Devlete karşı olan insanların çoǧunluǧu bile, “Devletsiz olmaz, insanlık o aşamaya gelmedi.” diye düşünüyor. Devletsiz, otoritesiz bir yaşamdan söz ettiǧinizde “Güzel, ama realist bir düşünce deǧil, ütopik.” diyorlar, “Devletsiz nasıl olur?’ diye soruyorlar. Devletten şikayetçi olanlar bile, en fazla devlet aygıtını kendilerinin ele alması için çabalıyorlar. Yani yönetilen olmaktan çıkıp, yöneten olmak istiyorlar. Ne yöneten ne de yönetilenin olduǧu bir toplum için uǧraşmıyorlar. Sonuçta böyle bir düşleri varsa bile, bunu çok uzak ve belirsiz bir zamana erteliyorlar. İşte devletsiz olabileceǧini kafanızda biçimlendirebilirseniz, gerçek toplumsal hayatta da devletsiz olunabileceǧi yönünde ilk adımı atmış olursunuz. Devletsiz bir yaşam olabileceǧi ve insanların herhangi bir otoriteye gerek duymadan kendi kendilerini yönetebileceǧi düşüncesi önce kafada başlar. Hayal etmekle başlar, sonra gerçeǧe dönüşecektir. Hayallerinizi bile sınırlamayın.
Peki primitif komünal toplumda, devlet aygıtı olmadan insanlık nasıl binlerce yıl kendisini yönetmeyi ve hayatta kalmayı başarmış?
Devleti, devlet ile de sönümlendiremezsiniz. Devlet aygıtını ele geçirerek ve başka bir baskı mekanizması oluşturarak da onu yok edemez, sönümlendiremez, aksine güçlendirirsiniz. Devletsiz, otoritesiz bir yaşam hayal deǧildir ve bir gün insan kendi kendini, üzerinde hiçbir otorite ve hiyerarşi olmaksızın özgürce idare edecek bir noktaya erişecektir.
Ama nasıl diye sormadıǧımız ve özgür düşüncemize kilit vurmadıǧımız zaman, devletsiz, otoritesiz bir hayat olabileceǧi düşüncesi gerçeǧe dönüşmeye başlayacaktır. Bir düşünceyi gerçeǧe dönüştürmek için, önce o düşüncenin olabilirliǧi kabul edilmelidir. Gerçeǧe giden yoldaki ilk adım, özgür ve limitsiz düşünebilmektir.
Ütopyalarımız yoksa katı gerçeklerin altında eziliriz
“Hayal gücünü kaybeden toplum yarınsızdır.” [i]
Thomas More, ‘Ütopya’
Belki de gerçeklerden önce ütopyalara ihtiyacımız var, o yitirdiǧimiz ve eksikliǧinin farkında bile olmadıǧımız ütopyalarımıza… Yoksa katı gerçeklerin altında ezilmekten kurtulamaz ve belimizi bir an olsun doǧrultamayız.
Çünkü, ütopya hayata bir inanış ve ona bir meydan okuyuştur. Ütopya her şeye meydan okur, yasalara, sisteme, var olan tabulara, kurallara ve şimdiki zamanın sınırlayıcılıǧına.
Ütopya, gelecek zamana uzanmaktır, geleceǧi kucaklamak ve onu oluşturmaya başlamaktır. İşte bu nedenle, ütopya kuran büyük bilim insanları, sanatçılar, felsefeciler, kendi çaǧlarında yargılanmış, dışlanmış, bazen öldürülmüş, bazen ise hapse atılmışlardır. Çünkü yerleşik düzenler, sistemler, hiçbir zaman ütopyası olanları sevmez, ütopyası olanlara düşmandırlar.
‘Yaralı Bir Yüreǧin Güncesi’ başlıklı kitabımda ütopya ile ilgili şöyle yazmıştım:
“Bu coǧrafya ütopya yoksulluǧunun en üst boyutta yaşandıǧı bir yerdir. Tarihsel olarak ütopyaları acımasızca yok edilmiş, bastırılmış, yok edilmiş halklar, kültürler ve bireyler ütopyasız bir yaşamın monotonluǧuna mahkûm edilmişlerdir… Ütopya, gerçeǧin önboyutudur. Nesnel gerçekliǧi algılayamayan, içselleştiremeyen insanlar ütopya kuramaz.
Ütopyaların acımasızca yok edildiǧi ve ütopya kurmanın çoǧu yerde hâlâ suç olarak nitelendiǧi bir çaǧ bu. Sahte yanılsamalar dünyasının rolünün bile farkında olmayan figüranı ya da programlanmış robotu, bırakın ütopya kurmayı, yaşadıǧı gerçekliǧin bile farkında deǧil. Çaǧımız insanı bu nedenle, tam bir ütopya yoksuludur. Ütopyasız bir insanın deǧil insanlıǧa, kendisine bile faydası olamaz. O, çölde vahayı bile düşleyemeyen kişidir. Ütopya, yaşamın barutudur.” [ii]
Katı gerçekliǧe tahammül edebilmemizi saǧlayan tek şey sahip olduǧumuz ütopyalardır.
Belki de gerçeklere deǧil, önce yitirdiǧimiz ütopyalara ihtiyacımız var.
More’un dediǧi gibi, “Çiğnenip geçilir kralların çizdiği bütün sınırlar, krallar ölür, ütopyalar değil.”[iii]
Ütopyalarınız olmadan, gerçeklere de ulaşmazsınız. Ancak belki gerçeklere ulaştıǧınız yanılsamasını yaşarsınız.
Siz siz olun, ekmeksiz kalın ama asla ütopyasız kalmayın…
Erol Anar
[i] Thomas More: “Ütopya”, İş Bankası Kültür Yayınları, s. 143.
[ii] Erol Anar: “Yaralı Bir Yüreǧin Güncesi”, Aral Yayınları, 1996, Ankara, s. 109 – 110.
[iii] https://tr.wikiquote.org/wiki/Thomas_More