Kuraklık yıllarında
Wuezırmes gibi kötü büyücü Pakue’ye hizmet eden halkıma üzülerek, onu ortadan kaldırmak için savaş ilan etmeyi arzu ederdim. Yağmur yağmasını engelleyerek yeryüzünde kuraklığa neden olan yarı tanrı gücündeki Pakue’ye ulaşmak için Setenay’dan yardım almaya giderdim. Ve sonunda onu yok edip halkımı huzura kavuşturduğumda, muzaffer bir edayla senin yanına dönmeyi isterdim. Ve yedi hafta kandan yağmurlar yağardı üstümüze.
Kuraklık yıllarında dudaklarımız kurumuş ve çatlamış bir şekilde seninle yağmur duasına çıkmayı arzu ederdim. Seninle birlikte kurtların ağzını bağlayan sihirli sözcükler mırıldanmayı, seninleyken susuzluğu ve açlığı zerre kadar umursamamayı isterdim.
Gece şiirleri
Dünyanın antik çağdaki yedi harikasından biri olan Mısır’daki İskenderiye Feneri’ne sığınarak hayatımın geri kalan kısmını, bir daha asla dışarıya çıkmadan burada tamamlamayı dilerdim. İskenderiye limanının karşısında Pharos adası üzerindeki fenerden dürbünle bütün geçen gemileri tek tek dikkatle tarar, o gemilerden birisinde seni bulmayı umut ederdim.
Sonra her gece fenerin damına çıkar ve yıldızlara bakarak, kayalıklara çarparak parçalanan dalga seslerinin eşliğinde seni düşünmeyi isterdim. Nasıl deniz fenerinin ışığı uzaklara ulaşıyor ve gemilere yol gösteriyorsa, ruhumdan sızan aşkımın ışıklarının da sana ulaşacağından emin olurdum.
Sonra açık denizde kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk taş deniz feneri, Eddystone Fener Kulesi’ne sığınmayı ve aylarca hava koşulları yüzünden uzun zaman karaya çıkamayan eski fenerciler gibi aydınlatmada kullanılan mumları yerken, orada seni sonsuza kadar beklemeyi isterdim.
Ve fenerimin her gece onsekiz-yirmi mil öteden görülebilen ışıklarına bakarken, her seferinde yalnızlığıma vurarak parçalayan dalga seslerine eşlik ederek sana, duyacağından emin olarak yıldızlarla dolu gece şiirleri okumayı isterdim. Sonra belki de o uzaklardan çok uzaklardan geçen ve asla adama uğramayan o gemilerden birinde oldugunu düşünerek hüzünlemeyi arzu ederdim.
Sonra Pasifik denizinin ortasında bir yerde, oraya nasıl ve ne zaman geldiğimi hiç hatırlamadan, korsanlar tarafından çoktan terk edilmiş, ıssız bir adanın küçük deniz fenerinde uyanmayı isterdim.
“Yüzyıllık Yalnızlık”
Kolombiya’da Aracata’da Garcia Marquez’in doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği nehir kasabasında seninle karşılaşmayı isterdim.
Bir hazine gibi taşıdığımız yalnızlığımızın ağır yükü sırtımızda “Yüzyıllık Yalnızlık”ın geçtiği sokaklarda seninle el ele yürümeyi, ve aşk ve yalnızlığın muhteşem karışımından doğan büyülü duygusunu tatmayı arzu ederdim.
Erol Anar