İnsanlar En Çabuk Arayışlarından Vazgeçerler

İnsanlar En Çabuk Arayışlarından Vazgeçerler


 
Sevgili Uzaklar,
Bazen bizi tepeden tırnağa dehşet içerisinde bırakan karabasanlar görürüz. Korku verici bir şey, üstümüze doğru gelir ve üzerimize çullanarak bizi boğmaya çalışır. Biz ise, o şeyin üzerimize geldiğini görmemize karşın, sanki taş kesilmiş gibi hareket edemeyiz. Bir heykel gibi, üstümüze gelen felaketi sanki başkasının yaşadığı bir olaymış gibi, ama korkuyla izleriz. Ve bu şeyin biçimini tanımlayamayız.
Hayatımızı düşündüğümüzde, gerçek hayatın içerisinde de birçok karabasan olduğunu görebiliriz. Kendimizi sanki Agartha’nın [1] aşılmaz labirentlerinde kaybolmuş gibi çaresiz hissederiz. Bazen, yaklaşan felaketi önceden sezinleriz, hatta bundan emin oluruz. Ama tıpkı bir rüyada olduǧu gibi karabasan görür gibi taş kesiliriz bir anda, hiçbir şey yapamayız. Sadece bekleriz, nefes bile almaktan korkarak, bize sonsuzmuş gibi gelen bir bekleyişe savruluruz. Ve bu felaketin hayatımız içindeki olumsuz etkisini en aza indirmek  yerine, o felaketin gerçekleşeceği anı büyük bir korkuyla bekleriz.
 
ewew
 
Sevgili Uzaklar,
Hayatın içinde de birçok gerçek karabasan yaşar, sorunlarla boğuşuruz. Örneğin birisinden hoşlanırız ve bunu ona sonsuza dek söyleyemeyiz. Ve bizim için bu duygu artık tam anlamıyla bir karabasana dönüşmüştür. Bize yaşam sevincini veren ve varlığımızın o narin hafifliǧini duyumsatan aşkı, kendi ellerimizle kendimizi korkutan bir karabasana dönüştürürüz.
Bir şeyi kaybetme olasılığı da bizi korkunç bir karabasanın içine iter. Bir aşkı yaşıyor ve sevdiğimiz kişi ile sağlıklı bir ilişkiyi geliştiriyorsak bu bize mutluluk verecektir. Ama gün gelip içimize birden onu kaybetme korkusu düşerse, bu ilişki yerini bir karabasana bırakacaktır. Biz o ilişkinin o an yaşayabileceğimiz güzelliklerini, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir olasılık için terk ederiz. Yani, kaybetmekten korktuğumuz bir şeyi, o an zaten bilerek kaybettiğimizi algılayamayız.
Kaybetmeyi baştan göze almadıǧımız hiçbir şey derinlemesine yaşanmaz.
İnsanların çoğu olasılıklarla yaşarlar. Kafalarında hep benzer sorular vardır: “Bir gün onu kaybedersem…”, “Ya o şeyi elde edemezsem…”, “Ya oraya hiç ulaşamazsam…”, “İşimi kaybedersem…”  bu ve benzeri yüzlerce soru her an kafamızda uçuşur durur. Ve sonuçta bunların bazıları saplantı haline gelir, birer karabasana dönüşür. Ve artık anların bize sunduğu mutlulukların tümünü yitirmek üzere olduğumuzun farkında bile olmayız çoğu zaman. Kaybetmekten korktuğumuz, değer verdiğimiz kişi ya da şeyler o an bizimle birlikte de olsa, onların tadını çıkarmaktan giderek uzaklaşırız.
İnsanların çoǧu en çabuk arayışlarından vazgeçer ve onu öldürmek için ellerinden geleni yaparlar. Arayışları, sanki onlar için taşınmaz bir yüktür ve bir an önce bu yükten kurtulmayı isterler. Üniversite sınavlarında ilk kazandıkları bölüme kayıt olurlar. Çoğu zaman ilk buldukları işe girerler. Bu işi kaybetmemek için ellerinden geleni yaparlar. İlk fırsatta önlerine çıkan bir kadın ya da erkekle evlenirler: ‘Nasıl olsa birisiyle evleneceğim, bu neden o kişi olmasın,’ diye düşünürler. Hemen çocuk sahibi olurlar. İlk gördükleri mahalleden ev alırlar. Toprağa kök salmak ve hareket edememek için olağanüstü çaba gösterirler. Arayışlarını öldürdüklerinde huzur bulacaklarını sansalar da, hayatları artık kahredici bir cehenneme dönüşmüştür. Ve bunu anladıklarında artık yapacakları fazla bir şey kalmamıştır.
Ben buna hayatı kaçırmak diyorum. Hayatımızı bile bile kaçırıyoruz, tıpkı trene binebilecekken olduğu yerde donup kalan ve onun dumanlar saçarak kendisinden uzaklaşmasını seyreden bir yolcu gibi.
sddss
 
İşte Sevgili Uzaklar, sevgili  dostum,
Hayatın içerisinde bazen elde ettiğimiz ya da öyle sandığımız galibiyetler hızlı bir biçimde mağlubiyete ve trajik acılara dönüşür. Daha henüz gülümsemeye başlamışken, birdenbire ağlamaya başlarız. Gülümsememizi dudaklarımızda donduran kanımızı donduran hayat, bizi bir uçtan diğerine bir saatin sarkacı gibi savurur durur. Bu anlarda, kendimizi Aigeus[2] gibi hissederiz, zaferi kutlamaya koşarken, birdenbire ölümün soğuk nefesini hisseder, donar kalırız.
Gördüğün gibi aslında hayatımız karabasanlarla örülü bir  zaman toplamından ibaret ve bunun tek sorumlusu da kendimizden başka birisi değil.
Oysa biraz cesur olabilsek, sorunlardan ve kendimizden kaçmak yerine onlarla yüzleşebilsek ve aşkı ve hayatı tüm çıplaklığıyla  cesaretle yaşamayı göze alabilsek… Bazen ise kaybetmeyi göze alabilsek, hayatımız çok daha yaşanılası olacaktır.
Sevgiyle kal.
Erol Anar
 
[1] Orta Asya Budistleri tarafından sözü edilen yer altı mağara ve labirent sistemi.
[2] Atina kralı Theseus’un babası. Theseus Minotauros’a karşı kazandığı zaferden dönerken, gemisine zafer işareti olarak beyaz yelken çekmediği için, babası oğlunun yenildiğini zannederek kendisini denize attı, intihar etti.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!