kriz içerisinde. Ȍrneğin resim sanatında neredeyse tuval üzerine hatta üç boyutlu olarak denenmeyen şey kalmadı. Absract (soyut) resim anlayışında da bir tıkanma söz konusu. Bugün çoğu ülkede resim yapıtları dekorasyonun bir parçası olarak kullanıyor, heykel de öyle. Yıllardır Kanada’da yaşayan heykeltraş kuzenim, orada heykel sanatından çok, heykelin dekorasyona yönelik bir obje olarak kullanıldığını söylerdi hep.
Her çağ kendi yaşama kültürü ve araçlarını yaratır
Denilebilir ki, her dönem kendi sanatını ve anlayışını yaratır. Evet bugüne kadar öyle olmuştur. Fakat bu gelecekte de öyle olabileceği anlamına gelmeyebilir.
Yine yapılan araştırmalarda kitap okurlarının sayısının dünyada azaldığı görülüyor. İnsanlar zamanlarının çoğunu internette, bugün için ise Facebook’ta geçiriyorlar ve sanatla, edebiyatla giderek çok daha ilgileniyor ya da buna hiç zaman ayırmıyorlar. Günümüzün gerçeği ne yazık ki bu. Bazı sanat dalları günümüzde anlatım olanakları ve formlarını yitirmişlerdir.
Postmodernizmin “tarihin sonu” iddiasına katılmıyorum. Tarihin sonu demek insanlığın sonu demektir çünkü ben insanlığa inanıyorum. Ancak insanın yarattığı değerler çağa göre değişebilir ve her çağ kendi yaşama kültürü ve araçlarına sahiptir.
Gombrich’in “Sanatın Ȍyküsü” kitabında dediği gibi belki de, “Aslında sanat yoktur, sanatçı vardır.”
Erol Anar
Son paragraf işi özetliyor aslında… Arthur Danto’ya göre sanat tarihi de sona ermiştir. Tarihin Sonu tezini Hegelyen bir okumayla ele alırsak eğer asıl işlevi ruhun kendi varlığını tanımasına hizmet eden sanat bu postmodern dönemde (Hegel buna romantik aşama der.) işlevini tamamlamıştır. İnsanlar belirli bir tinsel gelişime ve farkındalığa ulaşmıştır. bu yüksek doyuma ulaşması dolayısıyla sanat misyonunu tamamlamıştır. Bu emperyalizmin küreselleşme adıyla ve postfordist aşamada varlığını çeşitli “demokrasi oyunlarıyla”yönetişim vb. sürdürebilme gayretiyle sömürüyü halen devam ettirebilmesi ama üretimin merkezileşmesine rağmen geç kapitalizmin bir evresidir. Tarihsel sürece göre tam da bu noktada sosyalizme geçiş bir devrimle oluşmamış ve tıkanma postmodern kültürel hegemonyalarla kriz halinde sürdürülmektedir.
Tam da bu noktada “tarihin sonu” derken Marx’ın teorisine gönderme yaparak tarih kavramını tanımlayacak olursak, “bu güne kadar ki tüm toplumun tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.” Demek ki sınıflar ortadan kalkınca tarih de bitiyor anlamı çıkıyor ve toplum bir üst evreye geçiliyor. yani sınıfsız topluma. Bu toplum biçiminde ise ressamlar yoktur, diğer işlerinini yanı sıra resim de yapan insanlar vardır. Marx bunu mükemmel topluma özgü söylüyor. yetkinleşen insanlar sanat da yapacağı için bu toplumda sanatçılar olmayacak, ancak sanat kavramı bir idea olarak ya da sanat pratiği olarak her daim olacaktır. sanatçılar ise sınıflı toplumdaki statüsünü kaybedecek , ayrıcalıklarını yitirecek sanat eserleri de meta olmaktan çıkarak o büyülü görüntüsünü kaybedecek. yani kapitalizmin galeri, mekan, eleştirmen, küratör üçgeninde yaratılan o kutsiyetini ve aurasını kaybedecektir.