Şimdi hâlâ Havza istasyonunda yürüyen bir çocuğum ben, aynı zamanda da çok uzaklardayım
Geçenlerde burada yayınladığım “Aşağı Mahalle” adlı henüz yayınlamadığım kitabımdan “Demiryolu Çocukları” başlıklı öykümü Instagram’da da İngilizce, Portekizce ve Türkçe olarak yayınlamıştım. Bir Norveçli okurum bana yazarak, kendisinin de demiryolu olan bir kasabada büyüdüğünü ve yazıyı okuyunca kendi çocukluğunu hatırladığını anlattı.
Bir Brezilyalı okurum ise orada anlattığım köpeğimiz Ceylan’dan etkilendiğini ve Ceylan’ın hâlâ beni takip ettiğini yazmış. O da kendi çocukluğundaki köpeklerini hatırlamış.
Havza neresi, Norveç neresi, Brezilya neresi? Yani Havza demiryolunda yürürken, o yolun Norveç’in bir ucundaki uzak bir kasabaya ve Brezilya’daki küçük bir yerleşim yerine ve başka yerlere uzandığını bilmiyordum.
Meğerse çocukluğumun Havza demiryolu sınırsız imiş ve uzak ülkelere uzanıyormuş.
Bir insanın düşlerine dokunduğunuz zaman, o noktada artık demiryolu ya da herhangi bir yol evrenselleşiyor ve onun nerede olduğunun bir önemi kalmıyor, çünkü o yol her yere uzanıyor.
Hep bir çocuk olarak yaşasaydım, belki dogduğum yerde kalmaya razı olurdum. Çünkü hiçbir yetişkinin düşleri bir çocuğunun düşlerinin yanına bile yaklaşamaz. Çünkü biz büyüdükçe, sistem, devlet, çevremiz bizi düşlerimizden uzaklaştırır ve sırtımıza sorumluluklar yükler. Böylece düşlerden uzak, anlamsız, tutsak bir yaşam süreriz. Oysa bir çocuk özgürdür ruhunda, tutsak edilemez. Düşleriyle firar edebilir her yerden bir çocuk.
Çocukluğuma giden bir trene binmiştim, birden uzak istasyonlarda uyandım. Öyle bir tren ki bu, bir düş treni sanki. Her vagonu ayrı bir yöne gidiyor sanki bu trenin. Çünkü çocuk düşlerimiz öyle sınırsız ki bir kasabaya, bir şehre, bir ülkeye, bir kıtaya, hatta dünyaya bile sığmıyor. O yüzden aynı anda birçok yere yolculuk yapabiliyoruz düşlerimizde. Çünkü yıllar önce öğrenmiştim, varacağımız istasyonlar yalnızca geçicidir. Hiçbir tren son istasyona ulaşamaz. Son istasyon yoktur çünkü. Ulaşacağımız hiçbir yer yok.
Uyandığımda hangi istasyonda olduğumun farkında bile değildim; ama ne fark ederdi ki? Herhangi bir yerde olabilirdim. Belki de hiçbir yerde değildim.
Bazı insanlar vardır hayatları boyunca düşleriyle yolculuk yaparlar ve onların trenleri hep hareket halindedir. Yalnızca kısa bir süre dururlar uzak ve gizemli istasyonlarda. Sonra yine bir bilinmeze doğru yola çıkarlar; aynı anda birçok trenleri vardır onların yüreklerinde dört bir yana yolculuk yapan. Hep o insanlardan birisi olmak istedim.
Bir çocukken hep çok uzaklara gitmek istedim doğduğum kasabada kalmayacağımı biliyordum, ama nereye gideceğimi ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Bunun hakkında en küçük bir fikrim yoktu, önemi de yoktu zaten. Uzaklara gideceğimi biliyordum. Sanki bu bir zorunluluktu. Ve çok uzun süren bir güçlü bir rüzgâr çıktı ve beni çok uzaklara savurdu.
Şimdi ama hâlâ Havza istasyonunda yürüyen bir çocuğum ben, aynı zamanda da çok uzaklardayım. O istasyonda sonsuza dek yürüyeceğim;, oradan başka düşsel masalsı ülkelere ulaşarak, hep yeni yerler keşfederek.
Erol Anar