Bu nedenle insanları kendi inandıklarıma, gerçeklerime ikna etmekten vazgeçeli çok zaman oldu. Ben yalnızca kendi fikrimi ortaya koyuyorum, insanlar neye inanırlarsa inansınlar, kendimi yıpratmıyorum. Etkilenen zaten etkilenir. Dolayısıyla sadece kendi fikirlerimi ifade etmekten sorumluyum, insanların neye inandıklarından değil.
Tarih konusundaki manipülasyon ve çarpıtmalara yönelik kısa bir paylaşımıma bir okur şöyle bir yorum yazmıştı:
“Her türlü bilgiye erişimin hayli kolay olduğu günümüzde, olayların nasıl çarpıtılarak yazıldığını gördüğümüz halde, nedense bazıları 80 – 100 yıl önce yazılmış resmi tarihe inanmakta direnip, farklı bakış açılarını, kaynakları, tanıklıkları okumamakta direniyor…”
Eskiden kolaydı, internet yoktu ve bilgiye ulaşmak zordu. Bilgiye ulaşmanın yolu başta kitap olmak üzere, dergi ve gazeteler idi. Birçok kitap çevrilmemişti, bilinmiyordu. O zamanlar birçok şeyden haberi yoktu insanların. Düşünce ve kültür dünyasını elinde tutanlar ve devlet, kendi dünya görüşlerine aykırı kitapların çevrilmesini de istemiyorlardı.
Ama internet ile birlikte bilgi tekelleri zayıfladı, özgür bilgi tüm çıplaklığıyla herkese açık hale geldi. Araştırmak ve gerçekleri öğrenmek isteyenler, bu bilgilere çok çeşitli kaynaklardan yararlanarak ulaşabilirler. Hele de yabancı dil biliyorlarsa bu daha kolay.
Ama şu soruyu sormak gerekir bu noktada? İnsanlar gerçekten gerçeklere ulaşmak istiyorlar mı, böyle bir sorunları var mı?
Çevremizdeki insanlara şöyle bir bakalım, herkes her konuda kararını vermiş, düşüncesini , dünya görüşünü, ideolojisini katı bir şekilde oluşturmuş, kemikleştirmiş ve ondan dünya yıkılsa vazgeçmeyecek. Birçok insan konuyu bir taraftarlık gibi ele almıştır. Ayrıca çoğu insan içinde bulunduğu mahallenin sınırlarını geçmemeye çalışır.
Daha önce bir yazımda değinmiştim: İnsanlar Gerçeklere değil, İnanmak İstediklerine İnanırlar. (Yazıya buradan ulaşabilirsiniz.) Orada Bandwagon effect’ten (geri tepme etkisi) söz etmiştim. İnsanlar kendilerine düşüncelerinin yanlışlığı yüzde yüz kanıtlansa bile, onlardan vazgeçmedikleri, gibi daha da sıkı sarıldıkları gözlenmiş, kanıtlanmış.
Bu noktada Bernard Shaw’ın bir sözü aklıma geliyor: “Nasılsa inanmak istediklerine inanacaklar. O yüzden kendin ol!”
En iyisi de insanın kendisi olmaya çalışmasıdır. Hiçbir ideolojinin, inancın demir parmaklıkları ardında kalmadan kendisini değiştirebilme gücünde yatar bu gerçeklik. Özgür düşünebilen insan, yalnızca bilimsel gerçekliği ölçü alır. Kaldı ki o da değişmektedir her gün. O zaman gerçek değişkendir. Bu nedenle katı bir ideolojiye, dine, inanca sahip olan insanın hayatın diyalektiğindeki gerçekliğin değişimine uyum sağlaması imkânsızdır. Belki de bu nedenle insanlar, kendilerine gerçek olmayan bir düşün dünyası inşa eder ve onu bir santim bile geliştirmeden hayatları boyunca yaşayıp giderler, tabi burada bir de içinde yaşadıkları çevrenin etkisi de vardır.
İnsanların düşüncelerini değiştirmek çok zordur bu nedenle. Benim kendi açımdan yapabileceğim, kendi düşüncelerimi düzenlemek, gerektiğinde değiştirmek ve geliştirmektir. Düşüncelerimi yazı, kitap olarak ortaya koyduğumda zaten bu düşüncelerden etkilenebilecek az da olsa bir kesim olduğuna inanıyorum. Ama çoğu insan düşüncelerini değiştirmeyecektir, hangi kanıtla karşılaşırlarsa karşılaşsın.
***
Diyelim ki bir zaman makinesi yapsanız ve insanları tarihsel olgu ve olayların yaşandığı tarihlere bizzat götürseniz, yine de kendi inanmak istediklerine inanacaklardır, gördüklerine ve gerçeklere değil. Kendi gözleriyle gördükleri gerçeği çarpıtacak, yine bahaneler, nedenler bulacaklardır kendilerince. “Ama şu nedenle böyle oldu”, “Ama şundan dolayı öyle davrandı, dış etkenler vesaire” birçok manipülatif yola sapacaklardır. Bu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. (Dunning-Kruger etkisi, Geri Tepme Etkisi…)
Bu nedenle insanları kendi inandıklarıma, gerçeklerime ikna etmekten vazgeçeli çok zaman oldu. Ben yalnızca kendi fikrimi ortaya koyuyorum, insanlar neye inanırlarsa inansınlar, kendimi yıpratmıyorum. Etkilenen zaten etkilenir. Dolayısıyla sadece kendi fikirlerimi ifade etmekten sorumluyum, insanların neye inandıklarından değil.
Peki kendi düşüncelerimin “doğru” olduklarını nereden bileceğim? Böyle bir şeyden emin olabilir miyim? Elbette kimse kendi düşüncelerinin tümüyle yüzde yüz doğru olduğunu iddia edemez. Ben de iddia etmiyorum. Ana yörüngem aynı olmakla birlikte, düşüncelerimi değiştirebiliyorum. Ana yörüngem, ezilenlerden, haksızlığa, adaletsizliğe uğramışlardan, sömürülenlerden yana olan, bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, eşitlikçi bir toplum yaratma mücadelesidir. Hiçbir düşüncem değişmez değil, eğer okuyarak, araştırarak, sorgulayarak ikna olursam düşüncemi değiştirmekte tereddüt etmem. Benim için ölçü bilim ve doğal yasalardır. Tarih ise karmaşıktır, bu yüzden tarihi konularda düşünce sahibi olabilmek için çok çeşitli okumak gerekir. Ben de öyle yapıyorum. Özellikle de resmi ideolojiler dışında bağımsız tarihçilerin kitaplarını okuyorum. Aynı dönemi anlatan farklı yazarların yapıtlarını, aynı anda paralel olarak okuyorum. Böylece o dönem hakkında aşağı yukarı bir düşünceye sahip olabiliyorum.
Burada çoğu zaman tersine bir durum söz konusudur. İnsanlar okumadıkları, araştırmadıkları, sorgulamadıkları gibi bunları yapanları da sevmezler. Çünkü kafalarında soru işareti oluşmasından, kendi kurdukları sanal dünyanın yıkılmasından korkarlar.
Burada ölçü değişmez düşüncemin olmamasıdır. Bu nedenle hiçbir kutsal kişi ve kurumum da olmadığı için rahatım. Kimseyi korumak gibi derdim yok. Benim amacım gerçeğe ulaşmak, bu gerçek ne kadar ağır ve katı olursa olsun, beni ya da kimi ve neyi incitirse incitsin. Çünkü biliyorum ki, gerçeğe ulaşmadan yapacağınız her şey, atacağınız her adım boşa kürek çekmekten başka bir şey değildir.
Erol Anar
Sizinle hemfikir olmak gerçekten güzel bir duygu. Çevremde bir kaç kişiyi değiştirmeyi denedikçe daha çok savunmaya çekildikleri ne şahit oldum. Kolay kolay yıkamıyorlar tabularını. Artık İnternet işi ziyadesiyle kolaylaştırdı. Eğer araştıracak ve sorgulayacak kadar cesareti bulmuşsa b bir insan o zaman elbet bir yerde bir çizgide ve bir kafa yapısında denk geliriz. Elbet geliriz
Güzel bir yazı olmuş, elinize, kaleminize sağlık…