O, başkalarını tanımamakta, ama yine tanıdığını sanmaktadır. Gerçeği bilmemekte, bilmemek bir yana öğrenmek istememektedir. Çünkü o kendine göre zaten gerçeği bilmektedir. Sandığı şeylerin çoğu o değildir, ama o bunu bilmemektedir.
“Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır.” [1] der Foucault. “bu nedenle, Herakleitos için, felsefenin tümünü iki sözcükle belirlemek olanağı ortaya çıkmıştır: «Kendimi araştırdım.” [2]
İnsan kendini nasıl araştırabilir? Bunun kuşkusuz birden fazla yöntemi olabilir. Çeşitli felsefi akımlara göre değişiklik gösterebilir. Ancak hepsi aynı yerde özde buluşurlar. İnsanın kendini araştırması, aslında bir birey, kişi, yurttaş, insan olarak ne ifade ettiğini öğrenmeye çalışmasıdır özünde. Gerçekte çoğu insan kendini hayatı boyunca bir kez bile araştırmaz, sorgulamaz. Öyle olduğunu düşünerek, her şeyin iyi olduğuna inanarak, (kendi anlamında) yaşar ve ölür gider. Yani çoğu insan bir yabancıyla yaşamıştır hayatı boyunca. O yabancı da kendisinden başkası değildir. Çevresindeki insanları bile kendisinden daha iyi tanıdığını düşünür. Çünkü dönüp bir kez olsun kendi içine bakmamış, kendini merak etmemiştir ki…
O mükemmeldir kendisine göre. Haklıdır her zaman, üstündür, her şeyin farkındadır, kendini ve herkesi tanımaktadır. Ama ne yazık ki bütün bunlar birer yanılsamadan ibarettir. O değil başkasını, kendisini bile yüzde bir bile olsa tanımamaktadır. Ve de tanımayacaktır, çünkü öyle bir ihtiyaç duymayacaktır.
Herakleitos, “Kendimi araştırdım.” der. Kuşkusuz çok derin anlam içerir bu. İnsanın kendini araştırması kolay bir süreç değildir, bu onun yaşam çizgisi boyunca süreklilik taşıması gereken ve sürekli değişimi, gelişimi ve yeniliği arayan bir süreçtir. Çünkü insan kendini tanıdıkça diğer insanları, toplumu ve gerçeği tanımaya da başlar. Kendini tanımadan önce bütün bunlara yabancıdır o.
Her şeyi bildiğini ve tanıdığını düşünse de, gerçekte hiçbir şey bilmemektedir.
“İnsanları bilen akıllıdır
Kendini bilen bilge
Başkasını yenen güçlüdür
Kendini yenen egemen” [3]
İnsan kendisini yenmekten korktuğu için başkalarını yener. Kendi üzerinde iktidar sağlayamadığı için başkalarını iktidarı altına alır. En güçlü görünen insan, bu nedenle kendi içinde en zayıf ve güçsüz olandır. Çünkü iktidar sahibi her zaman güçlü görünmek zorundadır, eğer zayıf görünürse iktidar sağlayamayacağını bilir.
“Yunanca ve Latince metinlerde, “kendini bilmek” buyruğu daima “kendine dikkat etmek” şeklindeki öteki ilkeyle bütünleşmiş durumdaydı ve “kendini bilmek” düsturunu işleme sokan, “kendine dikkat etme” ihtiyacıydı.” [4]
Peki günümüzde kendini bilmek ne anlama geliyor? Günümüzde çoğu insan kendini bildiğini düşünür. Bunun o kadar kolay olduğunu düşünürler ki hem de, kendini bilmek bir yana başkalarını ve her şeyi bildiklerini de düşünürler. Derin bir yabancılaşma içindedir günümüz insanı, giderek de cahilleşmektedir.
***
İnsan hep kendi dışındaki şeylerle ilgilenir: Para, kariyer, iktidar edinmek… vs için ömrünü harcar da, bütün bunlara asla doymaz. Ölene kadar yapabildiği ölçüde para kazanmaya, iktidar edinmeye ya da kariyer peşinde koşmaya devam eder. Böyle olmasına karşın dediğim gibi hem kendini, hem de diğer insanları çok iyi tanıdığını, gerçeği bildiğini düşünür. Oysa hem kendinden, hem de erdemden uzaklaşmıştır. Hem de çok uzaklara gitmiştir bunlardan farkında olmasa da. Gerçek tam da aşağıdaki cümlede Sokrates’in dediği gibidir oysa:
“Sokrates: Bir daha söyleyeyim: Bedeniyle ilgilenen kimse, kendisine ait bir şeyle ilgileniyor, asıl kendisiyle değil… Kendi para işlerine bakan da, ne kendisine ait bir şeyle ilgileniyor, ne de asıl kendisiyle, fakat kendisinden çok daha uzak şeylerle ilgileniyor… Kendinin olan şeyleri bilmeyen kimse, başkalarına ait olan şeyleri de bilemez.” [5] der Sokrates.
Reich ise şöyle der:
“Senden korkuyorum, çünkü kendinden kaçtığın gibi dünyada hiçbir şeyden kaçmıyorsun. Evet, sen, kendinden kaçıyorsun Küçük Adam. Hastasın sen, çok hastasın Küçük Adam.” [6]
Kendinden kaçmak bir hastalık mıdır? Reich böyle der. Belki de doğrudur bu tanımlama. Çünkü insanın sorunlarının çoğu kendinden kaçtığı için meydana gelir. Çünkü o kendini tanımamakta, ama tanıdığını sanmaktadır. O, başkalarını tanımamakta, ama yine tanıdığını sanmaktadır. Gerçeği bilmemekte, bilmemek bir yana öğrenmek istememektedir. Çünkü o kendine göre zaten gerçeği bilmektedir. Sandığı şeylerin çoğu o değildir, ama bunu bilmemektedir. Öğrenmeyi de istememektedir.
“İnsanlar hep başkasına bakıyorlar, ben kendi içime bakıyorum. Benim işim kendimle… Kendimi inceliyorum, kendimi denetliyorum. Onlar hep başka yere gidiyorlar… Kuşkudan kurtulmanın yolu, kendini ve başkalarını sevmeden geçer.” [7] diyor Montaigne.
İnsanların hep başka yere bakmaları, aslında kendilerine yeterince değer vermemelerinden de kaynaklanır diye düşünüyorum. Onlar başkalarına bakarak kendi değerlerini de ölçerler. Başkaları onlar hakkında olumsuz düşünse hemen kendilerini yeniden ve yeniden kanıtlama uğraşına girer ve endişelenirler. En azından bazı insanlar böyledir. Kendisini sevmeyen denildiği gibi başkasını da sevemez.
Bir şarkı sözünde denildiği gibi;
“Kendinde başlıyor insan, kendinde bitiyor.
Ve hiçbir şey derine kök salamıyor,
yalnızlığı olmayan insanda …”
Erol Anar
[1] Kendini Bilmek: Foucault, (Michel Foucault, Huck Gutman, Patrick H. Hutton), Türkçesi: Gül Çağalı Güven, Om Felsefe, sayfa 2.
[2] Ernst Cassirer: “İnsan Üstüne Bir Deneme”, Remzi Kitabevi, Birinci Basım: Aralık 1980, Çeviren: Necla Arat, sayfa 16.
[3] Lao Tse: Tao Te Ching, Mesel 33, Yol Yayınları, 1994, sayfa 41.
[4] Kendini Bilmek, Foucault, sayfa 29.
[5] Kendini Bilmek, Foucault, sayfa 17, 20.
[6] Wilhelm Reich: “Dinle Küçük Adam”, Payel Yayınları, 2. Basım, Çeviren: Şems A. Yeğin, sayfa 27.
[7] Montaigne: “Denemeler”, Say Yayınları, Fransızcadan Çeviren: Engin Suna, Ankara, sayfa 10.
Anladım ki;yolculuk kendimden kendimeymiş. Muhiddin Arabi