Köyde düğün hem davul zurna, hem de Çerkes usulü olurdu. O gün davul zurna düğün yerinde çalmaya başlamıştı. Konuklar kurulan masalar oturmuşlar ve erkekler içmeye başlamışlardı. Çeşit çeşit yemekler ve rakı servisi yapılıyordu.
Asım bizim sınıfta idi. İri yarı, dost canlısı bir Çerkes arkadaşımızdı. Asım, Nejdet, İsmail ve ben o zamanlar hepimiz aynı sınıftaydık ve dörtlü olarak gezerdik. Asım ayrıca iyi dövüşürdü. Kavgaya hiç düşünmeden, korkmadan dalar giderdi. Asım Halkın Kurtuluşu sempatizanı idi o zamanlar.
Bazen tren yoluna gider, yol kenarına oturur, sigara içer ve sohbet ederdik okuldan çıkışta.
Asım bir gün Hurdaz’a düğüne gidiyordu. Yıl 1981. 12 Eylül’ün gölgesi hâlâ çok güçlü. İnsanlar korkuyorlar ve devlet tarafından ezilmiş çoğu. Bu ortamda Asım düğüne gidecektir.
Annesi o gitmeden önce Çerkesçe konuşur onunla,
“Evde bir geroko var, onu da götür.” der. Geroko, tabanca anlamına geliyordu. Annesi eve baskın yapılıp da silahın bulunacağından korkmaktadır. Silah bir başkasına aittir gerçekte, emanet olarak bırakılmıştır Asımlara.
“Anne nasıl götüreyim?” der, “her yerde asker var, arama yapıyorlar.”
“Götür bir şekilde,” der annesi, “evden çıksın da nereye giderse gitsin.”
Asım bunun üzerine silahı alır, ama üzerinde taşımaya çekinir bir an. Ormancı olan dayısıyla birlikte gidecektir Çerkes köyüne düğüne.
Dayısına uzatır silahı evden çıkmadan;
“Dayı sen ormancısın. Resmi görevli sayılırsın elbisenle. Sen tak beline silahı seni aramazlar.” der.
Dayısı biraz düşünür ve silahı alır. Beline koyar ve böylece Hurdaz yoluna düşerler. Kazasız belasız Hurdaz’a varırlar traktör yolculuğu ile.
Köyde düğün hem davul zurna, hem de Çerkes usulü olurdu. O gün davul zurna düğün yerinde çalmaya başlamıştı. Konuklar kurulan masalar oturmuşlar ve erkekler içmeye başlamışlardı. Çeşit çeşit yemekler ve rakı servisi yapılıyordu.
Davul zurna “Aman Ormancı” türküsünü çalmaya başladı. Bir genç de bu türküyü söylüyordu elindeki mikrofon ile.
“Çıktım belen kahvesine, baktım ovaya
Bay Mustafa çağırdı dama oynamaya
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı
Söz anlamaz ormancı çekmiş kafayı”
Asım, dayısıyla oturmuştu bir masaya, bir kadeh rakı içti. Bu türküyü dinlerken birden gaza geldi ve silahı aldı dayısından. Silahı beline koyunca içkinin de verdiği havayla birden özgüveni yerine geldi. Ne askerden, ne de başka bir şeyden korkuyordu o an.
Silahı havaya doğrulttu ve altı el sıktı:
“Tak tak tak tak tak tak!”
Yalnız silahta bir mermi kalmıştı. Yedi mermi vardı, Asım altı olduğunu düşünüyordu. Silahı yere doğru çevirdi ve kabza ile uğraşırken silah birden ateş aldı. Mermi masanın üzerinden Ormancı dayının ayağının hemen yanına gelmişti.
“Hop yeğenim!” diye havaya fırladı Ormancı dayı.
“Ne yapıyorsun? Beni mi vuracaksın?” dedi dayısı şaşkın gözleri faltaşı gibi açılmış bir durumda.
“Cısss Asımım cıss!” dedi.
Heyecanlandığı zamanlarda olduğu gibi göz tiki gelmişti bir anda. Gözünü kırpmaya başladı hızla elinde olmadan.
Asım korkmuştu bir anda, ya adamı yanlışlıkla vursaydı diye.
Az daha “Yandım Ormancı” olacaktı yanlışlıkla. Özür diler gibi gülümsedi dayısına.
Türkü devam ediyordu:
“Aman ormancı, yandım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı”
Erol Anar
Henüz yayınlanmamış “Aşağı Mahalle” başlıklı kitabımdan.
Copyright © 2019 erol anar
Not: Fotoğraf semboliktir.
Nerelerden temin edebiliriz kitabınızı bizim köylerden anlatıyorsunuz bnde celil köyündenim
Bu kitabımı henüz yayınlamadım. İlginiz için teşekkürler, selamlar…