Ben Kendi Cehennemime Odun Taşıyorum

Ben Kendi Cehennemime Odun Taşıyorum

Hep hayata dair yazıyorum. Özünde insanları en çok rahatsız eden şeydir hayat. Çoğumuz hayatı unutarak, farkında olmadan yaşamayı tercih ederiz. Tıpkı zamanı unuttuğumuz gibi. Sanki derin bir travma sonucu hafızamızı yitirmiş gibiyiz.

Oysa hayatı unutan insan yarım değil, artık tam bir ölüdür. O bir milyon yıllık bir fosilden, Kapadokya’da Karanlık Kilise’de bin yıldır yalnızlıklarını dinlendiren ölülerden daha fazla ölüdür. Mezardaki ölüler ayağa kalkar da, hayatı ve zamanı unutan insan, bir daha ayaklarının üzerinde doğrulamaz.

Jean Paul Sartre, “Cehennem, başkalarıdır.” der. Gerçekte çoğumuzun hayatının direksiyonu başkalarının elindedir. Yapacaklarımızı ve yapamayacaklarımızı biz değil, çevremizdeki insanlar belirler.

Görünmez duvarlar örerler, bu insanlar önümüze. Bu nedenle, hayatımız boyunca istediklerimizi yapamaz, istemediklerimizi yaparız. Bir şey yapacağımızda önce düşünür, çevremizdeki insanların tepkisini ölçmeye çalışırız. Çevremiz istediği için evlenir, onlar istediği için çocuk yaparız. Böylece çoğunlukla yapacaklarımızı gerçekleştiremeyiz. Bu nedenle hayatımız bir pişmanlıklar manzumesidir. Böyle yaparak, aslında kendi cehennemimize odun taşırız.

Hep bir şeylerden şikayet ederiz. Herhangi kötü bir duruma düşsek bu durumun felsefesini yapmaya başlarız: Çevrenin, yetişme koşullarının, içinde yaşanılan toplumun, sistemin etkisi bizi bu duruma düşürmüştür. Özünde, bizim bir sorumluluğumuz yoktur. Böylece, içinde bulunduğumuz olumsuz koşulların kötü etkilerinden sıyrılmayı deneriz.
Bütün bu saydığımız koşulların içinde bulunduğumuz duruma elbette katkısı vardır. Ama bireyin kendi sorumluluğunu da atlamamak gerekir. Böyle yaparak kişi, yine kendi sorumluluğundan kurtulmak ister. Oysa hayatı yorumlamak için kavramlar, her zaman tek başına yeterli değildir. Sadece kavramlarla, hayatın realitesini ve derinliğini buluşturmak olası değildir. Hayatı açıklayabilmek için, Dostoyevski’nin belirttiği gibi insan doğasını da kavramak, hayatın özünü yakalamak gerekir.

Birey bu koşulları değiştirmek adına ne yapmıştır? Hangi çabaları göstermiştir? Hayatı dönüştürmeye yönelik en küçük çaba ve enerji harcamayarak, kendi sorumluluklarımızdan bir çırpıda kurtulduğumuzu sanırız. Beylik laflarla bütün insanlık tarihini ve sistemleri beş dakikada açıklar ve sanki hayatın tüm sırlarını çözmüşüz gibi tepeden bakarız diğer insanlara. Ama yere düşüp çamurun içinde debelenirken, bu sorumluluktan kurtulmanın o kadar da kolay olmadığını anlarız. Oysa bu yaptığımız kendimizden olduğu kadar, toplumdan da, dünyadan da kaçıştır; bu gerçeği, hayat bize duvarlara çarpa çarpa öğretir.

CEHENNEM ÖTEKİ DÜNYADA DEĞİL, BU DÜNYADADIR. CEHENNEM YANI BAŞIMIZDA, İÇİMİZDE VE DIŞIMIZDADIR. BİZE HÜKMEDEN HER ŞEY CEHENNEMİMİZDİR. DAHA DA ÖTESİ ÇOĞU ZAMAN CEHENNEM KENDİMİZDİR.

Derler ki, “Cehenneme herkes kendi odununu taşır.” Bazen kendi yarattığımız cehennemde, başkalarını da yakmaya çalışırız.
Oysa herkes kendi yarattığı cehennemde yanar.

Erol Anar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!