“Heidegger’in varlık nedir sorusuna verdiği yanıt şudur: ‘Varlık, varlığın kendisidir.”[1]
Yani bence burada anlatılmak istenilen şey varlığın kendisinden başka bir şey olamayacağı, onun kendi özünden ibaret olduğu ve varlığın var olmaktan başka bir şansı olmadığı gerçeğidir.
Peki varlık nasıl varolmuştur diye sorarsak, bu sorunun yanıtı çok daha zordur ve tartışmayı başka bir yöne kaydırır. Stephen Hawking, Evren’in hiçlikten, kendiliğinden doğmuş olabileceğini söylemişti.
Evren’in Hiçlikten ve Kendiliğinden Oluşabileceğine Dair Matematiksel Kanıt bulunduğu da öne sürüldü.
“Düşüncelerinin kalbinde Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi yatıyor. Bu ilke, fizikçilerin yarı-durağan sahte vakum (metastable false vacuum) dedikleri şeyde gerçekleşen kuantum dalgalanmalardan ötürü küçük bir boş uzayın yoktan var olmasına olasılıksal olarak izin verir.”[2]
Bu konunun felsefe, özellikle de varoluşçu felsefe ile olan ilgisini başka bir yazımda sorgulayacağım. Şimdilik sadece değinerek geçiyorum.
Sartre, buradan şu noktaya varır:
“…varlıkta hiçliğin sızabileceği en ufak bir boşluk, en ufak bir çatlak yoktur.” Sartre [3]
Varlık ile Hiçlik bu yüzden birbirinin içinde değildir. Daha doğrusu Sartre’ın ifade ettiği şekliyle “varlık, hiçliği yüzeyinde taşır.”
İşte bu yüzden varlık hiçlikten kopamaz, onu hep yüzeyinde taşımak zorundadır. Diğer yandan varlığın içinde hiçlikten kopuş vardır. Çünkü hiçlikten kopuş olmasaydı, kuşkusuz varlık da olmazdı. Bu sonsuz bir paradokstur. Varlık, hiçliği kendi içinden tamamıyla dışarıya atmış, onu kendi yüzeyine göndermiştir. Onun içinde hiçlik kalmamıştır artık.
***
Kierkegaard ise, yeryüzündeki varoluşumuzun bir tür hastalık olduğunu söyler.[4]
Şöyle devam eder:
“Yeryüzündeki bütün varoluşumuz bir tür hastalıktır. Eğer biri sebebini merak ederse, insan önce ona hayatını nasıl düzenlediğini sorar; bunu anlatır anlatmaz cevabı yapıştırır: ‘Yaa işte; işte o yüzden.’ Sonra da büyüklenme havalarıyla yürür gider, sanki her şeyi açıklamış gibi, köşeyi dönünce de kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp sinsi sinsi uzaklaşır.”[5]
Bu her şeyi açıklama ya da açıkladığımızı sanma noktamız ilginçtir, Kierkegaard’ın dikkat çektiği gibi. Bir şeyleri açıklama ihtiyacı duyarız, varoluşumuzu da. Din ve mistik inançlar işte bu yüzden vardır. Çünkü insanlara kendi varoluşlarını açıklarlar.
Peki bu açıklama yeterli midir? Benim için yeterli değildir, ben ötesini ararım ve bilimsel olarak yaklaşmaya çalışırım konuya. Ama çoğu insan düşünmez bile, aramaz, sadece inanır ve gider. Varoluşunu da merak etmez. Her şeyi çoktan açıklamıştır kendince. Ama gerçekte ne hiçbir şey açıklamış, ne de varoluşunu keşfetmiştir. Sadece kendi varoluşundan uzaklaşmış, adeta ondan kaçmıştır bazı kavramlara sığınarak. İdeolojiler de her şeyi bir kalemde açıklarlar. Aslında hiçbir şey açıklamış değillerdir. Çünkü Evren her saniye değişir. Çoğu insan da bunun ötesini merak etmez. Bilim, ötesini araştırır.
***
Eğer hiçlik varlığın içine sızabilseydi kuşkusuz varlık olmazdı, var olamazdı.
Varlık ve hiçlik ise bir elmanın iki yarısına benzer ve birbirlerini hem aynı tamamlar ve aynı anda da azaltırlar.
“Sophon, şunu söyler: varolanların hepsi, varlık içindedir. Daha da keskin olarak söylenirse: varlık, varolandır. Burada fiil transitiftir ve “bir araya toplanmış” anlamına gelir. Varolan olarak varlık, varolanı bir araya toplar. Varlık, bir araya topla(n)madır.” [6]
Peki ben bir araya toplanmış bir varlık isem, bir araya toplanmışlığımı tamamlayan nedir? Bu da işte bence Sartre’ın varlığımızın yüzeyinde olduğunu söylediği hiçliğimizdir. Yani hiçliktir bizi tamamlayan.
Yine Heidegger, “Varolan, varolamayıp da ne yapacak ki?” der. [7]
Buna Sartre’ın yorumu ise şöyledir:
“Varlık vardır. Varlık, kendinde olandır. Varlık, ne ise odur.”[8]
Evet varlık vardır ve var olmaktan başka bir seçeneği yoktur. Bu da demektir ki, aslında bir kez var olan sonsuza dek var olacaktır. Bu noktada fizikteki Çoklu Evren teziyle bir bağlantı kurabiliriz. Yani felsefe ile fizik arasında gidip gelerek, varlığı sorgulayabiliriz. Varlık sonsuzdur, çünkü o bir kez var olmuştur. Bir kez var olan belki canlı ise ölecektir. Ama öldükten sonra diğer Paralel Evrenlerde yaşamaya devam edebilir. Eğer bu tez doğruysa,
Varlık Sonsuzdur,
Varlık Ölümsüzdür, diyebiliriz.
Neden, çünkü olasılık sonsuzdur ve sonsuza dek sayısız kez tekrarlanacaktır.
Bir yerde ölen varlık, diğer yerde canlıdır hâlâ ve eşbenlikleriyle yaşamaktadır. İşte bu yüzden varlık ölümsüzdür diyebiliriz.
***
“Varlık her zaman bir varolan-şeyin Varlığıdır. Varolan-şeyler evreni, değişik kesimlerine göre, belirli konu alanlarının ortaya serilmesi ve sınırlanması için bir bölge olabilir.” [9]
Varlık ancak zaman dikkate alındığında anlaşılabilir.”[10]
Uzay nasıl zamanla birleşmiş ve uzay-zaman olmuşsa, bu anlamda varlık da zamandan bağımsız olarak ele alınamaz. İşte yukarıdaki alıntıda Heidegger’in kastettiği belki de buydu.
Bu konu başka bir yazıya kalıyor, çünkü çok derin ve uzun bir sorun.
Gezegen bilimci Nina Lanza şöyle der:
“Nihayetinde bizler -bir araya geldiğinin farkında olan- bir araya gelmiş atomlardan ibaretiz.”
Bizi bir araya getiren ve var olmamıza yol açan rastlantı, tesadüf ya da adına ne derseniz deyin olaylar ve eylemler zinciri, bizim varoluşumuzu belirlemiştir. Biz bir araya gelmiş atomlar bütünüyüz, ama sıradan değiliz. Çünkü her canlı varlık eşsizdir ve tektir bu anlamda. Öyleyse bizim bu şekilde atomlarımızın bir araya gelmesi, varlık nedenimiz ve zorunluluğumuzdur.
Richard Feynman ise, “Ben Evren kadar atomdan oluşan ve Evren’de bir atom kadar olanım.” der.
Evren kadar atomdan oluşanım, çünkü ben Evren’in bir ürünüyüm, birçok atomun, molekülün bileşeniyim Evren’deki; ama onun muazzam büyüklüğü karşısında ise bir atom kadar küçük olanım. Yani varlığım, Evren’in varlığı ile bütünleşmiş. Evren’den bu nedenle kopamam.
“Bu da, somut olarak, “gökyüzünde ve yeryüzünde, varlık ve hiçliği kendinde içermeyen hiçbir şey yoktur” anlamına gelir.”[11]
Yani var olan ya da henüz var olmayan her şey ya da hiçbir şey, varlık ve hiçliğin dışında değildir. Varlık hiçliğe açılıyorsa, hiçlik de varlığa açılır aynı anda.
“Varlık varlıktan başkasını doğuramaz ve eğer, insan bu doğurma süreci içinde kapsanmışsa ondan yalnızca varlık çıkacaktır.” der yine Sartre.
“Varlıktan varlık doğar, sonsuz hiçlikte varlık kendisini doğuran bir varoluştur.” [12]
Sartre bu noktadan sonra özgürlük kavramını sorgulamaya gider. Varoluş ve özgürlük arasındaki ilişkiyi inceler. Bu konuya diğer yazılarımda değindiğim için bu yazıda değinmeyeceğim.
Erol Anar
[1] Martin Heidegger: Nedir Bu Felsefe, Afa Yayınları, Mayıs 1995, İstanbul, epub, sayfa 9.
[2] Evren’in Hiçlikten ve Kendiliğinden Oluşabileceğine Dair Matematiksel Kanıt, evrimagaci.com, Kaynak: High Tech, Son Düzenlenme 23/12/2018 01:33
[3] Jean-Paul Sartre: Varlık ve Hiçlik, İthaki Yayınları, İstanbul, 3.Baskı, Nisan 2010, epub, sayfa 132
[4] Sören Kierkegaard: Kahkaha Benden Yana, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, Üçüncü Basım 2013, epub, sayfa 58.
[5] Sören Kierkegaard: Kahkaha Benden Yana, sayfa 59.
[6] Heidegger: Nedir Bu Felsefe, epub, sayfa 21.
[7] Heidegger: Nedir Bu Felsefe?, epub, sayfa 21
[8] Sartre: Varlık ve Hiçlik, sayfa 44.
[9] Heidegger: Varlık ve Zaman, sayfa 29.
[10] Heidegger: Varlık ve Zaman, sayfa 43.
[11] Sartre: Varlık ve Hiçlik, sayfa 37.+
[12] Sartre: Varlık ve Hiçlik, sayfa 70.
Güzel bir yazı olmuş, elinize kaleminize sağlık…***