“Diğer bir deyişle iktidar nedir: Geniş anlamı ile yönetme dediğimiz eylemin uygulanmasıdır. Bir toplumu, bir grubu, bir topluluğu, bir aileyi, bir kişiyi yönetebiliriz.”
Tamamen felsefi analizlerde de, Marksizm gibi siyasi analizlerde de iktidar meselesi bir anlamda kenara atıldı, basitleştirildi. Ya siyasi iktidarı meşrulaştıran hukuki temelleri alındı ya da iktidar yalnızca üretim ilişkilerini koruma ve devam ettirmeye yönelik işlevi çerçevesinde tanımlandı. Yani ya temel felsefi bir mesele olarak ele alınıyordu ya da üstyapının tarihsel bir analizi yapılıyordu. Bu bana birçok sebepten dolayı yetersiz geldi. Çünkü öncelikle daha ziyade somut alanlarda incelediğim birçok şey buna işaret ediyor. İktidar ilişkileri basit bir üstyapı düzeyinde olmanın ötesinde çok daha yerleşik
İkincisi iktidarın temelinin önemli olduğuna ilişkin yaygın görüş. Ama üzgünüm, iktidar temelinden kaynaklanan bir biçimde işlemiyor, temeli olmadan çok iyi şekilde işleyen iktidarlar da var. Bir temel arayıp bulan, ama nihayetinde işlemeyen iktidarlar da var. Benim ele aldığım mesele şuydu: İktidarın gerçekte ne şekilde işlediğini inceleyebilir miyiz?
İktidar dediğimde şunu kastetmedim: Açık görünür ya da görünmez bir makam ya da bir çeşit güç. İşte toplumu ya zararlı bir şekilde etkileyen kendi ağını kaçınılmaz biçimde genişleten bir şey vesaire. Hayır bunları kastetmiyorum ya da toplumu ve bireyleri kendi ağına hapsedip boğan bir iktidardan bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey kesinlikle böyle bir şey değil, iktidar ilişkileridir. İktidar böyle bir şey değildir, iki birey arasındaki ilişkidir. Öyle ki ilişkileri bulunanlardan biri, diğerinin davranışını yönetir. Hatta davranışını belirler. Kendi isteği doğrultusunda ve belirli amaçlar temelinde yapar bunu.
Diğer bir deyişle iktidar nedir: Geniş anlamı ile yönetme dediğimiz eylemin uygulanmasıdır. Bir toplumu, bir grubu, bir topluluğu, bir aileyi, bir kişiyi yönetebiliriz. Yönetmek dediğimde de o kişinin davranışlarını bir stratejiyi takip ederek belirli taktikler uygulayarak belirlemeyi kastediyorum. Dolayısıyla bu iktidar ilişkileri ve bu ilişkilerin hayata geçmesini sağlayan teknikler anlamında yönetimselliği inceledim. İşte bu konu üzerinde çalıştım.
Çoğu zaman yapılan ince düzenlemelerle insanların davranışlarını yönetmek mümkün ya da başkalarının davranışlarını zararlı sonuçlar doğurmayacağı biçimde davranmak vesaire… İşte benim incelemek istediğim tam da bu yönetimsellik alanı. İnsanlar çalışmalarımı çoğu zaman karmaşık bir anlamda takıntılı ve nihayetinde “Ah tanrım, içinde bulunduğumuz sisteme hapsedildik.” sonucuna varan analizler olarak okudular. Yani “Bizi bu iplerle ne kadar da sıkı bağlamışlar.” ve “Tarihin bize attığı düğümlerden kurtulmak ne kadar da zor.” demişim gibi düşündüler. Halbuki aslında ben tam tersini yapıyorum. Çünkü örneğin deliliği ya da hapishaneye incelediğimde hapishane örneğini alalım. 1970’lerin başında hapishane sistemi reformu üzerine tartışırken şu nokta bana çok çarpıcı geliyordu, tabii cezalandırma hakkı üzerine teorik tartışmalar da yürütüyorduk, ayrıca hapishane rejimini nasıl elden geçireceğimiz meselesini ele alıyorduk. Ama bir kişi ihlalde bulunduğunda onu özgürlüğünden mahrum bırakmanın birini cezalandırmanın en basit, en mantıklı, en makul, en hakkaniyetli yolu olduğuna yönelik ön kabul pek sorgulanmıyordu.
Bizim uygulamalarımızın apaçıklığını yine bu uygulamaların tarihselliği bağlamında yerleştirmek istedim ve onlara hep sahip oldukları ve gelecekte de sahip olmaları gereken devingenliği kazandırmayı amaçladım.
Michel Foucault
Çeviri: İlker Kocael