Burjuva sanat değerlerine bir başkaldırı: DADAİZM
Sanat, kutsal bir kavram değildir. O őzünde, fildişi kulelerin üzerinde sadece elit bir kesim için üretilen birşey de olmamalıdır. Ancak yüzyıllarca böyle görülmüştür.
- yüzyılda ise sanatın üzerindeki bu kutsal örtü kaldırılmıştır. Ȍzellikle Dadaizm, bunda etkili olmuştur. Dadaizm sanat tarihinin en değişik ve radikal akımlarından birisidir. Dada, Birinci Dünya Savaşı’nın korku dolu günlerinde, Avrupa’da doğmuş bir sanat akımı oldu. İçinde őzellikle Alman ve Fransız yazar, sanatçıların olduğu topluluk, Zürih’te toplandı.
DADA geleneksel estetikçiliğe bir isyandır
Dadaist sanatçılar, yapıtlarında geleneksel estetikçiliğe karşı tavır alıyor ve burjuva değerlerinin tiksinçliğini, pisliğini, iğrençliğini, berbatlığını, rezilliğini dile getiriyorlardı. Dadaist Manifesto’yu kaleme alan Tristan Tzara şőyle yazıyordu: “DADA; tüm hiyerarşiler ve uşaklarımızca bir değer olarak ortaya atılan her tür toplumsal eşitsizliğin ortadan kaldırılması:,…Özgürlük: DADA DADA DADA, kasılmış acıların uluması, çelişkilerin, aykırılıkların, kabalık ve tuhaflıkların, bağdaşmazlıkların sarmaşması: YAŞAM.”
Dadaizm, sanatı kullanarak onun kutsallığını yıkmak amacını taşıyordu. Dil ve biçemde yeni deneyler gerçekleştirdiler. Mona Lisa’ya bıyık çizecek cesarete sahip olmak ve bunu bir sanat yapıtı olarak sunmak, o zamanlar devrimci bir eylemdi. Bundan daha zorolan bu yapıtı, bir sanat yapıtı olarak kabul ettirmekti ki, Duchamp bunu zaman içinde başardı.
“Mama of Dada” olarak bilinen sanatçı Beatrice Wood’um bir çizimi, Duchamp aracılığıyla ilk Dadaist Sergi de yayınlandı. Marcel Duchamp, Beatrice Wood ve yazar Henri-Pierre Rochéile birlikte New York’ta “The Blind Man” dergisini kurar.
L.H.O.O.Q ya da bıyıklı Mona Lisa
Dadacıların en önemli yapıtlarından birisi Marcel Duchamp’in Mona Lisa’ya bıyık ve sakal çizdiği “L.H.O.O.Q” adlı yapıtıdır. L.H.O.O.Q ise, “kızın yakıcı kalçaları var/kalçaları sıcak” anlamına gelmektedir. Dadaizm sanata olduğu gibi, hayata ve topluma da sürekli bir başkaldırıştı. Bu yapıt, Dadaizmin uluslararası bir ikonuna dőnüşmüştür.
“L.H.O.O.Q yapıtının yaratılması, La Joconde (Fransızlar bu tabloyu bu şekilde isimlendirdiler, aksine Amerikalılar ve Almanlar, Mona Lisa diyoruz) algısını derinden dőnüştürdü. 1919 yılında Jocondisme kültü, Fransız burjuvazisinin seküler bir dini ve sanat patronlarının kendi őz imaji haline gelmişti. Duchamp’in müstehcen yorumu, burjuvaziye őnemli bir darbe oldu.” [1]
Onun düşüncesi, sanatçı tarafından yapılmamış fakat seçilmiş (ve bazen değiştirilmiş) bir nesne olarak “ready-made” fikrine dayanır. Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü objedir ready-made.
Bir süre önce basında da gündeme gelmişti: İngiliz Daily Telegraph gazetesi 500 önde gelen sanat insanına, “Sizce son 100 yılın en önemli, en etkili sanat yapıtı hangisidir?” diye sormuş, ankete katılanların yüzde 67’si Marcel Duchamp’in (1887-1968) ‘Çeşme’sini birinci seçmişti. [2]
Duchamp’in ‘Çeşme’si
1917’de, New York’ta sergilenen ‘Çeşme (Fountain)’, erkeklerin çiş yaptığı bir pisuvar. Duchamp, böylece “sanatçının bir nesneyi normal şartlarda bulunduğu yerden alıp, yeni bir adla yeni bir mekânda sergilemesiyle” dahi sanatın oluşabildiğini gösteriyordu. Her şey sanatın malzemesiydi. O, pisuvarı imzalayarak sergiye yolladığında, sergi organizatörlerince bu yapıt, “bir sanat yapıtı olmadığı” gerekçesiyle reddedilmişti.
Fountain (Çeşme)”, Peter Bürger gibi bazı sanat tarihçisi ve avant-garde teorisyenleri tarafından – yirminci yüzyıl sanatının büyük bir dönüm noktası olarak kabul edilir. [3]
“Tom Friedman’ın sıradan nesneleri birer sanat eserine dönüşmesinin altında “kavramsal sanat” fikri yatıyor. Peki kavramsal sanat nasıl ortaya çıktı? Ne olduysa 20. yüzyılın başlarında oldu. Marcel Duchamp (1887-1968) sanatın aslında eski yüzyıllarda yüceltildiği kadar önemli bir şey olmadığını düşünmeye başladı. Duchamp, resim ve heykel gibi geleneksel teknikler yerine düşünceye dayalı yeni bir anlayışı savundu. Peki ne yaptı? Seri üretimle elde edilmiş bisiklet tekeri ya da kar küreği gibi hazır nesnelere (ready-made) küçük eklemeler yaparak bu nesnelere farklı anlamlar yükledi.İzleyicilerin de kelime oyunlarıyla yeniden isimlendirdiği bu nesnelere başka bir bakış açısıyla bakmalarını bekledi.”[4]
Duchamp devrimci bir sanatçıdır, ideolojik olarak da bireyci anarşizmden etkilenmiştir. Ȍzellikle de anarşist düşünür Max Stirner’in düşüncelerinden. Sanat düşüncesi ile anarşizm arasında bir bağ kurulabilir. Sanat sürekli bir kaosu esas alır, bir metafor, bir dőnüşüm, devrimci etkileşimdir bu dőngü. Sanat yıkıcıdır, tıpkı anarşizm gibi, ama yıktığı şeyin yerine ne koyacağını çoğu zaman őnemsemez. Amaç yıkmaktır, ondan sonra yaratıcılık ve oluşturma süreci başlar ve devam eder. Sanat yapıtı olarak gőrülmeyen bir obje, dıştan küçük bir müdahaleyle (bazen yalnizca bir imza ile) bir sanat yapıtına dőnüşebilir. Sanatsal düşüncede bir sınır yoktur, o tabuları, normları yıkar geçer.
Statükonun sanat aracılığıyla yıkılışı
Duchamp bu anlamda statükoyu yıkar, eleştirme ile yetinmez “yüksek kültür ve sanat ürünleri”ne doğrudan saldırır. Onların üzerindeki kutsal dokunulmaz őrtüyü kaldırır. İşte Mona Lisa’ya çizilen bıyık ve sakal bőyle bir düşüncenin ürünüdür. Bu bıyık ve sakal, burjuva değerlerine büyük bir darbedir aynı zamanda.
Bir anekdot hatırlıyorum. Bir ressam tuvali baştan başa sarıya boyamış ve bu yapıtını daha sonra sergilemiş. Bir izleyici, “Bu sanat değil, bunu ben de yaparım.”deyince ressam şöyle yanıt vermiş “Evet, sen de yapabilirsin, ama ilk ben yaptım, işte sanat budur.” Hatırlanırsa, Kenan Evren de Picasso’nun bir resmine bakarak, bunu kendisinin de yapabileceğini söylemişti. Sanat, ‘bunu ben de yapabilirim” őlçütü ile değerlendirilemez. O sanat yapıtı bir tanedir ve őzgündür, ikincisi yoktur. Bu yüzden kalıcı olmuş ve sanat tarihine geçmiştir. Sen de yapabilirdin belki, ama o yaptı. Sen de yapabilirdin ama ilk o sanatçı bunu düşündü ve uyguladı. Bu durum, bazen sanat tarihinde bir devrime yol açar.
Sanat aykırı ve farklı düşünmektir çoğu zaman. Herhangi bir nesne, ona hiçbir şey eklenmeden, sadece üzerine atılan bir imza ile bir sanat yapıtı olabilir.
Ȍncü sanat her zaman çağından ileridedir
Brezilya’da Oscar Niemeyer Müzesi’nde, düzenlenen bir 20. yüzyıl pop-art sergisine gitmiştim. Pop-art denilince akla gelen ilk isimlerden birisi Andy Warhol’dur. O, Pop-art’ın őnde gelen sanatçısıdır; aslında hepimizin tanıdığı ve yapıtlarını sık sık medyada gördüğümüz bir sanatçıdır. O, Mona Lisa, Marilyn Monroe, Elvis Presley ve daha birçok ünlü yapıt ve kişinin fotoğraflarını serigrafi ile çoğaltan kişidir.
Gündelik hayatın içerisinde tüketilen şeyler onun için birer sanat malzemesi idi. Ulaşılmaz, kutsal sanatı, sıradanlaştıran maddelerdi bunlar: Coca Cola kutuları, deterjan kutuları, para vb gibi… O, idollere saldıran ve onları sıradan birer meta haline getiren bir sanatçıydı. Marilyn Monroe mu idoldü? Monroe’nun fotoğrafını serigrafi ile çoğaltarak “Alın işte size birçok Marilyn!” diyordu. Sanatta bir yapıtın tek, yani orijinal olması önemlidir çoğu zaman. Bunun için bazı sanat yapıtlari milyonlarca dolara satılmaktadır. Bu nedenle Warhol, idollerin fotoğraflarını çoğaltarak, bir anlamda onların birer idol olarak onların değerlerini düşürüyordu.
Andy Warhol birçok yönden Duchamp’den etkilenmiştir. Sadece etkilenmekle kalmamış, Warhol, Duchamp’in 30 eserine de sahip olmuştur. Warhol, Duchamp ile ilgili birçok film de yaptı. Ayrıca tıpkı Duchamp gibi Mona Lisa’yı yeniden yorumladı. [5]
Ȍncü sanat; her zaman çağından őndedir ve genellikle değeri yaşandıktan sonra anlaşılır. Sanat tarihi içerisinde, yaşandığı dőnemde “Bu sanat değil.” diye nitelenen birçok ürün, bugün sanat tarihi kitaplarında başkőşeleri işgal etmektedir. Sanat bu anlamda, bir düşünce parçalanması ve bir metafor patlamasıdır.
Duchamp, Dadaizm, Kübizm ve Sürrealizmle de ilişkilendiriliyor. Aynı zamanda pop-art ve kavramsal sanatın doğuşunda da őnemli bir sanatçı olarak nitelendiriliyor. Onun sanata olan ilgisi ailesinden gelir, ailesinde sanat ve őzellikle edebiyat, müzik ilgi alanlarıdır.
Mona Lisa’nın bıyığı ve sakalı, sanata yeni yaklaşımda bir devrimdir. Hiçbir şey insanın, hiçbir kişi insanların üzerinde değildir; idol yoktur, olmamalıdır.
Bu yüzyılda artık Mona Lisa bıyıklı ve keçi sakallıdır. “Post modern çağda” artık kutsal olan hiçbir şey kalmamıştır. Post modernizmin tek sevdiğim özelliği de budur.
Erol Anar
Referanslar
[1] “L.H.O.O.Q.—Internet-Related Derivative Works.”
[2] “Modern sanatın şaheseri bir pisuvar”, bbc.co.uk
[3] “An Overview of the Seventeen Known Versions of Fountain”, 2007. Retrieved2014-06-09.
[4] “Kavramsal Sanat’ın Babası: Marcel Duchamp”, dunyalidergi.com
[5] Abpreet Kaur and Jasjot Kaur: “Duchamp’s Influence on Modern Art”,
http://duchamp-class2.wikispaces.com/