Çünkü hayatımız sürekli bir şeylere anlam vermekle geçer. Ama boşluk duyduğumuz anlarda, anlam verme yetimizi yitiririz bir süreliğine, işte o an hep kaçtığımız varoluşun boşluğuna yakalanırız.
Gerçek, Asıl Cehennemdir
Bazen öyle bir kenara çöker düşünürsün. Her şey anlamsızdır, yeni fark etmiş gibisindir sanki bu gerçeği ama. Kendini tanıyamazsın. Geçmiş anlamsız gelir birden sana, şu an ve gelecek de. İçi boştur yaptığın her şeyin. Sanki bir rüyada gibisindir. O an, bir anlığına uyanmışsındır. Yeniden uyuyup her şeyi unutmak istersin. Ama bir kez uyandın mı bu uykudan, bir daha asla uyuyamazsın.
Fernando Pessoa’nın dediği gibidir belki de; “Hep uyumaktayız ve bu hayat bir düştür, bir metafor olarak ya da şiirsel anlamda değil, gerçekten bir düş.”[1]
“Cehennem, insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir.” der “Karamazov Kardeşler” adlı yapıtında Dostoyevski. Sevginin bittiği yer cehennemdir ve işte orada gerçek vardır. Çünkü, gerçek de cehennemdir. İşte bunun için gerçekten uzak durmak için kendimizi harap ederiz. İnkâr ettiğimiz, reddettiğimiz, görmezlikten geldiğimiz, çiğnediğimiz, yalanlara sığındığımız gerçekten sonuna kadar kaçamayız. Gerçek duvarına çarptığımızda işte o zaman anlarız ki asıl cehennem gerçeğin kendisidir. Gerçekte cehennem yoktur, ama gerçek asıl cehennemdir.
“Gerçek, yalnızca ölümün gözlerinden görülebilir.” [2] diyor ‘Cehennem’ adlı yapıtında Dan Brown.
Gerçek yalnızca cehennemden görülebilir de diyebiliriz. Çünkü orada çırılçıplak olur insan, kendi içindeki cehennemde. Gerçeğin cehennemi çok katı ve serttir; o bir duvardır çarpıp binlerce parçaya bölündüğümüz.
Gerçeğin bir kez farkına vardın mı, bir daha onu unutamazsın; cehennemdir bu anlamda gerçek. İşte bu nedenle cahiller mutludurlar. Onlar kendi yapay, sahte, içi boş cennetlerinde bir tek hücreli canlı gibi hissetmeden, kımıldamadan, iradesiz olarak yaşarlar. Çünkü onların dünyasında gerçek yoktur ve yalnızca gerçek dönüştürücüdür.
Orada merdivenlerin üstünde bir süre oturursun. Sanki bir yüzyıl geçmiştir, öyle hissedersin. Farkına vardığın gerçek, bir demir kadar soğuktur ve bütün bedenini tepeden tırnağa titretir.
***
Sonra yavaşça ayağa kalkarak yukarıya çıkarsın merdivenleri tırmanıp. Yeniden hayatına kaldığın yerden devam etmek için. Zamanını tamamlaman gereklidir. Bu sıkıcı bile olsa. İçinde hiç dolmayan bir boşluk vardır insanın. Bu boşluk küçük mutluluk anlarından sonra yoğun olarak hissedilir. Bazen de böyle anların ortasında. Varolmanın boşluğudur bu. Çünkü bir yanımız vardır, diğer yanımız yok. Bu ikisi arasındaki dengede bir boşluk duyarız.
Gonçarov o ünlü “Oblomov” adlı yapıtında şöyle der: “Yiyorum, içiyorum, uyuyorum, gezmeye çıkıyorum. Ama birden keyfim kaçıyor. Bir boşluk duyuyorum.” [3]
İşte bu var olmanın boşluğudur; hiçbir zaman dolmayacak bir boşluk. Heidegger’in “İnsan bu dünyaya bırakılmıştır.” dediği belki de işte bu boşluktur. Bu boşluk duygusu bir anda gelir ve insanın içini burar bir anda. Yoğun bir anlamsızlık duygusu sarar insanın her yanını. Yapılan, hissedilen, yenilen, duyulan, görülen her şey anlamını yitirir bir anda. Sanki bir anda büyü bozulmuştur. İşte o an gerçeğin cehenneminin varlığını da hisseder insan. O ana kadar kaçtığı gerçekten sonsuza kadar kaçamayacağını öğrenir.
Bu tarifsiz bir anlamsızlık, bir anlam yoksunluğudur. Çünkü hayatımız sürekli bir şeylere anlam vermekle geçer. Ama boşluk duyduğumuz anlarda, anlam verme yetimizi yitiririz bir süreliğine, işte o an hep kaçtığımız varoluşun boşluğuna yakalanırız.
“Ne var ki kim bilir kaç kez, o keskin boşluk duygusunun ve bütün bunları düşünmenin sıkıntısının bu dingin tatminsizliğin içinden yavaş yavaş yükseldiğini, bilinçli bir coşkuya dönüştüğünü duymuşumdur!” diyor Pessoa yine.” [4]
Belki bir an coşku duyarız, duygular birbirini kovalar, yeniden anlam vermeye başlarız hayata. Çünkü bu yaşamak için tek seçeneğimizdir. Çünkü biz “bırakılmışızdır dünyaya…”
Yeniden sahte umutlara, beklentilere, oynayanlara, boş isteklere, arzulara, insanların kaprislerine, aşağılık komplekslerine, içi boş vaatlerine, yalanlarına, iktidar kurma girişimlerine tanık olman gerekecektir bir süre daha.
Bazıları hiç içindeki boşluğu hissetmez, duymaz uzun süre. Çünkü onlar aslında hiç yaşamazlar. Bir şeylerin peşinde koşarlar, para, iktidar, kariyer vs… ve bu hızlı koşunun sonucunda ölüp giderler. Onlar aslında hiç yaşamamışlardır.
Erol Anar
[1] Fernando Pessoa: “Huzursuzluğun Kitabı”, sayfa 178.
[2] Dan Brown: “Cehennem”, Altın Kitaplar, 2013, (Sayfa 88)
[3] Ivan Gonçarov: Oblomov, Maxi Yayınevi, e-kitap, https://www.dr.com.tr/ekitap/oblomov-67
[4] Fernando Pessoa: “Huzursuzluğun Kitabı”, Can Sanat Yayınları, 10. Basım: Aralık 2013, İstanbul, epub, sayfa 183.