O zamanlar Fuatlar bir birahane işletiyorlardı. Fuat’nın babası Ahmet amca, Kürt Mithat’ın ağabeyi Hacı Nihat ile ortak, adı eskiden “Baba Huzur” olan birahaneyi satın almışlardı.
Fuat, liseye gidiyor, dersten sonra da birahanede çalışıyordu. Çalışırken de fırsat buldukça vuruyordu malın gözüne, yani içiyordu.
Bir pazar günü Fuat yine birahanede çalışıyor. Derken bir müşteri içeriye giriyor ve orada barın hemen arkasındaki balıkları görüyor:
“Yeğenim bu balıkların türü nedir?”
“Sazan, tatlısu balığı. Tazeler, daha bugün çıktılar ırmaktan.”
“Sen oradan bana bir porsiyon balık ızgara yap, yarım şişe de rakı getir.”
“Tamam oldu. Buyurun şöyle oturun”
Adam, kamyon şoförü olduğunu söyler, kamyonunu aşağıda bir yere park etmiş ve karnını doyurmak üzere gezerken buraya gelmiştir. Kamyonuna yük almak amacıyla birkaç gün Havza’da kalacağını söyler. Hem bir şeyler yemek, hem de iki kadeh rakı içmek istemektedir.
Fuat adamın masasına servis yapmaya başlar. Ekmek ve rakıyı masaya götürür. Adam yavaş yavaş içmeye başlar. O sırada birahanede müşteri çoktur ve bu nedenle balık biraz gecikir. Adam iyice sinirlenmiştir, birkaç kez siparişini hatırlatır. Açlık başına vurmuştur.
Fuat’ı çağırır yeniden:
“Gel lan buraya piç!”
Adamın bu sözleri üzerine Fuat şok olmuştur. Barın arkasından öfkeyle çıkar ve adamın yanına gider:
“Ne dedin sen? Ben de senin aynen. Piç de sensin!”
Adam eliyle ekmek tabağını ittirerek,
“Ne bu ekmek ulan, bana bayat ekmeği vermişsin.” der.
“Bugün Pazar lan, burada fırınlar kapalı. O yüzden sana dünkü ekmeği getirdim. Hem sen kimin mekânında kime küfür ediyorsun?”
Adam, Fuat’ı tepeden tırnaga küçümseyici bir bakışla süzer. Fuat o zamanlar on beş-on altı yaşlarında olsa gerek. Boyu da biraz kısaydı. Yani olduğundan daha çocuk gösteriyordu.
“Sen garson değil misin ulan burada?”
“Değilim ulan, ben bu mekânın sahibiyim.”
Tam bu sırada Fuatların ortağı Hacı Nihat kapıdan girer, Fuat onu adamın oturduğu masaya çağırır:
“Nihat ağabey, ben buranın ortağı değil miyim?”
Hacı Nihat bir yandan ne olduğunu anlamaya çalışırken,
“Evet, kendisi ortağımdır.” der.
Daha sonra ortalık biraz yatışır. Fuat, Hacı’ya neler olduğunu anlatır. O da, “Bırak uyma adama, içip birazdan s.ktir olup gider.” der.
“Hacı ağabey, bana küfür etti, bunun hesabını kesip gönderelim.”
“Adam daha içkisini bitirmemiş, bırak içsin.”
Bunun üzerine Fuat tekrar barın arkasına geçer, içmeye başlar. Bir yandan da adamı süzmektedir. Adamın kendisine küfür etmesi içine oturmuştur. Gerçi kendisi adama yanıt vermiş altta kalmamıştır, ama yine de bu olaya canı sıkılmıştır.
Adam ise hayatının hatasını yapmıştır, Fuat’a uymaması gerektiğini sonradan iyi öğrenecektir. Adam, balığını bayat ekmekle yiyerek rakısını içmektedir. Başka şeyler düşünmektedir, muhtemelen Fuat ile yaşadığı tartışmayı çoktan unutmuştur. Fuat ise tam tersine, adama bakarak içmeyi sürdürmektedir.
Bu süre içerisinde fitil gibi olmuş, iyice bilenmiş ve intikam ateşiyle yanmaktadır. “İntikam soğuk yenen bir yemektir.”derler. Ama Fuat, bu yemeği sıcak yemeyi tercih eder.
Aradan geçen birkaç saat içinde hava kararmış, yavaş yavaş akşam olmaktadır. Kamyon şoförü nihayet hesabı istemiş, gitmeye hazırlanmaktadır. Balığını yemiş, iki kadeh rakısını içmiştir; Bülbül Palas Oteli’ne giderek dinlenmek istemektedir.
Fuat, uzun süredir bu anı beklemektedir. Hemen büyük ekmek bıçağını montunun iç cebine koyar ve adamdan önce aşağıya inerek, onun dışarıya çıkmasını bekler. Bir süre sonra adam merdivenlerden iner ve tam kapıdan çıkarken Fuat adamın arkasına bıçağı dayar ve,
“Hiç sesini çıkarma, s.ker bıçaklarım. Şuradan aşağıya iniyoruz.” der.
Adam korkmuştur, ses çıkarmaz ve ona itaat eder. Fuat, adamı tenha olan ara sokağa indirir. Hava kararmıştır, sokakta onlardan başka kimse yoktur. Fuat bir eliyle adamın yakasını tutar, diğer eliyle de büyük ekmek bıçağını adamın boğazına dayar:
“Konuş ulan şimdi. Sen kime piç dedin?”
“Yeğenim, bak ben…”
“Ne yeğeni ulan! Ben senin yeğenin degilim.”
Adam iyice yelkenleri indirmiştir:
“Kardeşim kusura bakma. Bir dakika anlatayım izin ver.”
“Neyi anlatacaksın? Doğrayayım mı seni şimdi burada lan?”
“Vallahi yemin ederim, karnım acıkmıştı. Balık gecikince sinirlendim, yoldan geldim yorgunum kardeşim. Ağzımdan kaçtı.”
Fuat, bıçağı adamın derisine hafifçe değdirir ve şöyle der: “Bir daha tanımadığın insanlara böyle hitap etme. S.ktir git şimdi, piç!”
“Ȍzür dilerim yeğenim, beni bırak.”
Fuat adamın yalvarması üzerine biraz sakinleşir, bıçağı adamın boğazından çeker ve eliyle git anlamında işaret yapar. Adam bunun üzerine koşarcasına uzaklaşır. Çok korkmuştur.
Bu olayın ertesi günü birahanenin balkonunda oturmuştuk: Fuat, ben ve bazı arkadaşlar vardık sanıyorum. Fuat bize bu olayı detaylı olarak birkaç kez anlatmıştı. Bir süre sonra birden aşağıya baktı ve,
“İşte bakın şu adam o kamyon şoförü, bu tarafa doğru geliyor.” dedi.
Hepimiz merakla aşağıya Fuat’ın gösterdiği yere baktık. Orta boylu, esmer ve bıyıklı bir adam birahanenin önündeki caddeden yürüyordu. Adam, tam balkonun altından geçerken hep birden adamın üzerine tükürmeye başladık. Tabi biz de çocuktuk o zamanlar. Arkadaşımıza küfür ettiği, yanlış yaptığı için biz de tükürmüştük adama. Adam, başını yukarıya kaldırdı ve Fuat’ı tanıdı. İki elini yakasına koyarak silkeledi ve,
“İllallah kardeşim, illallah senin elinden ya!” dedikten sonra yürüyüp uzaklaştı.
Erol Anar
“Aşağı Mahalle Öyküleri” başlıklı henüz yayınlanmayan kitabımdan…
Copyright © 2019 erol anar. Bütün hakları saklıdır.