Deniliyor ki sosyal medya süzgeçten geçmiyor, internette süzgeç yok. Umberto Eco da buna dikkat çekmiş ve seçici olmanın önemine değinmişti. Doğru, fakat şunu sormak gerekiyor: egemen ana akım yazılı ve görsel medya kimin ya da neyin süzgecinden geçiyor? Patronlarının çıkarları doğrultusunda, iktidarın süzgecinden geçmiyor mu? Kimi genel yayın yönetmeni yapması gerektiğini bile Başbakan’a soran medya patronu mu özgür haber verecek? Gezi Parkı olaylarında bu bir kez daha ortaya çıkmadı mı? Sosyal medyada abartmalar, yalan haberler, şişirmeler elbette var. Ama bunların çok daha fazlası egemen yazılı ve görsel basında var. İnsanlar neyin yalan, neyin doğru olduğunu kendi süzgeçleriyle bulabilirler.
Son olaylarda medyanın takındığı üç maymun tavrı halkı şaşırttı. Ancak Türk medyası yıllardır bu tavrı, Kürtlere, hak arayan öğrencilere, sosyalistlere, azınlıklara, emekçilere vb… karşı takınıyordu. Roboski katliamını, Kızılay’da eylem yapan onbinlerce emekçiyi medya yine görmüyordu. Son olayla şu ortaya çıktı ki, Türk medyası artık halkın gözünde iflas etmiştir. Hatta dünya medyasında bile Brezilya’dan Fransa’ya Hollanda’ya Türk medyasının hükümet şiddetini görmezden gelen tavrı konuşuluyor.
Noam Chomsky, egemen medya biçimlerini büyük işletmeler olarak niteliyor. Ve bunların çok zengin kişilerce veya sahipleri kâr odaklı güçlerin keskin kısıtlamalarına tabi olan yöneticilerce denetlendiğini belirtiyor. Ve bunun haber seçimini etkileyen güçlü bir filtre olduğunu söylüyor. (http://www.geocities.ws/
Chomsky’nin tespitinden yola çıkarsak şunu söyleyebiliriz: Yazılı ve görsel medya (bazı alternatif yayın organları dışında) bir dezenformasyon, manipulasyon ve körleştirmeye hizmet eden bir iktidar aracıdır.
İnternet ortaya çıktığından ve yaygınlaştığından bu yana dünya devletleri, internet ortamını denetlemeye ve bunun için özgürlüğü kısan yasalar çıkarmaya çalışıyorlar. ABD’den İngiltere’ye Türkiye’ye birçok ülke bunu yapmaya çalışıyor. Hatta bazı ülkeler sakıncali gördükleri internet sitelerini yasaklıyorlar. Bu yüzden dünyada hükümetler, interneti sevmiyor ve onu “fazla özgür” buluyorlar.
Ȍzellikle Twitter ve Facebook son yıllarda çok yaygınlaştı. İnsanlar artık kendileri medya oldular. Cep telefonları ile video ve fotoğraf çekebiliyor ve bunu anında internet ortamına gönderiyorlar. Herkesin Facebok’ta aşağı yukarı 500-1000 arkadaşı var. Ya da daha az olsa bile, bir kişinin internete koyduğu bir yazı, bir fotoğraf paylaşımlarla birlikte binlerce kişiye anında ulaşabiliyor. Birbirini tanımayan insanlar, sosyal medya aracılığıyla haberleşerek sokaklarda eylemler örgütleyebiliyorlar.
Ȍrnegin yazar Paulo Coelho’nun Facebook’ta 29 milyondan fazla takipçisi var. Coelho, sesini duyurmak için artık medyaya ihtiyaç duymuyor, çünkü kendisi en büyük medya olmuş. Sayfasına gönderdiği mesaj, paylaşımlarla birlikte 100 milyondan fazla insana anında ulaşıyor. O zaman bugün insanların, egemenlerin sözcüsü olan medyaya ihtiyaçları kalmamıştır.
Bu nedenle, Tayyip Erdoğan denetleyemediği ortamdan nefret ediyor ve Twitter’ı bir “bela” olarak niteliyor. Sanal ortamda dahi, kendisine yönelik eleştiri ve muhalefet istemiyor. Evet, haklı da (!) kuşkusuz, sosyal medya bir “beladır;” çünkü onu otoriteleri altına alamıyor, istedikleri gibi denetleyemiyorlar. Çünkü burası haksızlığa uğrayanların, hiçbir holding bağlantısı olmayanların, ezilenlerin doğrudan kendilerini ifade edebildikleri bir yer.
Fransız filozof Michel Foucault, özellikle bilgisayarların denetleme süreci içerisinde eski gözetim kulelerinin yerini alacağını belirtiyor. Evet sistem, bilgisayarları ve interneti denetlemeye çalışarak bir nevi gözetim kulesi olarak onu kullanmaya çalışıyor. Foucault bu konuda haklı. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Aynı şekilde insanlar da, sosyal medya aracılığıyla, onları denetlemeye çalışan sistemi denetliyor ona başkaldırıyorlar.
Yeni çağın kahramanları da Anonymous’lar oluyor. Bunlar yeni çağın Subcomandante Marcosları. Tak Anonymous maskesini yeni çağın Marcos’u ol. Bu yüzden eylemlerde binlerce kişi anonymous maskesi takıyor İstanbul’dan Madrid’e Frankfurt’tan Santiago’ya kadar.
İnterneti tamamen denetim altına almak ve onun getirdiği özgürlüğü yok etmek olası degildir. Çin’de internet yasaklarına karşı gizli yeraltı internet kafeler var.
Ȍyleyse artık medya sensin, ne yazılı basına ihtiyaç var, ne de yalanın sözcüsü televizyon kanallarına. Yeni çağ kendi medyasını da yarattı. Bu kaos ortamında, yolda yürüyen insan, artık yazılı ve görsel basındır; bu insanın elindeki cep telefonu da sisteme karşı bir silaha dönüşebiliyor.
Toplumların tarihine baktığımızda, kaos dönemlerinin arkasından insanların daha özgür ve önceye göre daha çok haklara sahip olduklarını görebiliriz.
Erol Anar