Bir Tuğla Bile Bir Şey Olmak İster

Bir Tuğla Bile Bir Şey Olmak İster

 

Bir tuğla aslında yapıdaki kendi yerini almadığında aslında hiçbir şeydir. O, hiçbir işe yaramayan yalnızca yer işgal eden işlevsiz bir nesnedir.

Sevgili Uzaklar,

Geçenlerde bir film izledim. Filmde, mimarlık fakültesinde ders veren bir öğretmen öğrencilerine şöyle diyordu: “Bir tuğla bile bir şey olmak ister. Bir tuğlanın bir şey olma isteğini anlamalıyız.”

Evet, bir tuğlanın bir şey olma isteğini anlamaya çalışmak gerekiyor. Tıpkı bir binayı sıfırdan oluşturur gibi, kendi içimizdeki tuğlaları da üst üste dizerek kendimizi baştan yaratmamız gerekiyor.

Bir tuğla aslında yapıdaki kendi yerini almadığında aslında hiçbir şeydir. O, hiçbir işe yaramayan yalnızca yer işgal eden işlevsiz bir nesnedir. O ancak, bir yapının kendine düşen yükünü taşıdığında anlamını bulmuştur. İşte bir insan da hayatın içinde kendi rolünü oynamadığında hiçbir şeydir. O insan, tıpkı bir kenara atılmış bir tuğla parçası gibi işlevsizdir. Hayatı değiştirmekten ve dönüştürmekten yoksundur, edilgendir.

Peki sevgili dostum, bir tuğla bile kendi anlamını bulmak isterken, biz ne yapıyoruz söyler misin? Biz çoğu zaman, bırakın tuğlayı, kendimizin bile ne olmak istediğini anlamaktan uzağız. Bir tuğla kadar bile bir şey olmak istemiyoruz.

Sevgili Uzaklar,

Son yıllarda şunu fark ettim: Çoğu insan yaptığı iş ile barışık değil. Örneğin bir kafeye gidiyorsunuz ve siparişinizi veriyorsunuz. Garson geliyor yüzü asık, gergin bir biçimde elindeki kâğıda bir şeyler karalayıp gidiyor. Sanırım insanlar ekonomik nedenlerle bu işi yapıyor, ama içlerine bir türlü sindiremiyorlar. Yaptığı işi kendi kafasında aşağı görüyor ve böyle olunca da gelen müşteriye bu her an yaşadığı gerginliği bir şekilde yansıtıyor.

Geçenlerde bir mağazanın önünde palyaçoluk yapan birisine rast geldim. Yaptığı bin bir çeşit soytarılıkla insanları bir mağazaya sokmaya çalışıyordu. Bir süre onu izledim. Hiç rahat değil ve son derece gergindi. İnsanlara sert davranıyordu. Hatta bir ara 13-14 yaşlarında bir çocuk ona gülünce çok sinirlendi ve çocuğun üzerine yürüyerek “Gel buraya seni öpeceğim.” dedi kızgın bir ses tonuyla. O da yaptığı işi aşağı görüyor, belki kendisine yediremiyor ve gerginliğini tıpkı yukarıdaki garson örneğinde görüldüğü gibi insanlara yansıtıyordu.

İnsanların bazıları bırakın bir şey olmayı, bir şey olduklarını düşündüklerinde bile kendileriyle barışık olamıyorlar.

Sevgili Uzaklar,

Sadece kendi sonlarımıza tanıklık ediyoruz, yapabildiğimiz tek şey bu. Hep yanılırız ve bir daha yanılmayacağımızı sanırız, ama hayatımız bir yanılmalar toplamı belki de. Yerimizi bulduğumuzu ve artık bir şey olduğumuzu düşünüyoruz. Yani bir anlamda bir tuğla gibi duvardaki yerimizi almışız. Ama değil duvarda yerimizi almak, gerçekte o duvardaki boşluğumuzu doldurmaktan son derece uzağız.

İçimizdeki evi, içimizdeki tuğlalarla bir bir öremek ve kendimize giden yolda adım adım yürümek gerekiyor. Hayat bizden bir şey olmamızı, kendimizi bulmamızı bekliyor.

Ya biz kendimizden ne bekliyoruz?

Sevgiyle kal.

 

Erol Anar

“Sen” başlıklı kitabımdan…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!