Yanıtlar aramaktansa, soruların arasında dolaşmak özgürleştirir çoğu zaman insanı.
Bazen insan da tıpkı bir saat gibi durur. Durmuş bir saat gibi, varlığı ile yokluğunun belli olmasını istemez. Bir süre izole etmek, yenilemek ister kendisini. Çünkü yaşamak yaralar insanı, her an, her saat, her gün yaralanırsın. Seni yaralayan hem hayatın kendisi, hem de insanlardır çoğunlukla. Yaralarını sarmayı bile unutursun bu akışta; kendi kendine kabuk bağlar, bazen iyileşir, bazen ise enfeksiyon kaparlar.
Bir kedi bazen durur, kendisini yalar, temizler. İşte bir insan da zaman zaman durup, kendisine ve hayatına dair düşünmeli, yaralarını tedavi etmelidir. Bu, onu yenileyecek, ona taze bir enerji sağlayacaktır.
Bir süre yazı yazmadım ve sosyal medyada da aktif değildim. Sağ olsunlar, birçok okurumdan mesajlar aldım bu süre içerisinde. Bazı okurlarım, “Yıldınız mı? Sizi de mi yıldırdılar? Yılmamanız gerekir.” diyorlar. Beni tanıyan insanlar, hayatıma bakanlar yılmayacağımı bilirler. Hayatım boyunca ne devletten, ne de başka bir güç odağından çekindim. Bundan sonra da çekinmem.
Bu süreçte beni sevindiren şey, yazdığım yazıları ciddiye alan okurlarımın çokluğu oldu. Çokluğu derken, bu sayıca bir çokluktan ziyade, niteliksel olarak bir değeri ifade ediyor.
Bazen insan da tıpkı bir saat gibi durur. Durmuş bir saat gibi, varlığı ile yokluğunun belli olmasını istemez. Bir süre izole etmek, yenilemek ister kendisini. Çünkü yaşamak yaralar insanı, her an, her saat, her gün yaralanırsın. Seni yaralayan hem hayatın kendisi, hem de insanlardır çoğunlukla.
Ama çok yoğunlaşmıştım zihinsel olarak, kitap ve makale yazmaya, zihnen biraz yorulduğumu fark etmiştim. Bu yüzden biraz zihinsel olarak dinlenmek istedim. Yine bol bol okumaya devam ediyor, notlar alıyor ve düşünüyordum. Ama dinleniyordum aynı zamanda, bütün bunları sakin bir şekilde yapıyordum. Diğer yandan da bazı okurların kibirli, karalayıcı, saldırgan tavırları da yormuştu beni bir yazar olarak. Ama çok da önem vermiyorum artık bunlara. Dikkate almayacağım bu tür eleştiriden uzak, hakaret, küfür ya da saldırganlık içeren, karalayan söylemleri bundan sonra. Latince’de bir söz var: Tartışmanın kalitesi, tartıştığın kişinin kalitesine bağlıdır. İnsan karalama safsatası (Argumentum ad hominem)
Ancak bunun yanında gerçekten eleştiren, anlamaya çalışan ve farklı düşünceleri dile getiren çok değerli okurlarım da var. Onların eleştirileri değerlidir benim için. Farklı düşünceler benim için bir hazinedir. O yüzden okurların düşüncelerini değiştirmek için yazmam. Okurun benden farklı düşünmesini isterim daha çok.
Benim gözümde eleştirilemeyecek NE BİR KUTSAL KİŞİ, NE BİR KUTSAL ÜLKE, NE BİR KUTSAL DEVLET, NE BİR KUTSAL İDEOLOJİ, NE DE KUTSAL BİR KESİM VE DEĞER vardır.
Yazmak, benim için bir yaşam biçimidir; kendimi ifade etmenin, hayata tutunmanın vazgeçilmez ve en önemli parçasıdır. Dolayısıyla yazmaktan vazgeçmek istesem de, bu olası değil bu saatten sonra. Ama yazmak derken, düşündüğünü hiçbir kurum, kişi, grup veya topluluktan çekinmeden, otosansür uygulamadan yazmayı kastediyorum. İşte hayatım boyunca yapmaya çalıştığım da bu oldu.
Benim gözümde eleştirilemeyecek NE BİR KUTSAL KİŞİ, NE BİR KUTSAL ÜLKE, NE BİR KUTSAL DEVLET, NE BİR KUTSAL İDEOLOJİ, NE DE KUTSAL BİR KESİM vardır. Çünkü bir yazar için en önemli şey, düşündüğünü eleştirel olarak özgürce ifade etmesidir. Yapmaya çalıştığım da işte budur.
Düşünce üreten yazar, sesli düşünen kişidir. Bazen düşünceleri zamanla, yazarak olgunlaşır. Kendi gelişim çizgisi içerisinde arar ve bu düşünceler zamanla gelişir.
Dolayısıyla okuyorum, düşünüyorum ve zihnimi dinlendiriyorum. Ve çok rahatladığımı farkettim. Bundan sonra da, daha önce olduǧu gibi tekrar yazılarımı yayınlamaya başlayacağım ve eleştirilerimi, düşüncelerimi de hiçbir şeyden çekinmeksizin eskiden olduğu gibi yayınlamayı sürdüreceğim.
Yazılarıma değer verip okuma zahmetinde bulunan okurlarıma teşekkür ediyorum.
Yanıtlar aramaktansa, soruların arasında dolaşmak özgürleştirir çoğu zaman insanı.
Ben hayatın ebedi çırağıyım, okudukça ve yazdıkça hiçbir şey bilmediğini öğrenen bir çırak…
Erol Anar
Santa Catarina, 2017