Samimiyetinden Kuşku Duyulan Her Şey Değerini Kaybeder

Samimiyetinden Kuşku Duyulan Her Şey Değerini Kaybeder

Bizim coğrafyanın insan tipi, diğer coğrafyaların insanlarına pek benzemez. Olsa olsa Orta Doğu insanına benzer. Örneğin ne zaman size yönelik bir iltifatta bulunsa bunun altında bir ima, bir aşağılama, iğneleme veya küçük görme olup olmadığından emin olamazsınız.

Viktor E. Frankl toplama kampında biriktirdiği anılarından yola çıkarak yazdığı “İnsanın Anlam Arayışı” başlıklı kitabında “Anormal  bir duruma gösterilen anormal bir tepki, normal bir davranıştır.” der.[1]
Bir de bundan farklı bir durum vardır. Bazı insanlar anormal durumlarda normal tepkiler vermeyi başarır. Bazı insanlar dünya yerinden oynasa bile soğukkanlı kalır ve normal davranış biçimleri gösterir. Bu tip insanlar, özellikle çok yakınları olan birisini yitirdiklerinde bile, ağlamakta ve acılarını dışarıya yansıtmakta güçlük çekerler. Hatta onların bazı yakınları, bu insanların üzülmediğini, dahası katı bir ruha sahip olduklarını bile düşünebilirler. Ancak bu doğru değildir. Onlar içlerinde yaşarlar acıyı, onu dışarıya çıkarıp boşaltmanın yolunu bulamazlar. Bu yüzden bence bu tip insanlar acılarını, daha çok ve daha uzun süreli kendi içlerinde hisseder.
Hatta bazen bu tür durumlarda bu insanların üzerine yalancı bir neşe bile gelir. Maksim Gorki, “Ana” adlı kitabında şöyle der: Sık sık gülen insanların içinde daha fazla acı vardır. Bunu biliyor musun Andre?“[2]

 ***

Günlük dil bile bu prototipin kişiliğine göre bir evrim çizgisi izlemiş, lastikli bir duruma gelmiştir. Çoğu kelimenin birden çok anlamı vardır. Kişi bu kelimelerden birisini size söylediğinde, kelimenin hangi anlamını kullandığından da tam olarak emin olamazsınız.
Bizim coğrafyanın insan tipi, diğer coğrafyaların insanlarına pek benzemez. Olsa olsa Orta Doğu insanına benzer. Örneğin ne zaman size yönelik bir iltifatta bulunsa bunun altında bir ima, bir aşağılama, iğneleme veya küçük görme olup olmadığından emin olamazsınız. Gülse bile, gerçekte gülüyor mu yoksa içinde gizli acısından ağlamak mı istiyor bilemezsiniz. Ağlasa, bunun samimi olup olmadığını, arkasında ince bir hesap gizleyip gizlemediğini de bilemezsiniz. Gülerken birden ağlayabilir, ya da ağlarken gülebilir. Size iltifat etse, “Acaba benimle dalga mı geçiyor? diye düşünürsünüz bazen.
Bu coğrafya insanının gerçek duygu ve düşüncelerini tam olarak çıkarmak, bir labirentin duvarları arasında dolaşmaya, ya da çetin bir bulmacayı çözmeye benzer.
Günlük dil bile bu prototipin kişiliğine göre bir evrim çizgisi izlemiş, lastikli bir duruma gelmiştir. Çoğu kelimenin birden çok anlamı vardır. Kişi bu kelimelerden birisini size söylediğinde, kelimenin hangi anlamını kullandığından da tam olarak emin olamazsınız.
Evine gidersiniz böyle bir prototipin, Dostoyevski romanlarının kahramanları gibi sizi yere göğe koyamaz, abartılı bir sevinç gösterisi yapar şaşkınlık içinde orada kalakalan size. Yemek koyar masaya, siz yavaş yavaş yerken, “Yesene, hiçbir şey yememişsin bak darılırım.” der. Siz ise bütün bu abartılı davranış bi;imlerinden aslında o kişinin sizin ziyaretinden hiç de memnun olmadığını, tam tersine sizi orada istemediğini düşünürsünüz. Aslında, “İyi ki geldin beni ziyarete.” derken belki de “Ne işin vardı da buraya geldin?” demek istemektedir. Bundan hiç emin olamaz, diken üstünde oturursunuz sanki.
Her fırsatta size elinden gelse ne kadar yardımcı olmak istediğini, ama elinden bir şey gelmediğini belirtir. Ya da yapabileceği, yardımcı olabileceği konularda da sessiz kalmayı tercih eder. Aslında hiç de size yardımcı olmak gibi bir niyeti yoktur. Ve bazen de yardımcı olmak bir yana, sizin yapmak istediğiniz işleri engellemeye çalışır, eğer müdahale edebileceği bir durum ve ortam varsa. Halk deyimiyle “Yaralı parmağa işemez.” Ama yüzünüze karşı da tam bir iki yüzlülükle, size yardımcı olabilse ne kadar mutlu olabileceğini dile getirir.
Ancak en küçük bir hatanızı, eksiğinizi, yanlışınızı bulduğunda ise bu prototip acımasız olur, çünkü kendisini sütten çıkmış ak kaşık olarak görür. Yere düştüğünüzde ve çamura bulandığınızda ilk tekmeyi atan da odur.
Yani bu coǧrafya insanının davranışları her zaman abartılıdır, saygısı abartılıdır, nefreti de. Sanki çoǧul kişilik sahibidir.[3] Bir tür çevresellik faktörü[4] vardır konuşmalarında.
Hatta o kadar abartılıdır ki, olumlu davranışlarından bile insanlar rahatsız olabilirler. Merhameti abartılıdır, acımasızlığı da. Sevgisi abartılıdır, bıktırır, sevgisizliği de nefretle dolu ve insanlıktan uzaktır. Hüznü de öyle, melankoli uçurumundan paraşütsüz atlar.
Abartılı olan her şey, olumlu da olsa, en az olumsuz duygu ve davranışlar kadar rahatsız edicidir.
Samimiyetinden kuşku duyulan her şey değerinden, içtenliğinden ve etkisinden çok şey kaybeder.
 
Erol Anar
Haziran 2017
Paraná-Brezilya
 
Dipnotlar
[1] Viktor E. Frankl: “İnsanın Anlam Arayışı”, Okuyanus Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, Aralık 2009, s. 34.
[2] Maksim Gorki, www.alintisoz.com
[3] Çoğul Kişilik (Multiple Personality) : Bir kişinin farklı zamanlarda iki veya daha çok sayıda tümden farklı kişilikler ve karakterlere bürünmesi
[4] Çevresellik: Amaca varmakta geciken dolaylı konuşma, eninde sonunda başlangıçtaki noktada arzulanan hedefe ulaşır; ayrıntılar ve parantez içi konuşmaların fazlalığıyla karakterizedir.
 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!