Ekonomik olarak çalışmaya zorunlu değilseniz, kariyer ya da iktidar vb… gibi arzularınızın peşinde gitmeyi şimdi, şu anda bırakmanızı öneririm. Çünkü bunların yolunda harcadığınız her dakika, kendi hayatınızdan çalınmıştır. ‘Şunu da kazanayım bırakacağım, şu noktaya geleyim çalışmayı bırakacağım’ gibi boş avuntularla kendinizi kandırmaktan vazgeçin. İnsan sadece kendine aittir, ama ne yazık ki sen henüz kendine ait değilsin.
İnsan üç şeye doymuyor: Para, iktidar ve kariyer. Bunların sonu mezarda bitiyor çoğunlukla. İktidarı elinde bulunduran para istiyor, parası olan iktidar istiyor. Bu böyle sürüp gidiyor mezara kadar. Kimisi kariyer için ömrünü feda ediyor. Sahip olmak, yönetmek ve etiket üzerine etiket kazanmak. Ne için peki? Kısacık ve bitmeyecek sandığın hayat için. Bir gün belki anlayacaksın bunu, ama çok geç olacak. Kaybettiğin zamanı geri getiremeyeceksin.
Geçmişte ya da gelecekte yaşamayı bırakın. Hep denildiği gibi şimdiki anı yaşayın. Şu an, yalnızca var olandır.
“Gelecek için endişe etmeyin, çünkü gelecek diye bir şey yoktur. Sadece şimdi vardır. Onun için yaşayın.” diyor Tolstoy.
Birçok insan tanıdım, gelecekteki hayallerinden söz ettiler. Ve çoğu da bunları gerçekleştiremeden öldü. Henüz geç olmadan hayata müdahale edin. Şimdi ve burada bırakınız, çalışmaya zorunlu değilseniz. Bırakın çalışmayı, kariyer yapmayı, daha fazla daha fazla para kazanmayı ve doğaya gidin. Resim yapın, şiir okuyun, müzik enstrümanı çalın. Başka özgürce şeyler yapın, şiir yazın örneğin. Sevdiğiniz şeyleri yapın.
Bir arkadaşım vardı, tek arzusu emekli olup bir sahil kasabasına yerleşmekti. Emekliliğe çoktan hakkı vardı, ama o çalışmayı tercih etti. Ve bir sabah işe gelmedi, ölmüştü. Yine başka bir tanıdığımın tek arzusu atalarının geldiği ülkede yaşamaktı. Biraz risk alsaydı, yapabilirdi. Ama o da gerçekleştiremeden vefat etti düşünü ne yazık ki.
Bir başka arkadaşım vardı, o da emekliliğini hak etti. Emekli olunca sahil kasabasına yerleşip küçük bir pansiyon açmak istiyordu. O hâlâ yaşıyor, ama bu düşünü gerçekleştirmedi o da bildiğim kadarıyla. Yani insanların yüzde 90’ından fazlası belki düşlerini gerçekleştiremeden ölüyor. Evet herkesin buna olanağı yok. Ama olanağı olanlar da farklı değil. Onlar da ölene kadar diğerleriyle aynı şeyleri yapıyorlar. Toplumun çoğunluğu böyle ne yazık ki. Yani insanlar hayatlarının son beş-on yılını bile kendi istedikleri gibi harcayamıyorlar.
İnsan hırslarından kurtulduğu derecede özgürdür.
“Bütün bunları yapabilmek için de gelir lazım değil mi?” denilebilir. Evet, zaten yapabilecek olanlar için söylüyorum. Küçücük bir geliriniz varsa yaşamaya yetecek, bunu yapabilirsiniz. Zorunlu olarak çalışmak zorunda olan ve başka seçeneği olmayan insan zaten kendisine zaman ayıramaz. Bu kendi suçu değildir, sistemin suçudur. Ama diğer yandan şu da var: Bugün kültürel, sanatsal etkinlikler katılmak için harcama yapmak şart değildir. Kitap mı okumak istiyorsunuz, internette binlerce e-kitap var. Müze gezmek istiyorsunuz, internette yapabilirsiniz. Müzik mi dinlemek istiyorsunuz, cd almanıza gerek yok, yine bedava dinleyebilirsiniz. Film mi izlemek izliyorsunuz, yine binlerce filmi harcama yapmadan izleyebilirsiniz. Doğada yürüyüş ise bedavadır.
Bireysel özgürlüğünü, sınırlı da olsa bu, eline al önce ve toplumsal özgürlük için de gönüllü olarak bir şeyler yap istiyorsan. Birey olmadan, toplumsal da olamazsın. Kendini kurtar demiyorum sadece, ama kendin de kendin tarafından kurtarılmaya mahkûmsun, bunu unutma.
Bazı şeyleri yapabilmek için garantiye ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Ama hayatımızın bile garantisi yok aslında. Elbette çoğu insanın çalışmaya ihtiyacı duyduğu, insanların giderek yoksullaştığının da farkındayım. Bunun siyasal iktidarların sorumluluğunda olduğunu da biliyorum. Ama bu dediklerimi yapabilecek birçok insanı da tanıyorum. Ama hâlâ çalışıyorlar, ne için bilmiyorum. Paraya ihtiyaçları yok çoğunun, hayatlarından çaldıklarının farkında bile değiller.
Toplumsal anlamda bir şeyler yapmak istiyorsan, bunu gönüllü olarak yapabilirsin. Diğer insanlara biraz faydam olsun diyorsan, onlar için gönüllü olarak bir şeyler üretebilirsin, bilmiyorum.
Montaigne, Denemeler’de şöyle diyor:
“Dünyadaki en önemli şey, kendine ait olmayı bilmektir.”
Bence büyük bir sözdür bu. Hep başkalarına ait hissediyoruz kendimizi, sanki bir malmışız gibi. Oysa biz kimseye ait değiliz. Aidiyetlerimiz bize ait. Aidiyetlerimizden vazgeçtikçe de özgürleşiriz. Kendine ait olmayı, kendine yetebilmeyi bilmeyen insan hayatını boşa geçirir. Önemli olan ise, kendine ait olmayı bilirken, başkalarına da hükmetmemek, onlar üzerinde iktidar kurmamaktır. Herkesin kendine ait olma hakkı vardır. Bunun için de üç şeyden vazgeçmemiz gerekir: Daha fazla para, iktidar ve kariyer hırsı.
Benim gelirim fazla değil, az bir gelirim var. Ama onunla en iyi şekilde yaşamaya, okumaya, yazmaya, film izlemeye, doğada yürüyüş yapmaya ve sadece kendi istediğim gibi yaşamaya çalışıyorum.
İnternette rastladığım bir paylaşım şöyleydi:
“Dünyada en korkunç gerçek, insanların evrende geçirdikleri kısacık ömürlerinde istemediği şekilde yaşamaya bırakılması gerçeğidir. Düşünün belki de sonsuz bir zaman diliminde sadece size düşen 30 senenizi, sevmediğiniz bir işte, varlığı ve yokluğu arasında zerre kadar fark olmayan insanlar arasında geçiriyor olmak nasıl acı bir olgudur.”
Ne yazık ki sistemin dayatmasıyla toplumun büyük çoğunluğu böyle yaşıyor. Çünkü ne özgürlük, ne eşitlik, ne de adalet var. Bir kısmımız ise görece daha iyi koşullara sahip, onlar ise daha fazlanın peşinde gittiği için bunları yaşıyor. Bir diğer yandan ise garanti arayışımız ve risk alamayışımız bizi böyle bir yaşama mahkûm ediyor. Şimdi ve burada başlayın hayata… Özgürlüğün kendi içinde saklı, özgür bırak içindeki kuşları, özgürce uçsunlar maviliklerde. Hayatın özgür bir dakikası bile her şeye değer.
Erol Anar