Gerçek anlamda muhalif ve entelektüel olmak, her rejimde, her koşulda, her türlü sisteme, herkese ve her şeye karşı olmaktır. Tek bir ölçü vardır: Tek tek her bireyin ve sonuçta geniş kitlelerin özgürlüǧü… Her türlü iktidar yozlaştırır. Öyleyse gerçek muhalif her türlü iktidarı reddeden, Bakunin’in deyimiyle bir özgürlük aşıǧıdır. İktidar ona boyun eǧeni de, ona sahip olanı da bitirir. Her türlü iktidar özgürlüǧün karşıtıdır.
Çünkü özgürlük ertelenemez, hemen şimdi ve burada olmuyorsa, gelecekte de olmaz.
Özgürlük vadedilemez.
Özgürlük şimdi ve burada olmalıdır, her tür koşulda yürekte ve kafada…
Le Guin’den esinlenirsek şöyle diyebiliriz: Özgürlüǧü elde edemezsiniz, özgürlük olabilirsiniz ancak.
Bir iktidara karşı çıkarken, bunu diǧer bir iktidara sahip olmak adına deǧil, gerçekten özgürleşmek adına yapmalı…
Eskilerden bir afiş hatırlıyorum; Yeşilay afişiydi galiba. Çökmüş bir adam resminin altında şöyle yazıyordu afişte: “Alkol bütün kötülüklerin anasıdır.”
Ben ise yıllar sonra şunu öǧrendim: “İktidar būtūn kötülüklerin başladıǧı noktadır.”
İktidarın olduǧu yerde hegemonya vardır. Hegemonyanın olduǧu yerde ise gönüllü teslimiyet. Gönüllü teslimiyetin olduǧu yerde ise hiyerarşi vardır.
Tanımlanmış bir hiyerarşinin olduǧu her yerde ise sahtekârlık mevcuttur. Çūnkū hiyerarşi kayıtsız şartsız boyun eǧilmesi durumudur aynı zamanda. Birinin, diǧeri üzerindeki tahakkümüdür. Böyle bir durumda ya hiyerarşiyi reddetmek, ya da inanmasa da ona boyun eǧmek ve inanmış gibi yapmak zorundadır birey. Aslında birey bile deǧil, dişlinin bir parçasıdır. İnanmasa bile onaylar çoǧu zaman, hatta kendisini bile inandırır biraz zorlayarak.
Öyleyse iktidar duygusu -hangi çeşit iktidar- biçimi olursa olsun būtūn kötülüklerin başladıǧı ve giderek çoǧaldıǧı, özgürlüǧün ise buna paralel olarak azaldıǧı noktadır.
Şöyle bir afiş düşünüyorum, çökmüş bir insan resminin altında büyük harflerle şöyle yazar:
“İKTİDAR BÜTÜN KÖTÜLÜKLERIN BAŞLADIĞI NOKTADIR…”
***
Muhalefet ve iktidar ilişkisi ise muhalefetin ne olduǧuna baǧlıdır; bazen muhalefet iktidarın bir parçasıdır. Sadece devlet anlamında söz etmiyorum, geniş anlamda, evde başlayan kitle örgütlerinde, sendikalarda, partilerde ya da iki kişi arasındaki ilişkide sūren iktidardan da söz ediyorum. Yani mikro iktidarlar… İktidar sadece devlet ve hükümet demek değildir. Makro iktidarlarların yanında mikro iktidarlar yaygındır. İktidar her yerde. Hiyerarşinin olduǧu her yerde bir iktidar vardır.
İktidar yalnızca bilgiyi kontrol etmiyor, onu oluşturuyor da… Manipülasyon = bilgi oluyor. Kendi bilgisini, kendi tarihini ve kendi gerçekliǧini yaratıyor. Bütün bunların hepsi manipülasyon, ama belleklerde gerçeǧin yerini alacak kadar güçlü bir manipülasyon. Kişi bu süreçte o derece yabancılaşıyor ki insanlıktan ayrılıyor, başka bir şeye dönüşüyor; karanlık bir süreç…
Yalnızca iktidarı uygulayanlar açısından deǧil, ona boyun eǧenler ya da tabi olanlar için de bu böyle ve kaçınılmaz olarak bir yabancılaşma…
İktidar eşitsizliktir ve eşitsizlik ise haklar ve özgürlükler ihlallerinin başladıǧı noktadır.
Foucault iktidar kavramı ūzerinde en fazla düşünmüş ve düşünce üretmiş bir filozoftur. Ona göre iktidar bir güç ilişkileri çokluǧudur aynı zamanda.
“Bu iktidar ilkesini bir kişiden çok, bedenlerin, yüzeylerin, bakışların hesaplı kitaplı bir daǧılımından; iç mekanizmaları, bireyi içine alan ilişkiyi üreten bir aygıttan almaktadır.” (Foucault, Michel, 2006, ‘Hapishanenin Doğuşu’, Çev. M. Ali KILIÇBAY, İmge Yayınları, Ankara, s. 253)
Foucault, iktidarın bir makineler bütünü gibi çalıştıǧını, sürekli olarak hep uyanık olduǧunu, denetleyenleri bile denetlediǧini belirtir. İktidar aynı zamanda gözetleyenlerin bile gözetlenmesidir. İktidar, sūrekli olarak işleyen, sürekli olarak uyanık bir makinedir. Bu süreçte aslında bireylerin çok önemli bir rolü yoktur, asıl olan tıkır tıkır işleyen iktidar makinesidir.
Foucault, iktidarı kimin icra ettiǧinin bir önemi olmadıǧına vurgu yapar, bu makineyi herhangi bir kişi işletebilir. (age, s.254)
Bence iktidar elde edebileceǧi en yüksek güce sahip olduktan sonra bunu yitirmeye başlayan giderek yavaşlayan ve sonunda duran bir makinedir. Bir çamaşır makinesi gibidir; yıkama işlemi bittikten sonra çamaşırların suyunu çıkarmak için giderek hızlanır, adeta bir uçak hızına erişir ve sonra yavaşlar ve birden durur. Temposu en tepeden yavaş yavaş, bazen çok hızlı biçimde en aşaǧıya doǧru düşüştür. Bu şuna benzer: Bir kum saatini ters çevirelim, tamamen dolu olan kısım yukarıda kalsın. İşte iktidarın en güçlü olduǧu dönem, kum saatinin tamamen dolu olan yukarıdaki parçasıdır. Sonra güç erimeye ve kumlar aşaǧıya doǧru tane tane düşmeye başlar. İktidar güç yitirmektedir. Güç yitirdikçe, şiddetini arttırır. Şiddetini artırdıkça da kendi sonunu hızlandırır. Ve kaçınılmaz sürecin sonunda makine durur. İktidar tükenmiştir…
Erol Anar