Çünkü herkesi ve her şeyi eleştirebiliyorsun, tek başına kalman önemli değil. Çünkü güçlü oluyorsun, kendi ayağının üzerinde duruyorsun. Gerçeği dile getirebilmek için cesaret gerekiyor.
Derler ki “Tek başınıza kalmayı göze alamadığınız sürece gerçeğe ulaşamazsınız.” Bu gerçekten doğru. Devlet baskısından bile daha güçlü bir olgudur “mahalle baskısı.” Ben bunu yıllar önce gördüm. Ve “mahalleden” çıkmadığın sürece, gerçeğe giden yola da giremeyeceğini de. Hiçbir mahalleye mensup olmamaktır özgürlük. Hele bir yazar için bu vazgeçilmezdir bence. Çünkü tek kriterin gerçek, hakikat ve özgürlük oluyor.
Önce bir birey olarak kişisel özgürlüğünü kazan, tutsaklıktan çık, aynı zamanda toplumsal özgürlüğe de duyarlı ol. Birey olarak tutsak olmuşsan, iradeni partilere, kişilere, gruplara, devletlere vermişsen zaten toplumsal özgürlüğe ve eşitliğe hizmet edemezsin demektir. Kendisi tutsak olan birisi özgürlük getiremez.
Birkaç örnek vermek istiyorum. Baskıya uğrayan bir parti üyesi olan bir takipçim Facebook’ta duvarına başka bir partinin haksızlığa uğramasını eleştiren bir mesaj yazmıştı. Baktım hemen “mahalle” devreye girip ayar verdi bu kişiye. “Biz öyle düşünemeyiz,” “Sen böyle düşünemezsin…”, “Şu nedenlerle böyle düşünmen yanlış.” gibi birçok sözle bu kişinin düşüncesine “ayar verdiler.”
Yine başka bir “sosyalist” takipçim “Ya Leninist olunmadan Marksist olunmuyor mu?” diye yazdı kendi duvarına. Baktım hemen mahalle ayarı geldi: “Hayır olunmaz.” dediler. İşte bu örneklerdeki kişiler yalnız kalmayı, mahallenin dışına çıkarak inandıkları gerçeği savunmaya cesaret edemiyorlar henüz. Mahalle onayını almak istiyorlar düşüncelerine. Mahalle de hemen “ayar” veriyor, bu kişilerin düşünce ve ifade özgürlüğünü devletten önce kısıtlıyor.
Çünkü herkesi ve her şeyi eleştirebiliyorsan, tek başına kalman önemli değil. Güçlü oluyorsun, kendi ayağının üzerinde duruyorsun. Gerçeği dile getirebilmek için cesaret gerekiyor. Sadece devlete, siyasal iktidara karşı değil, ondan daha zor olanı içinde bulunduğun bir mahalle varsa, orada gerçeği getirebilmek. İşte zor olan da bu. Bu yüzden birçok insan gözünü kapayıp, yaşayıp gidiyor, sessiz kalıyor, görmezlikten gelmeyi tercih ediyor. Çünkü “mahalle” hemen ayar veriyor, eğer tek başına kalmayı göze almazsan.
Benim hiçbir mahalleye ihtiyacım olmadığını da fark ettim sonradan. Neden kendimi bir mahallenin sınırlarına mahkûm edip, üstelik mahalle baskısı altında bir tutsak olarak yaşayayım.
“İşkence insanlık suçudur!” deniliyor, hepimiz söylüyoruz. Ama kime, hangi nedenle, kim tarafından yapılırsa yapılsın işkenceye, haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkabiliyor muyuz? Yoksa bir ülkedekine karşı çıkarken, bir diğer ülkedeki haksızlığı görmezlikten gelip, sessiz mi kalıyoruz? Ya da tarihe bakarken, Hitler’in gaz odalarını görürken, Stalin’in de toplama kamplarını görebiliyor muyuz? Ya da Lenin dönemindeki insan hakları ihlallerini görebiliyor muyuz?
Benim için yıllardır böyle değil. Haksızlık, adaletsizlik, işkence kimden gelirse hangi nedenle kime yapılırsa yapılsın karşı çıkıyorum. ABD’de polisin Afro-Amerikalı’yı öldürmesine de karşıyım, Küba’da düşünce ve ifade özgürlüğünden yoksunluğundan dolayı insanların hapsedilmesine de. Türkiye’de adaletsizliklere de karşıyım, Brezilya’dakine de. Çin, Rusya ya da dünyanın neresinde olursa olsun.
Ya da tarihe baktığımda haksızlık kim tarafından kime yapılırsa yapılsın karşı çıkıyorum. Hiç kıvırmadan, “ama” demeden, “dönemin koşulları vs.” bahanelerine sığınmadan. Diyarbakır’da Kürdlere yapılan baskıya da karşıyım, İstanbul’da öğrenciye yapılan baskıya da. Çin’de Uygurlara yapılan baskıya da. ABD emperyalizmine de karşıyım, Rus, Çin emperyalizmlerine de… Cinsel yönelimleri nedeniyle insanları baskıya uğramasına da karşıyım. Bütün insanlar ne olmak ya da olmamak istediklerini özgürce seçme hakkına sahiptirler. Myanmar’da Müslümanlara yapılan baskıya da karşıyım, Suudi Arabistan’da, İran’da din adına kadınlara yapılan baskıya da karşıyım. Hak ve özgürlükleri herkes için, her yerde savunuyorum.
İşte bu gerçek özgürlük bence. Özgürlük cesaret ister. Başta kendin olmak üzere herkesi ve her şeyi eleştirebilmektir özgürlük.
Daha önce yazmıştım, gerçek anlamda muhalif olmak için her şeye ve herkese karşı olmak gerekir. Adaleti, eşitliği ve özgürlüğü savunmak için gereklidir bu. İşte ben herkese ve her şeye karşıyım yıllardır. Bütün devletlere, “sosyalist” ya da kapitalist, liderlere, bütün mahallelere (çünkü mahalle demek küçük devlet demektir), bütün gruplara, partilere, kurumlara her şeye ve herkese karşıyım. Birey ve toplumun hak ve özgürlüklerinden yanayım. Onlara da eleştirel yaklaşarak, kutsallaştırmadan.
Benim hangi konuda ne düşüneceğimi benden başka hiç kimse belirleyemez.
Ne bir kişiye, ne bir kuruma, ne bir devlete ne de herhangi başka bir şeye bağlı, bağımlı değilim, ne ideolojik olarak, ne kişi olarak. Bu dünyada sadece tek bir şeye bağlıyım: Kendime. Ve bu noktada anlatılamaz bir özgürlük yaşıyorum. Aradığım iki şey var, asla vazgeçmeyeceğim hakikat ve özgürlük. Hemen, şimdi ve burada.
Erol Anar
Paraná, 18 Mart 2021.