Bilim insanları deniz yıldızını incelediklerinde, bu canlının bir beyni olmadığını ve sinir uçları aracığıyla kendi içinde haberleştiğini keşfederler. Deniz yıldızı, beyinsiz bir sinir sisteminden oluşur. Bir sinir halkası ve bu halkadan çıkan radial sinir kordonları oluk boyunca uzanır. Kol ve diskin bütün kısımları sinirlerle temas halindedir. Böylece sayısız sinir ve duygu hücresi tarafından meydana getirilen büyük bir duyarlılık taşırlar. Bu hayvanın kalbi de yoktur. Deniz yıldızı araştırılıyor, hâlâ birçok giz içeren ve çözülmemiş bir canlı olarak önümüzde duruyor.
Oysa beynimizi ve düşünce gücümüzü hep kutsar, yere göğe sığdıramayız. Düşünce yeteneğimizi kutsar ve “İnsan düşünen hayvandır.” deriz. Düşünce tarihine bakarak tersinden şu soruyu sorabiliriz: Düşüncenin tarihsel gelişimi insanlığa bugüne kadar ne getirmiştir? Ne getirdiği çok açık: savaşlar, bombalar, katliamlar…vb. Teknoloji ve bilim gelişti diyebiliriz. Ancak milyonlarca insanın ölümüne yol açan atom bombası da teknolojinin ürünüdür. Ayrıca teknoloji ve bilimin gelişiminin olumsuz etkileri de vardır: çevrenin kirlenmesi, doğal yaşam ortamlarının yok edilmesi vb… gibi.
Düşünceniz, beyinsiz bir deniz yıldızı da çiftleşir, ürer, yediklerinden zevk alır, plan yapar pusu kurar avını avlar. Yani özünde, insanın yaptığı bazı şeyleri yapar. Peki o halde düşünmeden yaşayarak, düşünen bir canlının yaptığı temel şeyleri yapmak mümkünse, düşünceyi kutsamaktan vazgeçmemiz gerekmektedir. İnsan, aslında doğal yetenek bakımından – görme yetisi, işitme, koşma, zıplama, güç vs… hayvanlardan cok daha zayıf ve yetersizdir. Bu eksiğini, düşünce yeteneği ile tamamlamaya çalışır.
Ȍzünde insanlar içerisinde, güç kimde ise bilimi de, düşünceyi de o yönlendirir.
İnsan doğadan uzaklaştıkça, kendinden de uzaklaşıyor ve kendi yarattıklarının tutsağı olarak yaşıyor. İnsanın belki de yeniden bir çeşit hayvanlaşma-doğallaşma ve özgürleşme sürecine girerek ekolojik yaşam biçimlerini araması gerekiyor.
Hayvanların, insanlardan daha özgür davranışlar sergilediği bir gerçektir. Deniz yıldızının yaşadığının farkında olduğunu düşünmeyiz. “İçgüdüyle yaşarlar.” diye açıklarız. Oysa çoğu zaman o küçümsediğimiz içgüdüyle yaşayan hayvan, düşünerek yaşayandan çok daha özgürdür. Hayat hayattır; ister düşünerek, isterse içgüdüyle yaşasın.
Bir deniz yıldızı öyküsü duymuştum: Bir adam, okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birisine rastlar. Biraz daha yaklaşınca, bu kişinin sahile vurmuş deniz yıldızlarını okyanusa geri attığını fark eder ve, “Niçin bu deniz yıldızlarını okyanusa atıyorsunuz?” der. Topladıklarını hızla okyanusa atmaya devam eden kişi, “Yaşamaları için.” yanıtını verince, adam sakinlikle şöyle söyler:“İyi ama, burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini okyanusa geri atmanıza imkan yok. Hem sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki?” Yerden bir deniz yıldızı daha alarak okyanusa atan kişi, “Bak onun için çok şey değişti.” yanıtını verir.
İçimizdeki sahile vurmuş deniz yıldızlarını okyanusumuza geri atalım ve binlerce yıllık ön yargılarımızı da. Ve Fauna ile flora’ya daha vicdanlı davranalım.
Erol Anar