Ben Robot Deǧilim Google

Neredeyse insanlar toprağa verilmeden önce tabuttan çıkıp selfie yapacaklar ve Facebook’ta yayınlayacaklar.

Google’da arama yaparken, bazen sizin robot olup olmadığınızı öğrenmek amacıyla, ‘Ben robot değilim’ butonunu işaretlemenizi istiyor. (Google reCaptcha/noCaptcha uygulaması)
Keşke insanlar, yalnızca Google’da değil, aynanın karşısında da kendilerine ve de toplumsal yaşamda devlete, sisteme, kurumlara, iktidara karşı “Ben robot değilim.” diye söyleyebilseler. Giderek yapay zekâya sahip robotlar yaşamımıza giriyor her alanda. Bu yakın gelecekte çok daha kapsayıcı olacak. Hayatımız, sanala dönüştü neredeyse Google, Facebook, Youtube vs… arasında mekik dokuyoruz. Ve sanal dünyanın bu efendilerinin artık giderek sanallaşan hayatlarımızdaki yeri her geçen gün daha da artıyor.
Baudrillard, “O halde “dünyanın efendileri” yoktur, sadece şeffaflığın efendileri vardır ve onların paraları, ürünleri ve fikirleri hiçbir engelle karşılaşmadan dünya çapındaki bir piyasayı boydan boya sarıyor diye, sanallığın egemenliği önünde eğilmek gerekmez, bu olsa olsa, bile bile yeni bir kölelik biçimi olur.”[1] diyor.

O zaman günümüzde, yabancılaşmaya, insani özelliklerinden arındırılmaya, karşı en anlamlı slogan budur: ben robot değilim, bir insanım.

Sanallığın egemenliği, yeni bir bağımlılık ya da Baudrillard’ın deyimiyle köleliktir. Ve bu egemenlik günümüzde çok daha fazla artmıştır. Sanalda dönen sermaye her geçen gün artmaktadır. Sanal dünyanın gerçek dünyamıza etkisi sandığımızdan da fazladır. Neredeyse düşüncemizle sanal dünyada yaşamaktayız.
Artık insanlar herhangi bir şey yaptıklarında ya da başlarına bir şey geldiğinde, onun sevincini ya da acısını yaşamadan önce, bunun sosyal medyadaki arkadaşları arasında ne çeşit tepkilere yol açacacağını düşünüyorlar. Hastane acil servisinde sedyede yatarken, bayılmadan önce çektiği selfie’yi Facebook’a gönderiyor. Neredeyse insanlar toprağa verilmeden önce tabuttan çıkıp selfie yapacaklar ve Facebook’ta yayınlayacaklar.
Bu da aslında gerçek dünyadan, sanala doğru geçiş yapmakta olduğumuzu gösteriyor. Sanal dünyadaki tepki, gerçek dünyadaki tepkiden daha önemli hale gelmiştir bugün insanlar için.
Bruce Willis’in bir filmi var 2009 yılında vizyona giren, ismi de: Surrogates (Suretler). Filmde 2054 yılında, insanların dış dünyayla sadece vekil robotlar (surrogates) aracılığıyla iletişim kurduğu bir gelecek anlatılıyor. 2054 yılına henüz gelmedik ama, vekil robotlar aracılığıyla olmasa da, sosyal medya aracılığıyla kendi suretimizi sanal ortamda oluşturmaktayız. Sanal dünyada yansıttığımız kendimiz, geçrke dünyadaki kendimizle birebir örtüşmüyor. Sanal dünyadaki suretimiz, daha mutlu, daha zengin, daha istediğini yapan, daha romantik, daha mükemmel… Bu işte böyle uzayıp gidiyor. Yani sanal dündaki kendimiz geçrekte bir suretten ibaret. Robot değiliz diyoruz ama, kendi suretimiz bir robot gibi. Fotoğraflarımızı bile en yakışıklı, en güzel, en genç görünenlerden seçiyoruz profilimiz için sosyal medyadaki. Yani bu da bir suret kullanımı oluyor. Yediğimiz yemekleri, gezdiğimiz yerleri yayınlıyoruz sanal dünyada, o kadar mutluyuz ki, istediğimiz yere gidiyor, istediğimiz şeyi yiyor, istediğimiz şeyi yapıyoruz.  Ama birden dönüp kişinin sanal dünyadaki sureti yerine, gerçek hayatına bakarsanız, sanal dünyada gösterdiğinin aksine ne kadfar mutsuz olduğunu görebilirsiniz. İkili ilişkileri gerçek hayatta, sanal dünyada gösterdiği gibi mükemmel değil, sorunlar yaşıyor.
Yapay zekâya bağlı robotlar, giderek insandan daha akıllı oluyorlar. Şiir, roman yazan yapay zekâlar bile var. IQ’ları giderek artıyor; İnsanı mimikler, jestler, davranış biçimleri kazanıyorlar. Buna paralel olarak teknoloji geliştikçe insanların yabancılaşması artıyor. İletişim kolaylaştıkça, insanlar arasındaki uçurum büyüyor, iletişimsizlik artıyor. Robotlar insanlaştıkça, insanı özellikler kazandıkça, insanlar da o derecede robotlaşıyor.
O zaman günümüzde, yabancılaşmaya, insani özelliklerinden arındırılmaya, karşı en anlamlı slogan budur: ben robot değilim, bir insanım.
Erol Anar
Mart 2018
Paraná-Brezilya
[1] Jean Baudrillard: “Tam Ekran”, YKY Yayınları, s. 69-70.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!