“Kalbim, basamakları olmayan bir merdiven.”[1]
Bazen bir merdiven oluruz kendimize çıkan. Çıkar çıkar merdivenlerden, ama kendimize bir türlü ulaşamayız. Çünkü insanın kendisine olan yürüyüşü sonsuzdur. Varılacak bir nokta yoktur bu yürüyüşte. Bazen oturur merdivenlere hem dinlenir, hem de düşünürüz. Varılacak bir nokta yoksa, neden tırmanıyoruz kendimize giden merdivenleri?
Ama yanıt yine kendindedir: Çünkü hayat sürekli bir yürüyüştür. Bir noktaya varmasan bile, tırmandığın merdivenler kadar kendini ve hayatı tanımaya başlarsın.
‘Göklere çıkan bir merdiven’ bulamazsın, ama kendine çıkan bir merdiveni bulabilirsin.
Ancak o merdivene uzun ve yorucu çabalardan sonra ulaşırsın. İşte o merdiveni çıkıp yukarıya ulaştığında, kendini bir bütün olarak yukarıdan görebilirsin. Oraya, ancak başkalarına değil, kendine merdiven olduğunda ulaşabilir insan. Pekçok insan içlerine inen bir merdiven olduğundan habersiz yaşar ve ölür. Keşfedenlerin sayısı pek azdır iç dünyaya inen o gizemli merdivenleri.
Gülten Akın’ın dediği gibi;
“Tanımıyor kimse kimseyi
Ve kendini tanımak istemiyor
İnsan tanımazsa kendini insan
Nasıl varolabilir” [2]
Belki insan var oluyor, ama varolduğunu bilmeden, onun farkına varmadan.
Çoğu insan kariyer, para, ün merdivenlerini tırmanmak için başkalarını birer merdiven olarak, basamak olarak kullanır. İşi bitince de atar onları bir kenara. Oysa tüm basamakları çıkıp tepeye ulaştığında anlar ki, esas tırmanması gereken bu merdiven değildir. Çünkü para, kariyer ve ün merdivenlerinin götüreceği yer tatminsizlik ve mutsuzluktur. Huzur ise, insanın kendine çıkan merdivenlerdedir yalnızca. Ama çoğu zaman bunun farkına vardığında çok geçtir.
Aragon, ünlü şiirinde, “Yalnız insan merdivendir hiç bir yere ulaşmayan” der. Ama bana göre bir insan yalnız olsa da ulaşabileceği bir yer vardır: Kendisi. Kendi iç dünyasına açılan merdivenleri tırmanırsa insan öz kendini tanıyabilir ve kendini de bütünsel olarak görme şansını elde edebilir. Ancak oraya ulaşsan bile henüz çıkacağın merdivenler tükenmiş değildir. Çünkü insanın kendini tanıma süreci de sonsuzdur, bu nedenle sonsuz sayıda basamak vardır tırmanman gereken, yapabildiğin ölçüde.
Her insan kendine çıkan bir merdivendir, o merdiveni keşfettiği sürece.
“… mesafeler, birisinin var “olabileceği” merdivenden itibaren, bir insan mevcudiyetinin saklanmış ‘olabileceği’ o karanlık köşeden itibaren durmadan bana doğru açılmaktadır.” [3] diyor Sartre o labirentler dolu “Varlık ve Hiçlik” adlı yapıtında.
“Bir insan mevcudiyetinin saklanmış olabileceği karanlık köşe”de olan kendimizden başkası olmayacaktır. Kendi içine inen insan, kendi mevcudiyetini ve varoluşunu keşfetme yolundadır bence. Bu bir çeşit varoluşunu doğrulamadır. Fenerimizi içimizdeki karanlık köşeye tuttuğumuzda orada oturan ve gözlerini oğuşturarak bize bakan kendimizi bulacağız. Ve kendimizi bin yıllık tutsaklıktan kurtarmış olacağız belki de.
Keşfetmek de yetmez, emek verip sayısız merdiveni adımlayarak kendi iç dünyasına inmeli ve kendisini tanımalıdır. Adler kendini tanımak ve değiştirmenin zor olduğunu söylemiştir. Kendini tanımak da yetmez, asıl zor olan kendini değiştirmektir. Çünkü insanların çoğu kendilerinden memnundurlar. Oldukları şey her neyse onlara yetmekte ve ondan hoşnut olmaktadırlar. Aslında ne olduklarını da bilmezler ne düşündüklerini de. Ne kendilerini değiştirirler, ne de düşüncelerini kolay kolay. Öyle yaşayıp giderler hayatı fazla sorgulamadan, gerçekleri didiklemeden.
Oysa kendi varoluşunu doğrulamayan insan belki de var değildir.
O bir rüyada gibi yaşayan, varlığı ile yokluğu bir fark yaratmayan bir nesnedir. İnsan varoluşunun farkında olduğu sürece vardır.
Erol Anar
18 Temmuz 2018
Paraná-Brezilya
[1] Pessoa Pessoa’yı Anlatıyor, Fernando Pessoa, Kırmızı Kedi Yayınevi, Istanbul, sayfa 111.
[2] Deli Kızın Türküsü, Gülten Akın, sayfa 55.
[3] Jean Paul Sartre: Varlık ve Hiçlik, İthaki Yayınları, 2009, İstanbul epub, sayfa 370.