Charles Bukowski: “Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.”

“Ekmek Arası” Charles Bukowski’nin otobiyografik ve en trajik kitabıdır bence. Kapitalizmin büyük bunalım döneminde (Great Depression 1929) geçen zor bir çocukluk. İşsiz baba, işsiz komşular, yoksulluk… Ve bunların yanında da fiziksel olarak zorluklar -yüzünde çıkan sivilciler- okulda izolasyon, en önemlisi baba baskısı. Annesinin de korumadığı çocuk Charles, hemen her gün nedensiz olarak banyoda babasından kayışla dayak yermiş. Bu yüzden babasından doğal olarak nefret etti hayatı boyunca.

Devamını okuyunuz...

Bize Dayatılanları Sevmek Zorunda Değiliz

Soru da şu: Bize bazı edebiyat eleştirmenleri ya da akademik çevrelerce dayatılan hatta kutsal bir ikonmuş gibi sunulan yazarları beğenmek zorunda mıyız? Onları büyük olarak görmek durumunda mıyız, yoksa kendi bireysel tercihimizi özgürce yapabilir miyiz? Yoksa bu “haddini bilmezlik” midir? Ben okurun bu konuda tercih hakkı olduğuna inanıyorum.

Devamını okuyunuz...

Charles Bukowski: “Ya Bir Kalıp Bulurdun Kendine, Ya da Açlıktan Ölürdün”

Herkes sisteme uyup içine girebileceği bir kalıp bulmak zorundaydı. Doktor, avukat, asker – ne olduğu mühim değildi. Kalıbını bulduktan sonra ileri doğru gitmeye çalışıyordun. Sussex de herhangi biri kadar çaresizdi. Ya bir kalıp bulurdun kendine, ya da açlıktan ölürdün.

Devamını okuyunuz...

İki Kişi Arasında Kalırsanız, Üçüncüyü Seçin!

Bazı insanlarla yolumuz kesişir bir süreliğine; bir gün, bir ay, bir yıllığına. Sanki hiç ayrılmayacakmışız gibi düşünürüz. Bu süre içinde o kişiyle yoğun bir paylaşım içine gireriz, ilişkimiz sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelir bize. Ama belli bir süre geçtiğinde, ilişki de otomatik olarak biter.

Devamını okuyunuz...

Yeraltı Edebiyatına Giriş (2): Tüketim Kapitalizminin Sıkıştırdıǧı Bireyin Soluk Alma Çabası

Klasik edebiyat düz yolda ilerlemiştir, ama Yeraltı Edebiyatı ara sokaklara, herkesin girmekten çekindiği karanlık sokaklara girer, oralarda ilerler korkusuzca. Diğer yandan da postmodernizmin sanatın üzerindeki

Devamını okuyunuz...

“Aklı Uçkurunda Bir Filozof: Charles Bukowski”

Bukowski, kendi yazın tarzında, yeraltı edebiyatı içerisinde önemli bir yazardır. Kendi türünde bir çığır açmış ve en çok kopyalanan yazarlardan birisi olmuştur. Her insan elbette kendisini anlattığından farklıdır, başkasının gözünde. İnsanlar kendi eksik, yanlış ve hatalarını anlatmaktan kaçınırlar. Bazen göremezler bunları da üstelik. Ama başka bir insan, sizdeki tüm şeyleri dikkatli bir bakış ve sorgulama ile ortaya çıkarabilir. Pam’ın bu gözlemlerinin tümü doğru olmayabilir, sonuçta subjektiftir. Ama yine de doğrusuyla yanlışıyla Bukowski’yi başka bir insanın gözünden okumak istiyorsanız, kitabı tavsiye ederim.

Devamını okuyunuz...

Sanat Nedir?

Sanatın nasıl tanımlanabileceği yūzyıllardır tartışıldı, hâlâ da tartışılıyor. Sanat kapsamı içine giren ūrūnlerin kapsamı tarihsel olarak genişliyor. Bu da sanatın devrimci bir eylem, bir manifesto olduǧu yönūndeki görūşleri gūçlendiriyor. Sanat, içinde bulunduğu çağa, onun değerlerine, tabularına, kurallarına ve sınırlamalarına meydan okudukça gelişti. Bir pisuvarı imzalayarak sergiye gönderen ve reddedilen, kutsal Mona Lisa’ya bıyık çizerek meydan okuyan, tabuları yıkan ve başarı kazanan Marcel Duchamp’ten, yaşarken yalnızca bir tablosunu satabilen būtūn zamanların en būyūk ressamlarından Van Gogh’a devrimci sanatsal eylem tarihsel olarak haklılıǧını kanıtlamıştır.

Devamını okuyunuz...

İki Kişi Arasında Kalırsanız Üçüncüyü Seçin

Araya ayrılık girerse, bıraktığın kişiyi asla bulamazsın.  Çünkü insanlar her saniye değişir. Bu hayatın diyalektiğidir. Ne giden kişi aynıdır, artık ne de dönen. Giden de, kalan da, ikisi de yabancılaşmıştır. Yollar, insanı birbirine yabancılaştırır. Bu yabancılaşmayı aşabilen ilişkiler de vardır, aşamayıp tökezleyip tükenenler de. Birçok ilişki ise  tükenmiştir, ancak devam eder. İki insan birbirlerini sürükleyerek mutsuz bir biçimde ilişkilerini taşırlar ileriye doğru.

Devamını okuyunuz...

erol anar
error: Content is protected !!