Dallas’lı Yıllar

Dallas’lı Yıllar

Havza – Samsun

O zamanlar siyah beyaz televizyonlarımız vardı. Renkli yayına başlanmıştı yavaş yavaş. Mahallede renkli televiyonu ilk satın alan İsalar oldu. Sonra sonra herkesin renkli televizyonu oldu.

O zamanlar bir gün İsa’ya sordum:

“Lan, Ceyar nasıl görünüyor renkli televizyonda?”

“Kıpkırmızı görünüyor ipnenin yüzü.” demişti İsa gülerek. (“İbne” yerine “ipne” derdik.)

O zamanların popüler dizisi “Dallas” idi. Bu dizinin kötü kahramanı J.R.’a “Ceyar” diyorduk. Boby ve Pamela sevilirdi. Sue Ellen ise değişik bir karakterdi.

Dizinin yayınlandığı günün ertesinde mahallenin kadınları sohbet ederlerdi.

“Sue Ellen’ın elbisesi nasıldı, gördün mü?”

“Ya Pamela, zavallı!”

Böyle muhabbetler olurdu.

Dallas dizisi yayınladığında sokakta kimseler olmazdı. O zamanların en popüler dizisiydi. Ama ben daha çok “Küçük Ev” dizisini severdim.  Orada Dallas gibi entrikalar yoktu; kırsal kesim insanlarının masum, sıradan küçük olaylarla dolu hayatlarını anlatıyordu. Laura, Mary, baba Charles hoşumuza giderdi.

Bir gün başka bir arkadaşım evlerine renkli televizyon izlemeye davet etti. Cüneyt Arkın’ın filmi varmış. On iki yaşlarındaydım galiba, Neyse o saatte gittim arkadaşımın evine.

Bahçede annesi vardı:

“Televizyonda Cüneyt Arkın’ın filmi varmış, arkadaşım davet etmişti.” dedi.

“Film milm yok.” dedi kadın.

Ben bozulmuştum, hemen döndüm çıktım bahçelerinden. Bir daha da onların evlerine gitmedim.

Ertesi gün, arkadaşım sordu:

“Film izlemeye niye gelmedin dün?”

“Ya işim çıktı, gelemedim.” dedim.

Daha sonra biz de renkli televizyon aldık.

***

Bizim ev ikinci katta idi. Girişte hemen bahçeyi gören penceresi olan büyük bir mutfak vardı. Burada uzun bir sedir bulunuyordu. Ben o uzun sedirde arkamı duvara vererek kitap okumayı severdim, bazen de pencereden mahalleyi seyrederdim.

Bir gün yine kitap okumuş, canım sıkılmıştı. Kendi kendime sesler çıkarıyor, oynuyordum.

Evde kimse yoktu.

“Ahhhhh, ooooofff, ölüyorum.”

Böyle sesler çıkarıyordum inilti şeklinde. Hoşuma gidiyordu bu, gözlerimi kapatmıştım aynı zamanda.

“Ahhhhhhhh!”

Birden merdivenden ayak sesleri duydum. Baktım bizim karşı komşunun çocuğu Erkan gelmiş.

“Ne oluyor?” diye sordu.

“Bir şey yok, ne sandın?”

“Ben de birisi ölüyor sandım.” dedi.

“Yok,” dedim “öylesine şakadan sesler çıkarıyordum.”

“Haydi gel, mobilet kiraladım gidiyoruz.” dedi.

“Nereye oğlum?”

“Gel sen!” dedi.

Üzerimdeki ölü toprağını bir anda atarak hemen ayaklandım ve aşağıya indim. Bahçe kapısının önünde mobilete binmiş bekliyordu.

“Ver bir tur atayım önce.” dedim.

O da mobileti bana vardı. “Mobilet” derdik motosiklete. Küçük tipte motosiklet idi bu. İlk kez mobilete biniyordum. Direksiyonu elime aldım, meğer otururken gaz vermişim elimle bilmeden. Mobiletle direkt Okşarların evinin duvarına çarptım.

Erkan geldi.

“Sen atla, gezelim.” dedi. Oturdu direksiyona, ben de bindim ve biz Teşvikiye’ye doğru uzandık motosikletle. Şimdi hatırlıyorum ne kadar tehlikeliydi yaptığımız. Düşsek kesin ölürüz, Samsun- Ankara karayolu; virajlarla dolu Teşvikiye. 12-13 yaşlarında iki çocuk motosikletle son hız gidiyorlar.

Ama çocukken insan bu tür şeyleri düşünmüyor. Çok zevk alıyorduk motosiklet ile gezmekten. Bisiklet bile kesmiyordu bizleri o zamanlar.

Çocuktuk ve mutluyduk her şeye rağmen.

 

Erol Anar

“Aşaǧı Mahalle” başlıklı henüz yayınlanmayan kitabımdan…

Copyright © 2019 erol anar. Bütün hakları saklıdır.

 

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!