Aslında sen düşmanının bir versiyonusun bayım. İnsanları özgürleştirmek, onlara barış, özgürlük ve eşitlik getirmek istediğini söylüyorsun, ama tarihe baktığımda senin rejimlerinin köleliğin bir başka biçimi olduğunu rahatlıkla görebiliyorum .
Sosyal medyada birisi şöyle yazmış. “Taraf ol! Benim tarafımda mısın, yoksa düşmanımın mı? Bilmek istiyorum.”
En baştan şunu söyleyeyim ki bayım, ben kesinlikle senin tarafında değilim. Bundan emin olabilirsin. İnsanları taraf veya taraftar olmaya zorlayan, onlara psikolojik, fiziki baskı uygulayan, sonsuz seçim hakkı tanımayan hiçbir düşüncenin, ideolojinin, inancın, kişinin, grubun, kesimin, çevrenin ve davranışın yanında değilim.”
“Taraf ol” baskısı yaparlar insanlar üzerinde sürekli… “Taraf ol!” dediklerinde insanlar aslında sizin bir tarafı seçmenizden çok, sizin kendi taraflarını seçmenizi isterler. Yani dünyayı iki taraftan ibaret görürler, kendileri gibi düşünenler ve geri kalan tüm dünya. Ak ve karadan ibarettir dünya onlar için sadece, o kadar basit.
Kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman olarak görürler. “Ya benim yanımdasın, ya düşmanımsım” mantığıdır bu. Çünkü o derece eminlerdir ki “doğru” tarafta olduklarından.
Yani gerçekte “Taraf ol, ama benim yanımda ol, benim tarafımda ol; bu da yetmez taraftarım ol” demek isterler. Peki senin ne tarafta olduğun ne malûm? Senin tarafının “doğru” olduğu nereden belli? Sen “Benim tarafım ezilenlerin yanı.” diyebilirsin, sanki ezilenler senin tekelindeymiş gibi. Ezilenleri temsil ettiklerini söyleyenleri de gördük, seni de gördük tarihte. Ezilenlerin analarından emdiği sütü burunlarından getirdin sen.
Ve özgür insan siyasal iktidar kimin elinde olursa olsun ona karşı çıkandır.
İnsanları taraf olmaya zorlamak bir baskıdır
Yani bir sen misin doğru olan da, sanki herkes sana iltica etmek zorundaymış gibi düşünüyorsun. İnsanlara baskı uyguluyorsun. Çünkü insanları taraf olmaya zorlamak bir baskıdır.
Çoğu zaman ise üçüncü bir taraf vardır. Bazen daha da fazlası. Bu üçüncü taraf önemlidir. Güçsüz bile olsa üçüncü taraf, bazen tamamen doğruları dile getirir, hakikatleri… Çünkü o baskıcı iki taraftan da bağımsız ve özgürdür. Burada ben kendimi bir taraf olarak görüyorsam her zaman hakikatin yanındayım, özgür bilimin ve gerçeğin. Dolayısıyla hakikat de ezilenlerden yanaysa – ki öyledir-, ezilenlerin yanındayım. Ama doğru, gerçek, hakikat ve ezilenleri kendi tekelinde görenlerden, onlara hükmetmek isteyenlerden değilim ben.
Ama bilmeni isterim bayım, ben senin yanında değilim. Çünkü sen insanları kendi tarafına çekmek için onlara psikolojik baskı uyguluyorsun. Yarın siyasal iktidarı ele alsan bu mantaliteyle, “kendi tarafında” görmediğin insanları hapishanelere, toplama kamplarına doldurursun. Doğru, hakikat ve gerçek senin tekelinde değil. Kimsenin tekelinde de değil. Ne senin, ne de düşmanının yanındayım ben.
Ama “taraf ol” derken, “benim tarafımda ol, bana tabii ol” diyen bir zihniyetin yanında değilim. Herkesi eleştirerek, -ezilenleri de, çünkü faşizmi destekleyenler de onlardı- herkese eleştirel yaklaşarak ve iktidarda kim olursa olsun sağcı ya da “solcu” hepsine karşı bireyin ve toplumun çıkarlarının, hakikatin yanındayım ben.
Bana göre tarih, “sınıf savaşlarının tarihi” değildir. Tarih, iktidar savaşlarının tarihidir. Ve gerçekten özgür insan iktidarı ele almanın böylece yeni bir kölelik rejimi kurmanın değil, onu yok etmenin, herkesin kendi kendisini yöneteceği özgür bir toplumun peşinde koşandır. Ve özgür insan siyasal iktidar kimin elinde olursa olsun ona karşı çıkandır.
Aslında sen düşmanının bir versiyonusun
Aslında sen düşmanının bir versiyonusun bayım. İnsanları özgürleştirmek, onlara barış, özgürlük ve eşitlik getirmek istediğini söylüyorsun, ama tarihe baktığımda senin rejimlerinin köleliğin bir başka biçimi olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Ezilenlerin yanında olduğunu söyleyenlerin siyasal iktidarı ele alınca, ezilenleri nasıl eskisinden daha fazla ezdiğini tarih gösterdi. “Ezilenler benim tekelimde, onları ben temsil ediyorum.” demek faşizmdir, ezilenleri köle, sürü olarak görmenin bir biçimidir. Hitler de böyle diyordu, “Bütün halkı kendisinin temsil ettiğini” iddia ediyordu. Onun için diyorum ki, ezilenler de kimsenin tekelinde değil, dünya ak ve karadan oluşmuyor o kadar bence.
Bilmek istiyorsan söyleyeyim. Garcia Márquez’in dediği gibi, “Ben ne sizdenim, ne de diğerlerinden bayım.”
O zaman üçüncü bir taraf vardır her zaman. İki kölelik biçiminden birisini seçmek zorunda değilim.
Seçmeme özgürlüğü de vardır Gündüz Vassaf’ın dediği gibi. Hep iki kötüden birisine mahkûm edilmişsin, iki seçenekten birisini seçmemiz istenmiş. Oysa üçüncü bir seçenek daima vardır.
“Seçim yaparken taraf tutuyoruz ve bizimle birlik olanları yanımızda kalmaya, bize karşı olanları bizim tarafımıza geçmeye iteliyor, seçim yapmayanları da unutulmaya mahkûm ediyoruz. Seçmek, böl ve yönet kuralını kendi kendimize dayatma yöntemidir. Seçerek ve taraf tutarak, gerek bilgiyi gerekse insanları bölüyoruz. Bölmekle, doğma haline gelen küçük bilgi parçaları ve hiçbir şeyi sorgulamayan bir kalabalığa dönüşen bir insan topluluğu üzerinde egemenlik kuruyoruz. Seçmekle, kendini haklı gören, başkalarını mahkûm eden insanlar haline geliyoruz. Bir tarafı, herhangi bir tarafı tuttuğumuz anda, totaliter olup çıkıyoruz.” [i]
Ben ne eski, ne de yeni totaliter köleliklerden yanayım. Köleliğin tüm biçimlerine karşıyım, özgürlük laflarıyla süslenmiş, gizlenmiş olanlara da. Özgürlüğü erteleyenlere, onu lüks olarak görenlere, Nasreddin Hoca fıkrasına çevirenlere de karşıyım.
Yani bayım sen kendini ezilenlerin yanında görsen de, ben senin gerçek niyetinin eşitlik ve özgürlük getirmek değil; siyasal iktidarı elde etmek olduğunu görüyorum, tarihe baktığımda da bu böyle. Yani sen iktidarı aldığında da toplumun köleliği aynen devam edecek. Sen özünde ezilenlerin yanında da değilsin, sen şimdiki egemenlerden iktidarı alıp ezilenlere hükmetmek isteyenlerdensin. Sen özgürlüğün değil, siyasal iktidarın peşindesin. Ezilenleri başkalarının değil, kendinin yönetmesinden, ezmesinden yanasın sen.
Sen ezilenleri özgürleştirmeyi değil, onların çobanı olmayı isteyenlerdensin gerçekte. İşte onun için insanların senin taraftarın olmasını istiyorsun. Olmazlarsa, eğer iktidarı da eline alırsın vay onların haline; toplama kampı mı olur, hapishane mi, infaz mangasının önü mü tarihte sıkça görüldüğü gibi, kim bilir?..
İnsanları taraftarlaştırmaya çalışan ve onlara baskı uygulayan, zorla onlara kendini dikte ettirmeye çalışan her düşünce yanlıştır. En az düşmanının ki kadar.
Bilmek istiyorsan söyleyeyim. Garcia Márquez’in dediği gibi, “Ben ne sizdenim, ne de diğerlerinden bayım.”
Erol Anar
28-29 Mart 2020
Paraná – Brezilya
[1] Gündüz Vassaf: Cehenneme Övgü, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, sayfa 44-45. https://www.iletisim.com.tr/kitap/cehenneme-ovgu/6858