Kazlar

Kazlar

Bir zamanlar Havza…

İt Tamer derlerdi. İşsiz güçsüz, mavi ceketiyle dörtyolda dolaşmayı severdi. Nerede akşam orada sabah yaşadığından, içkiyi sevdiğinden, sabah akşam da kız peşinde gezdiğinden ona “it” lakabını takmışlardı. Adil abimin tanıdıklarındandı. Bizim dükkâna da uğrardı. Kopuk birisiydi ve biraz da “piç”ti. O zamanlar Dörtyol’da, bu tip insanlara “piç” denirdi. Ağızları bozuk, maço insanlardı bunlar.

O zamanlar o yaşlardaki ergenlikten yeni çıkmış insanlar, “adamlığa” geçer olmanın verdiği keyifle genellikle bol paçalı sosyal bir pantalonun üzerine spor bir ceket ve içine de gömlek giyerlerdi. Her gün boyattıkları gıcır gıcır ayakkabılarıyla Dörtyol’da sigaralarını tüttürerek havalı havalı gezer, kahvede kâğıt oynar veya çay ocaklarında çay içerek sohbet ederlerdi.

Bir gün Adil abim yine Karşıyaka’dan arkadaşı Emmo ile sohbet edip çay içiyordu. Ben de dükkândaydım, onları dinliyordum bir köşeye oturmuş. Onlar o zamanlar 19-20 ben ise 11-12 yaşlarındaydım.
Havza’nın kalbi Dörtyol’da attığından, herkes oraya mutlaka bir kez de olsa günde oraya inerdi. Dörtyol cıvıl cıvıldı. Bir tarafta mısırcılar, bir tarafta şehirler arası otobüslerin motor sesleri, simsarların sesleri, bazen sarhoşların naralarına karışır, herkes bir telâş içinde hareket ederdi.

İt Tamer, bir gün yine bizim dükkâna gelmişti. O da Karşıyakalı idi. Konuşmayı severdi. Çayını yudumlayarak hemen anlatmaya başladı:
“Karşıyaka’da bizim bir zamanlar bakkal dükkânımız vardı. Ben duruyordum o sıralar dükkanda. 17-18 yaşlarındaydım. Mahallede cinsel olarak ilgi duyduğum çok sayıda kız vardı. Ne de olsa aslan gibi uzun boylu yakışıklı çocuğum.”

Bu sırada gülümsedi kendini beğenmiş bir havayla ve çayını yudumlayarak sözlerini sürdürdü:

“Bu kızların bazıları da bana karşı boş değillerdi. Ama o sıkı ortamda bir araya gelemiyorduk. Bir gün bu kızlardan ikisi ekmek almaya geldiler, öğleden sonraydı. Güzel kızlardı. Ekmeği verirken kızlardan birisi ellerini elime değdirdi, elimi okşadı ve bir süre öyle kaldık. Kızlar güldüler, yavaşça giderlerken arkaya bakıyorlardı. Beni beklediklerini anladım hemen aceleyle dükkânı kapattım ve onları takip etmeye başladım. Mahallemizin sonunda boş terk edilmiş bir ev vardı, oraya doğru gidiyorlardı. Ben de heyecanla peşlerinden gittim.”

Lafının burasında durdu ve bir sigara yaktı. Yüzünü ekşitti.
“Fakat tam böyle giderken kızların birisinin teyzesiyle karşılaştık ve kızlar evlerine geri dönmek zorunda kaldılar. Şansım yokmuş.” dedi.

Tamer böyle bir süre hayıflandıktan sonra, sigarasından derin bir nefes çekti ve soğumuş çayını yudumladı. Biz onu sessizce dinlemeye devam ediyorduk. O ise kendinden emin sözlerini sürdürdü:
“Fakat size şimdi anlatacağım olayın yanında bu hiç kalır. Bir evli kadın vardı bizim mahallede. Kocası eve geç gelirdi. İçkiye düşkündü adam, gece geç saatlere kadar Dörtyol’da içer, eve geç giderdi. Bu kadın benden biraz yaşlıydı 30 yaşlarında, ama çok güzel bir kadındı. Ben bu kadın dükkâna geldiğinde hep onun gözlerine bakar, onunla birlikte olmayı tasarlardım. O da bana karşı boş değildi. Kocası biraz ihmal ediyordu kadını. Neyse bir süre sonra kadınla ilişki kurdum. Kadının çocuğu da yoktu. Çocuğu olmuyormuş tıbbi bir sorunundan dolayı.”

Adil abim, Emmo ve ben ilgiyle dinliyorduk onu. O ise sırıtarak anlatmaya devam ediyordu.
“Neyse bir gece yine kadının evindeyim. Birden evin bahçe kapısı açıldı. Adamın o gece evine erken geleceği tutmuştu. Benim yüzüm hemen kireç gibi oldu, pantolonumu aceleyle ayağıma giyer giymez, kadın beni evin arka tarafına arka bahçeye götürdü. Orada bir kapıyı açarak,
“Burada sessiz kal şimdilik” dedikten sonra kapıyı kapatıp kocasını karşılamaya koştu. Ben hemen kümese girdim, adam arka bahçeye gelir de beni görür diye. O dönemde herkeste silah vardı. Adam çeker beni vurur diye korktum. Kümesteyim, bir süre sonra karanlığa gözüm alıştı. Bir de ne göreyim. Kümes kaz ile dolu değil mi?

“Kaz mı?” diye sorduk.

“Evet” dedi Tamer büyük bir keyifle pis pis sırıtarak,
“Kazlar bana bakıyor, ben kazlara. dedi.

Biz ona bakmaya devam ediyorduk.

Tamer bir kez daha,

“Kazlar bana bakıyor, ben kazlara!” deyip gözlerimizin içine haince bakmaya devam etti.

Biz de jeton biraz geç de olsa düşmüştü. Hep birlikte güldük.

Adil abim ve Emmo,

“Seni yavşak!’ diyerek gülüp geçtiler. Ama ben çocuk olduğum için onlardan daha çok gülmüştüm bu olaya.

Dörtyol’da bir gün daha böyle geçip gitmişti.

Erol Anar

“Aşaǧı Mahalle” başlıklı henüz yayınlanmayan kitabımdan…

Copyright © 2020 erol anar. Bütün hakları saklıdır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!