Genç Baba, Yaşlı Oğul – (Çin Öyküleri)

Genç Baba, Yaşlı Oğul – (Çin Öyküleri)

Orta Çin eyaletlerinden “Yangdschou”lu Ch’en, katır tüccarıydı. Elli yaşlarına girdiği zaman hastalandı, yatağa düştü. Bu sırada bir gün ona genç bir atlı geldi. Adam onu boğazından öyle bir yakaladı ki, yaşlı adamın aklı başından gitti. Adam onu atından aldı, hızla oradan ayrıldılar. Ch’en “İmdat!” diye bağırdı, ama yardımına kimse gelmedi. Kentin büyük kapısı önüne vardıkları zaman delikanlı yaşlı adamı yere attı ve “Sen hızla git. Ben atla gideceğim, seni bekleyeceğim” dedi. Sırtına bir yumruk indirdi, atını sürdü gitti. Ch’en ne yapacağını bilmiyordu. Şaşıp kalmıştı. Ama, bu sırada bacakları kendiliğinden devinmeye başladı, sanki uçuyormuş gibi oldu, yürüyordu ama hiç de yorulmuyordu. Ayağındaki hasırdan sandallar parçalandıkça, önüne bir sandalcı çıkıyor ve ona yenisini veriyordu. Adamcağız böylece yoluna gidiyordu. Hiç kimseye bir şey sormuyordu. Sorsa da yanıt alamıyordu.

Acıktığı zaman bir pazar yerindeki lokantaya gidiyor, karnını doyuruyor, kimse de ona ne yapıyorsun demiyordu. Üç gün üç gece gitti. Sonunda “Unutma” taşını görünce, anladı ki kuzey batıda Hsien-yang topraklarında bulunmaktadır. Kentin büyük kapısına vardığı zaman, genç adam da oradaydı. Yaşlı adamı, “Neden bu denli geç kaldın, üç günden beri senin yüzünden üzüntüdeyim” diye azarladı. Ch’en’i kentte bir eve götürdü. Delikanlı içeri girdi; çok geçmeden yeniden göründü ve adamı giysisinden yakalayarak içeri aldı.

Ch’en burada, yatakta, bir kadının sanki büyük bir acı çekiyormuş gibi kıvrandığını gördü. Genç adam Ch’en’in boynuna ve bacaklarına birer tokat aşketti. Ve onu kadının vücudu içine soktu. Adamcağız tıkandı, boğulacak gibi oldu. Ona, sanki derin bir uçurumdaymış gibi geliyordu. Bir koku soluğunu kesti, artık gökyüzünü görmüyordu, çok üzünçlüydü. Ama az sonra ufak bir yarık ve bir ışık gördü. Bütün gücüyle yarığın arasından geçti, kendini dışarı attı.

O sırada yanında birçok sevinç sesi işitti: “A, güzel bir oğlan doğdu.” Ch’en çok korktu, bir şeyler söylemek istedi, ancak ağzı kilitlenmişti. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Çevredeki kadınlar, erkekler ona kulak asmadılar. Şöyle sesini bir yoklamak istedi. Bu ses, tıpkı bir çocuk sesi gibiydi. Ellerine ayaklarına baktı, onlar da çok küçüktüler.

O zaman korkarak, “Acaba ben yeniden mi doğdum?” dedi. Gözlerini açtı, çevresine baktı. Tam o sırada yaşlı bir kadının bağırdığını işitti: “Bu çocuğun gözleri nasıl parlıyor, sakın cin olmasın, bir daha böyle çevresine bakarsa onu öldürmeli.” Ch’en çok korktu, gözlerini kapadı ve o andan sonra kendi içine daldı ve tam bir aptal oldu. İçinde taşıdığı bütün üzüntüsünü ağlamakla dışarı veriyordu. Sonra onu aldılar, içecek bir şey verdiler. Bu işe yavaş yavaş alışıp eski yaşamını unutuncaya dek, bütün bunların anlamını anlayamadı. Altı yaşına gelince, yavaş yavaş konuşmaya başladı. Bir gün babası ticaret için Yangtse’nin güneyine yaptığı bir geziden döndü, karısına ipekli bir kumaş armağan etti ve dedi ki:

“Bu kumaş az görülür bir şeydir. Yangtse’nin güneyinde bile buna en aşağı yirmi otuz altın verilir.” Kadın kumaşı beğendi, yastığın içine sakladı. Ch’en bir gün oynarken bu kumaşı yastıktan dışarı çıkardı. Kadın o zaman oğluna darıldı ve bir daha böyle bir şey yapmaması için uyardı. Kumaşın nereden geldiğini, ne kadar değerli olduğunu söyledi; kısacası, kocasının söylediklerini yineledi.

Bunun üzerine Ch’en güldü ve “Babam yalan söylemiş, bu Puyüan ipeğidir ve çok değersiz bir şeydir,” dedi. Babası bunu işitince kızdı, oğlanı sıkı bir sorguya çekti. Ch’en ağlayarak eski yaşamını olduğu gibi anlattı, aynı zamanda dedi ki: “Ben buraya geldiğimde evde bir oğul bırakmıştım, o zamanlar on yaşında vardı. Şimdi sanırım adamakıllı büyümüştür. Oğlumun adı filandır ve filan yerde oturur. Babacığım, eğer bir gün yolunuz yine Yangtse’ye düşerse, onu bir kez ziyaret edin.”

Babası söz verdi. Ertesi yıl Yangchou’ya geldiği zaman oğlanı buldu, ona her şeyi anlattı. Oğlan ticaretle uğraşıyordu. Adam memleketine dönerken, o da birlikte geldi.

Babayla oğul ilk kez birbirlerini gördükleri zaman tanıyamadılar. Oğlan koca bir delikanlıydı; uzun sakalı vardı. Babaysa küçücüktü. Baba evle ilgili bildiklerini, hâlâ orada yaşıyormuş gibi, anlattı. Bir komşunun kendisine borçlu olduğunu, bir yere oğlunun düğün masrafı için üç yüz lira altın para ayırdığını ve şimdi oğlunun onları alabileceğini söyledi. Sözlerini bitirince de büyük bir üzünçle içini çekti. Oğlu da üzüntüsünü yenemiyordu. Memlekete döndüğü zaman babasının anlattıklarının doğru olup olmadığını öğrenmek istedi. Hepsi doğru çıktı. On yıl sonra Ch’en ikinci kez koca bir adam oldu. Babasının işlerini görmeye başladı, Yangtse’nin güneyine gitti. Eski evini ziyaret etti. Fakat oğlu öleli epey zaman geçmişti; evi yıkık durumdaydı. Yalnızca yaşlı karısı, yetim kalmış torunlarıyla birlikte yaşıyordu. Bu, Ch’en’e çok dokundu. Eski karısına, öldüğü zaman gömme masrafı için 300 altın bıraktı. Atalarının mezarına adak olarak bir bardak şarap döktü ve yeniden geldiği yere döndü.

Çin Öyküleri, Dünya Klasikleri, Çeviren: Hayrinüsa Boratav, Cumhuriyet Kitapları, sayfa 81-84.

https://www.nadirkitap.com/cin-oykuleri-dunya-klasikleri-kitap14113393.html

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!