“Müzik, deniz, martılar, bir de rakı sanırım. Bunlar ona yetiyor, fazlasında gözü yok. Böyle insanlar çok değildir. Bunu ancak hayata küsen insanlar yapar, büyük acılar yaşayan bazı insanlar; bir de arayıp da hiçbir şey bulamayanlar. Ben de onlardan birisiyim, hayatım boyunca bir anlam aradım, ta ki hiçbir şey bulamayacağımı fark edene dek. Onlar para, iktidar, kariyer değil; hayatın anlamını aramışlardır. Hayatın bir anlamı olmadığını anladıklarında ise, kendi iç dünyalarına çekilirler. Onları artık dünyanın parası, iktidarı, kariyeri, maddi güzellikleri tatmin etmez. Hiçbir şey tatmin etmez aslında.” dedim.
Tag: alanya
Akdeniz Anıları (20)
“Bana Ahmet Kaptan derler. Eskiden bir küçük balıkçı teknem vardı. Oradan kaldı bu lakap. Sonra yaşlanınca tekneyi satıp burayı aldım, yıllar oldu. İşte burada yaşayıp gidiyoruz. Bak sen roman yazıyormuşsun, bende ne romanlar, ne acılar yazılmamış. Ben de keşke senin gibi yazmayı bilseydim, çok romanlar çıkardı benden. Hem de hepsi yaşanmış gerçek hikâyelerden. Ne insanlar tanıdım.”
Akdeniz Anıları (19)
Ertesi gün hotelin plaja yakın tarafında bir açık hava barı olduğunu keşfettim. Havuz başındaki bar yerine buraya oturmaya başladım. Daha sakindi, diğer hotelde olduğu gibi. Bir garson vardı. 25 yaşlarında bıyıklı, kıvırcık saçlı ve yeşil gözlü bir gençti. Onunla biraz sohbet ettikten sora yazmaya başladım. Bana müziğin beni rahatsız edip etmeyeceğini sordu.
Akdeniz Anıları (18)
Ertesi gece yine terasta akşam yemeğindeydim. “Abi patronun sadece bu kadınla değil, hotel personelinden bazı kadınlarla ilişkisi de var.” dedi Garson Ali. Yine patronun gevrek
Akdeniz Anıları (17)
Hayat ne garipti, şu patron şu garsona beş kuruşluk değer vermezdi. Ama işin ilginci davranışları farklı olmasına karşın, garson da için için patrona beş kuruşluk değer vermiyordu. Ama patron patronluğunu, garson da garsonluğunu oynuyor ve yaşayıp gidiyorlardı. Herkes birbirinden nefret ediyordu aslında. Ama ilişkiler karşılıklı çıkar hesaplarıyla devam ediyordu.
Akdeniz Anıları (16)
Gökyüzü açıktı o gece, yıldızlı bir geceydi. Uzaklarda yıldızlar parlayıp sönüyordu. İşte insanlar da bizim için aynen böyleydi. İlişkilerimiz bir anlık yıldızların yanıp sönmesi gibiydi. Işık hızla sönüyor ve herkes yoluna gidiyordu, bir daha hayatının sonuna dek karşılaşmayacağın insanlar büyük olasılıkla. Senden bir parçayı da götürüyorlardı. Tanıdığımız herkeste bir parçamız kalıyordu.
Akdeniz Anıları (15)
“Sizinle farklı koşullarda, farklı zamanlarda, farklı yerlerde karşılaşmayı isterdim. Ama böyle oldu. Yine de sizinle tanıştığıma memnun oldum. Eğer bazı kitaplarınızın ismini verirseniz Almanya’ya gitmeden önce İstanbul’da, bakarım. Eylül’de görmek istemişti sizi, ama uyudu.” dedi.
Akdeniz Anıları (14)
“Yumurtalar, deterjanlar, margarinler falan onlarla uğraşıyorum. Para biriktirip yeni bir araba alıp Türkiye’ye gidiyoruz ziyarete. Akrabalara hava atıyoruz. Arabamın ne kadar az benzin, mazot vs… yaktığından, dizelliğinden falan söz ediyormuşum geceler boyu. Edebiyat, sanat, felsefe bunların yerini para, yumurta, benzin hesabı almış düşünsene. Sonra bakarsın Akdeniz’den bir yazlık, kim bilir. Böyle bir hayat.”
Akdeniz Anıları (13)
Neyse sonunda Aspendos’a ulaştık. Rehberimiz eşliğinde geziyorduk antik kenti. Antik bir kent olan Aspendos, M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş. Buradaki ünlü tiyatro ise, M.S. 2. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiş Kılavuzumuz bu bilgileri bize geçiyor gezerken. Etkileyici bir tarihsel alan. Özellikle buradaki açık hava tiyatrosu çok büyük ve etkileyici sağlam bir yapı olarak günümüze kadar gelmiş.
Akdeniz Anıları (12)
Tam Türk filminin içine düşmüştüm, istemeden de olsa. Gerçekten hayatın içinde filmlerden çok daha abartılı sahneler yaşanıyordu, ama çoğu zaman bunlar dikkatimizden kaçıyordu. Akşama yine balkonda oturdum yalnız başıma, bir bira açtım kendime, sigara da yaktım, sonra Demet’i aradım.