Nevrotik İdeoloji ve Birey

Nevrotik İdeoloji ve Birey

En önemli yanılsama şudur bence:
İdeolojinin insana değil de, insanın ideolojiye hizmet etmesi…

Yarına ilişkin elbette bir takım görüşler, düşünceler ileri sürülebilir kuşkusuz. Ama bunlar bir düşünce olmaktan öteye gitmez. Yarını asıl yarın yaşacaklar tasarlayacaklardır, yaşayarak. Determinizmden kaçınmak gerekir bu noktada: Ekonomik ve tarihsel determinizmden.

“Kendine özgü bir dünya görüşü geliştiren nevrotik kişi, olayları diğer insanlar gibi değerlendiremez. Görüşlerine uymayan olayları görmezlikten gelir ya da olayların yalnız kendi görüşlerine uyan bölümlerini algılar.” [1]

Nevrotik ideoloji diyorum buna ben de. Çoğu insanın özellikle tarihe bakışta görmezlikten geldiği çok gerçeklik, hakikat var. Görüşlerine uymayan gerçeklere gözlerini kapıyor böylesi kişilik; bir yüzleşmeden, hesaplaşmadan kaçınıyor. Kendisinin idolleştirdiği liderlere, ideologlara yönelik eleştirilere tahammül edemiyor, agresifleşiyor. Bunun nedeni de hayatını verdiği bir ideolojinin haksız çıkmamasına yönelik inancı oluyor.

En önemli yanılsama şudur bence: İdeolojinin insana değil de, insanın ideolojiye hizmet etmesi… Bu da kaçınılmaz olarak ideolojinin bir din, inanç gibi kutsanmasını ve sorgulanmamasını beraberinde getiriyor.

“O ideolojiler ise yeryüzü cennetini inşa etmekle övünüyor -kayıp cennet; kitlelerin, yitik kitlelerin mezarı üzerinde kavuşacağımız cennet.” diyor Caraco.[2]

Bilim ile ideolojinin iç içe geçebileceğini düşünemem. Hiçbir ideoloji bilimi içine alacak kadar büyük değildir. O anlamda ‘bilimsel sosyalizm’ diye bir şey de olamaz. Buna daha önce değinmiştim. Burada bu noktada, yarını önceden bilemeyiz. Yani bir ideoloji yarını bugünden tasarlayarak, determinist bir şekilde her şeyi tarihselcilikle şekillendireceğini düşünüyorsa o bir ideoloji değil, bir dindir artık. Çünkü tıpkı din gibi kaçınılmaz bir determinizmle yarın ne olacağını detaylarıyla bugünden ve kendi bakış açısından söylemektedir.

Hiçbir ideoloji bir cennet yaratamaz.

(Bu konuda başka bir yazım: https://erolanar.org/2019/01/24/kavramlar-olgular-ideolojiler-neye-ve-kime-gore/)

Yarına ilişkin elbette bir takım görüşler, düşünceler ileri sürülebilir kuşkusuz. Ama bunlar bir düşünce olmaktan öteye gitmez. Yarını asıl yarın yaşacaklar tasarlayacaklardır, yaşayarak. Determinizmden kaçınmak gerekir bu noktada: Ekonomik ve tarihsel determinizmden.

Öncelikle şu noktadan başlamak gerekiyor: Hiçbir ideoloji bir cennet yaratamaz. En özgür toplumun bile kendine ve konjonktürüne uygun sorunları olacaktır. Ama çözümleriyle birlikte. O zaman cennet aramayı bırakıp, sorunları en aza indirgeyecek özgür bir toplumu hedeflerken, onu asıl şekillendirecek öğenin de yine gelecekte olduğunu görmek gerekiyor.

Kabat-Zinn her birimizin bir bedenden ve zihinlerimizden geçen düşüncelerden fazlası olduğumuzu söyler.

“Kişinin düşünceleri kendisi değildir.” der. [3]

Bundan yola çıkarak kişinin ideolojisi kendisi değildir diyebilir miyiz? Aslında öyledir, ama bazı insanlar için böyle değildir. Çünkü ideolojisi bu insanların bütün yaşamlarını belirlemektedir aslında. Ona bir din gibi inanmaktadır ve bütün çevresi kendisine benzeyen insanlarla doludur.

İdeoloji nasıl bir din gibi ele alınıp kutsanıyorsa, din de aynı şekilde bir ideolojiye dönüştürülebiliyor. Örneğin siyasal radikal İslâm ya da Ortodoks Yahudilik ve yine fanatik Hristiyanlık  gibi.

Yirmili yaşlarda bir düşünceye inanıyorsun. Ve seksen yaşına, ya da ölene o kadar o düşüncenin peşinden gidiyorsun. Kendine bir kez olsun o düşüncenin, ideolojinin, inancın doğru olup olmadığını sormadan, sorgulamadan, yaşıyor ve ölüyorsun. O düşünce “doğru” olsaydı bile bu 60 yıl önceydi, bugün belki de geçerliliğini çoktan yitirdi. Zamanı buzdolabında donduramayız.

Kişi ideolojinin basit bir vidasına dönüşmüştür bu noktada. Bu tür insanlar için ideolojinin kişinin düşüncelerini teslim aldığını söyleyebiliriz..

Elbette insanın dünyaya bir bakışı ya da ideolojisi vardır, olabilir. Ama birey ideoloji ile kurduğu ilişkide, kendisini ideolojiye hizmet eden bir köle durumuna dönüştürürse, o noktada gerçeklikle de bağları kopar. Artık sorgulamaz, inanır. Yani inanmak ister. Bir ideoloji dindarı olmuştur.

Bu yüzden yüz elli-iki yüz yıldır adeta donmuş ideolojiler vardır. Bunlar dinamizmlerini ve yaratıcı düşüncelerini çoktan yitirmişlerdir. Çünkü bir ideolojiden çok bir dine dönüşmüşlerdir neredeyse.

İdeolojik peygamberler de yaratmıştır bu doğrultuda insan. Bilimsel olduğunu iddia eden ama liderlerini teorisyenlerini bir peygamber, bir aziz katına çıkaran ideolojiler…

“Biliyorum, olağan dışı gözleri vardı onun,
Gücünü, hiçbir düzenden almayan gözleri,
Koymazdı gördüğü insanları,
Diğerleri gibi, tanrı ya da böcek katına.” [4]

İdeolojilerin sonu olduğunu iddia etmiyorum Daniel Bell ya da postmodern tezler gibi. İdeolojiler hâlâ geçerlidir, erozyona uğrasalar da kendileri açısından.  (Bu konudaki bir yazıma bakabilirsiniz arzu ederseniz: https://erolanar.org/2018/06/15/gelecegin-toplumu-6-post-endustriyel-toplumda-ideolojiler-olecek-mi/)

Ama ideolojilerin büyük erozyona uğradığı bir gerçek. Özellikle de kapitalizmin. Kapitalizm değişiyor, bir yandan da krizlerle boğuşuyor. Ama geldiği noktada her geçen daha da adaletsizliği büyüten bir ideoloji olarak kendini ortaya koyuyor. Marksizm de büyük aşınmaya ve değer kaybına uğradı geldiğimiz noktada. Anarşizmin bir ideoloji olup olmadığı bile tartışılıyor. Çünkü diğer ideolojiler gibi, determinist bir şekilde yarına ilişkin açıklamalar getirmiyor. Ama bir teori olarak son yıllarda ilgi görse de, onu da 19. yüzyıldan çıkarıp güncelleyerek günümüze getirmek gerekiyor.

İnsan ister bir ideolojiye, isterse bir teoriye, dünya görüşüne sahip olursa olsun, onu kutsamamalı, bir dine dönüştürmemeli ve sürekli sorgulamalı. İdeolojiye hizmet eden bir insan olmak yerine, onun altında ezilmeyen bir kişiliğe sahip olmalı. Yoksa giderek nevrotik bir ideolojinin egemenliği altında sıradan bir kişiye dönüşecek ve nevrotik bir kişiliğe de sahip olacaktır.

Nevrotik ideolojiler bireyi ezer, ona değer vermezler. Genelin içinde onu eritir, tektipleştirirler. Ya da kapitalizmin yaptığı gibi onun özgün değerlerini yok ederek bir robota dönüştürürler. Kapitalizm bireyin özgün ruhunu yok etmiş ve onu hastalıklı, nevrotik bir kişiliğe dönüştürmüştür.

Eğer bir ideoloji, insanı yaşamaktan çok ölmeye şartlandırıyorsa o ideoloji hastalıklı, nevrotiktir. Hiçbir ideoloji uğrunda ölmeye değmez. İnsanın onuru, eşitliği ve özgürlüğü bütün ideolojilerin üzerindedir.

Erol Anar


[1] Engin Geçtan: Insan Olmak, sayfa 121. https://www.idefix.com/Kitap/Insan-Olmak/Egitim-Basvuru/Psikoloji-Bilimi/urunno=0000000129350

[2] Albert Caraco: Kaos’un Kutsal Kitabı, Sayfa 51. https://www.idefix.com/Kitap/Kaosun-Kutsal-Kitabi/Edebiyat/Denemeyazin/urunno=0000000680630

[3] Psikoloji Kitabı, Alfa Yayınları, Kolektif, sayfa 210. https://www.idefix.com/Kitap/Psikoloji-Kitabi-Clt/Egitim-Basvuru/Psikoloji-Bilimi/urunno=0000000410846

[4] Thom Gunn, Aktaran: Terry Eagleton: İdeoloji, Ayrıntı Yayınları, sayfa 9-10. https://www.idefix.com/Kitap/Ideoloji/Felsefe/Felsefe-Bilimi/urunno=0000000065454

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!