İktidar Psikolojisi ya da İktidar ve Psikoloji

Siyasal iktidar birey üzerinde otorite kurmak için onun doğal psikolojisini de bozmak zorundadır. İtaat eden birey artık kendisi değildir, o olması istenilen kişidir otoriteye uyum sağlamış, biat etmiş ve kendi kişiliğinden ödün vermiştir. Siyasal iktidar ve kitleler arasında bu anlamda sürekli bir psikolojik savaş vardır. İktidar psikoloji tekniklerini kitleler üzerinde kullanır. Yeri geldiğinde duygusal kendini acındıran ama kitleyi birleştirici söylemleri kullanır, yeri geldiğinde çok güçlüymüş gibi kitleyi böler, esip gürler. Çoğunlukla da içeride esip gürler, dışarıda boyun eğer ya da uyumlu davranır.

Devamını okuyunuz...

Yanılsamalarımız

Toplumsal yaşam içinde ikili ilişkilerimizde sürekli olarak birbirimizi yıpratmaya, birbirmizin gözlerini oyma çalışırız bir biçimde. Bir yarış vardır. Bu yarışın içine sistem bizi koymuştur. Diğer herkes rakibimizdir sisteme göre, öyle olmalıdır. Diğerlerinin gözünü oyarak kendi çıkarlarımızı garanti etmemiz gerekir, işte sistem bize bunu söyler. Ve der ki, ‘böyle yapmazsanız çöplüğe gider, kaybedenlerden olursunuz.’ Birbirlerinin gözlerini oyarken insanlar, bunu bir de diğerine hisettirmeden yapmaya çalışırlar.

Devamını okuyunuz...

Gerçekte Olduğun Kişi misin, Yoksa Göründüğün Kişi mi?

Çoğunluk hemen bu soruya, elbette gerçekte olduğum kişiyim.” diye yanıt verecektir. Ama şöyle bir düşünürsek, bu yanıt hiç de gerçekçi gelmeyecektir bize. Objektif düşündüğümüzde gerçekte olduğumuz kişiyi olmak için şimdiye dek ne çaba harcadık? Gerçekte olduğun kişiyi olmak, dünyanın en zor işidir. Bunun için günde 24 saat ve hayat boyunca çaba harcamalı, sorgulamalı, yüzleşmeli ve adım atmalıdır insan. O kadar kolay bir süreç değildir bu, bir anda olunacak.

Devamını okuyunuz...

Siz Düşünen Bir İnsan Değil, İtaat Eden Bir Makine İstiyorsunuz

Bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler, “İnsanı Tanıma Sanatı” başlıklı kitabında, “İnsanoğlunun başkalarının boyunduruğu altına girmek konusunda öylesine büyük bir eğilimi içinde barındırdığını ki, bu nedenle

Devamını okuyunuz...

İnsanlar Gerçeklere Ulaşmak İstiyorlar mı?

Bu nedenle insanları kendi inandıklarıma, gerçeklerime ikna etmekten vazgeçeli çok zaman oldu. Ben yalnızca kendi fikrimi ortaya koyuyorum, insanlar neye inanırlarsa inansınlar, kendimi yıpratmıyorum. Etkilenen zaten etkilenir. Dolayısıyla sadece kendi fikirlerimi ifade etmekten sorumluyum, insanların neye inandıklarından değil.

Devamını okuyunuz...

Çürüme

Gerçekte toplumun büyük kısmı yaşayan ölüye dönüştürülmüştür sistem tarafından. Zombiler gibi yaşamaktayız, ne yaşadığımızın farkındayız, ne de öldüğümüzün. Bir ceset gibi kokuyoruz ama kendi kokumuza alışmışız onu hissetmiyoruz bu nedenle. İnsan yanlarımız çürümüş: Vicdan, sevgi, hoşgörü … Gerçek hayatı bile bir yana bırakın şöyle bir sosyal medyaya bakarsak, bu linç psikolojisinin ve çürümenin ne kadar yaygın olduğu görülebilir aslında.

Devamını okuyunuz...

İtaat, Otorite ve Kendine Acındırmak

Öte yandan siyasal İktidarı elinde bulunan otorite de, böylesi kişiliklere ihtiyaç duyar, onları kendi siyasal iktidarın devamı için kullanır. Nazilerden günümüze Ortadoğu’daki totaliter rejimlere kadar bu böyledir. Siyasal iktidarlar, özellikle totaliter rejimlere sahip ülkelerde kendi radikal taraftarlarına yol verir, onları silahlandırır, ya da silahlanmalarına göz yumar. Bunları her zaman yedek güç olarak bir kenarda tutar. Bilir ki sadece asker ve polis, militer güç iktidarda kalmak için yeterli değildir.

Devamını okuyunuz...

Postmodern Zamanlarda Yaşamın Anlamı

Yaşamın anlamını kendime sorduğumda, hemen aklıma gelen ilk şey şudur:

Yaşamın anlamı olabildiğince özgür olmaktır, hatta sınırsızca özgürlüğe ulaşmaktır. İnsan yaşamın anlamını ancak böyle bulabilir diye düşünüyorum. Diyeceksiniz ki özgürlük her istediğini yapmak değildir. Bence özgürlük başka bir insanı, doğayı ve hayvanları olumsuz olarak olarak etkilemediğiniz sürece sınırsız olarak istediğini yapmak, istemediğini yapmamaktadır.

Devamını okuyunuz...

“Gözlerin Arkasındaki Gözler”

Aslında çoğu insanın böyle bir sorunu da olduğunu sanmıyorum. Bu insanlar yaşamlarının ne olduğunun, hatta çoğu zaman yaşadıklarının bile farkına varmıyorlar. Yaşamları dünü aynen taklit etmekle geçiyor ve tatminsizliklerle. Hep daha fazlasını istiyorlar sahip olduklarının. Durum böyle olunca yaşamlarını sorgulamıyorlar, dolayısıyla yaşmalarıyla ilgili kesin bir karara varmak ya da varmamak sorunları da yok. Kendilerine göre onlar her şeyi iyi biliyorlar, yaşamın sırrını çözmüşler ve bir makine gibi sorgulamadan yaşamaya devam ediyorlar bu yüzden. Yaşamlarının kendileri tarafından yönlendirilmediğinin de hiç farkında değiller.

Devamını okuyunuz...

Sosyal Psikoloji Nedir?

ABD’li psikoloji profesörleri Elliot Aronson Timothy D. Wilson Robin ve M. Akert tarafından kaleme alınan “Sosyal Psikoloji” başlıklı kitaptan söz etmek istiyorum. Normal kitap standartıyla yaklaşık 1600 sayfalık geniş kapsamlı bir kitap. Sosyal psikoloji zaten ABD’de gelişen ve sosyoloji ile  kişilik psikolojisi arasında yer alıyor. Kitap ABD’de ders kitabı olarak da okutuluyor. Ama kitabın dili gayet akıcı, örneklerle canlı tutulmuş ve keyifle okunuyor.
“Psikolog Gordon Allport’a göre, sosyal psikoloji  ‘insanların nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve bireyin davranışlarının diğer insanların tavırlarından ne kadar etkilendiğini anlama ve açıklamayı amaçlayan  bilimsel metotları kullanan bir disiplindir. (1985) Sosyal psikoloji büyük oranda sosyal konularla ilgilenir. Örnek olarak: grup davranışları, sosyal algı, liderlik, sözsüz davranışlar, saldırganlık ve önyargı. Sosyal psikoloji yalnızca sosyal etkileri incelemez. Sosyal algı ve iletişim, sosyal davranışı anlamak için hayati bir önem taşır.”

Devamını okuyunuz...

erol anar
error: Content is protected !!