Çocukluǧumu hatırladıǧım zaman aklıma ilk gelen imgelerden birisi de aǧaçlardır. Bizim bahçede elma aǧaçlarımız vardı. Aǧaçlarımız, elmalar yavaş yavaş kızarmaya başladığında, bahar aylarında çiçeklenir ve etrafa çok güzel kokular saçardı. Daha sonra elmalar yavaş yavaş büyür ve kızarmaya başlarlardı. Çoǧunlukla daha elmaların hepsi kızarmadan yemeye başlardık.
Komşumuz Erkanların bahçesinde büyük bir dut aǧacı vardı. Şamillerin bahçede de bir o kadar heybetli bir dut aǧacı bulunuyordu. Unutmuyorum bir gün bu aǧacın yükseklerine tırmanmıştık. Ben iki dal arasına sıkışmış, kımıldayamıyordum. Daha sonra Oğuz ağabey (Acar) yanıma çıktı, beni kurtardı ve aşaǧıya indirdi. Canpolatların bahçesinde ise, çok yüksek ve güzel çam aǧaçları vardı. Aǧaçlar dostumuzdu, zaman zaman en tepelerine kadar tırmanır ve oradan mahallemizi izlerdik.
Dut mevsimi olduǧunda mahallede kimin dut aǧacı varsa, oradan topladıǧı dutları, tasların içinde komşularına ikram ederdi. Dut mevsiminde hepimiz dut yerdik. Ben biraz fazla olgunlaşmış sulu dutları çok severdim.
Havza’daki mahallemizin hemen arkasından Tersakan ırmaǧı geçerdi. Bu ırmak ve kenarındaki bahçeler bizim oyun alanımızdı. Bu bahçelerde içtik ilk sigaramızı, burada birbirimize anlattık ilk aşklarımızı. Buralarda dővüştük zaman zaman. Buralarda binbir çeşit oyunlar oynadık.
Bu bahçelerde genellikle elma ve ceviz aǧaçları ile, bir de tek sıra dizilmiş heybetli kavak aǧaçları vardı. En çok kavak aǧaçlarını severdik sanki. Bazen susar ırmaǧı ve kavak aǧaçlarını, onların tepelerinde ıslık çalan rüzgârın sesini dinlerdik. Kavaklar tatlı tatlı bir o yana bir bu yana yavaşça sallanırlardı ve yaprakları rüzgârda hışırdardı. Bazen uzaktan, birer asker gibi aynı sıraya dizilmiş o kavakların giderek küçülen boylarına bakardık.
O bahçelere akşam bir eflatun örtü gibi inip de, aǧaçlar artık birer siluet haline dőnüştüǧünde, eve gitme zamanımız da gelirdi. Birbirimize veda ederek yavaş yavaş evlerimize doǧru giderken, o kavaklar, aynı Sezen Aksu’nun şarkısını sőylediği Metin Altıok şiirinde olduǧu gibi arkamızdan ıslık çalar ve bizi yolcu ederlerdi.
“Ah kavaklar ah kavaklar
Acı düştü peşime
Ah kavaklar ah kavaklar
Ardımdan ıslık çalar”
Yine aynı şarkıda olduǧu gibi, omzumuzda kesik bir eldir çocukluğumuz hâlâ kanayan…
“Orada kaldı yanağımın yarısı
Kendini boşlukla tamamlar
Ah omzumda bir kesik el ki
Hâlâ, hâlâ durmadan kanar”
Belki de çocukluǧumuz hâlâ o kavakların gőlgesi altında binbir türlü oyunlar oynamaktadır. Kim bilir?
Erol Anar