Hep Göçebeyim Ben Hep Yersiz Yurtsuz

Hep Göçebeyim Ben Hep Yersiz Yurtsuz

Yersiz yurtsuz olanın zaten sığınağa ihtiyacı yoktur.

Eğer uzak bir yıldızdan gelip burada birleşmişse atomlarım, zaten ben hiçbir yere ait değilim ve doğuştan yersiz yurtsuzum demektir. Atomlarımın hangi yıldızlardan geldiğini bilmiyorum, neden burada bütünleştiğini de. Ama bu yersiz yurtsuzlukla mutluyum ben.

“Günümüz insanı, düşünmeden kaçıştadır. Düşünceden bu kaçış, düşüncesizliğin nedensel temelidir. Ama bu kaçışı insanın ne görmek ne de itiraf etmek istediği gerçeği, düşünceden kaçışın bir parçasıdır.” [i] böyle diyor Heidegger.

Günümüz insanı düşünmek yerine itaat etmenin, oynamanın daha akıllıca olduğunu düşünmektedir. Emek verip bir şey olmaktansa, sanki o şeyi olmuş gibi oynamayı tercih eder. Neden o kadar emek verecektir ki, öyle görünmek varken; öyle olmaya ne gerek var ki diye düşünür. Pragmatiktir bu yüzden alabildiğine. Karmaşık ve komplekslidir tepeden tırnağa. Kendisinin ne olduğunu bilememesine karşın, her şeyi ve herkesi küçümser bir yandan. Ama taptıkları da vardır diğer yanda.

Aşağılık ve üstünlük kompleksleri arasında gidip gelirken yetersizliğinin duvarına çarpması da kaçınılmazdır. İşte o noktada dış dünyaya karşı daha da saldırganlaşacaktır.

Günümüz insanı yüzeyde, görüntüde yaşar; sosyal medya onun vitrinidir bu anlamda, orayı düzenler. Arkası önemli değildir, yani görünmeyen, göstermediği yanı. Zaten kimse de bir şeyin arkasındaki o şeyi görmek istemez. Kirlidir o nokta. İnsanlar parıltılı şeyler görmek isterler, sahte it ama tıpkı gerçek elmas gibi parlayan şeyler.

Düşünmek ve gerçekleştirmek, yani eyleme dönüştürmek… Bu iki kavrama da yabancılaşmaktadır giderek insan. Eyleme dönüştürme yerine, sanal bir biçimde, eyleme dönüşmüş gibi göstermek; düşünmek yerine,  düşünmüş ya da düşünüyormuş gibi görünmek. Yani bu sosyal medya çağını özetleyen sözcük bence “gibi”dir. Her şey gibi’dir bu çağda. Tepki bile öyle. Muhalefet de. Bu tamamen değersiz değildir elbette, bazen fonksiyonu olur. Ama hiçbir sanal tepki sokağa çıkmanın yerini tutamaz. Sosyal medyada tepki göstermiş gibi davranırsın. Ya da gerçekte olmanın yerini tutamaz gibi olmak.

Düşünmek ve gerçekleştirmek, yani eyleme dönüştürmek…

***

“Yersizyurtsuzlaşmada hep daha ileri gitmek… kanaatkârlığın verdiği güçle.”[ii]

Günümüzde bence düşünmekten kaçmamak yersiz yurtsuzlaşmaya götürür insanı. Tam da Deleuze’ün sözünü ettiği türde bir yersiz yurtsuzlaşmadır bu. Kendini hiçbir yere ait hissetmezsin. Heidegger’in sözünü ettiği bir bırakılmışlık, bir fırlatılma vardır dünyaya. Kendini yalnız hissedersin, koca evrende tek başınasındır. Sen dünyaya değil, evrene açılırsın bu bırakılmışlıkla. “Yersiz yurtsuzlaşmada ileri gitmek” bence budur işte. Sen bir canlısın, insandan ötesin ve dünyada kalman değil, evrenin sonsuzluğuna açılman gerekir.  Bütün aidiyetlerinden kurtularak özgürleşmek…

Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum, tam anlamıyla yersiz yurtsuzlaştım. Hem atalarımın geldiği yere, hem doğduğum yere, hem de yaşadığım yere. Nereden geldiğimi biliyorum, kim olduğumu da ama çok da aidiyet hissetmiyorum bu kimliklere. Hatta dünyaya bile. Evrene açılmak, iyice yersiz yurtsuzlaşmak istiyorum. Değil bir ulusa ait olmak, insan kimliğini bile aşarak ekolojik bir canlı, evrendeki bilinçli bir atomlar bütünü bilincine ulaşmak istiyorum. Bir üstbilince. Böylece yersiz yurtsuzlaştıkça kendimi daha fazla kendim olarak hissediyorum.

Hep göçebeyim tepeden tırnağa, hep yabancı, hep yersiz yurtsuz.

Varoluşun yükünü aidiyetlerimizle taşıyamayız. Aidiyetler ancak yükü ağırlaştırır. Varoluşun yükünü ancak evrenle bütünleşerek, yersiz yurtsuzlaşarak taşıyabiliriz.

Eğer uzak bir yıldızdan gelip burada birleşmişse atomlarım, zaten ben hiçbir yere ait değilim ve doğuştan yersiz yurtsuzum demektir. Atomlarımın hangi yıldızlardan geldiğini bilmiyorum, neden burada bütünleştiğini de. Ama bu yersiz yurtsuzlukla mutluyum ben. Aidiyetsizlik bana sınırsızlık ve sonsuzluk katıyor, beni çoğaltıyor evrenin uzak köşelerine kadar taşıyor, onun bir parçası yapıyor. Ama üstbilince sahip özgür bir parçasıyım evrenin.

Ben bir göçebeyim doğuştan, atalarım uzaklardaki topraklardan doğduğum yerlere sürgün edilmişler. Bense doğduğum yerden gönüllü olarak sürgün olmuşum.

Hep göçebeyim tepeden tırnağa, hep yabancı, hep yersiz yurtsuz. Atalarımın geldiği yerlere, doğduğum yere de ve yaşadığım yere yabancıyım. Bu tam da Deleuze & Guattari’nin söz ettikleri nokta belki, işte oradayım:

“Bir köksap, bir yuva, evet, ama fildişinden bir kule değil. Bir kaçış çizgisi, evet, ama kesinlikle bir sığınak değil.”[iii]

Bir sığınak değil, çünkü yersiz yurtsuz olanın zaten sığınağa ihtiyacı yoktur. O kendini bir yere ve bir şeye ait hissetmez. Kendinden başka. Ne bir ulusa, ne bir gruba, ne bir dine; hatta yalnızca ne de bir türe ait hissetmez kendini. Bir kaçış içindedir bütün aidiyetlerden, sonradan oluşturulmuş yapay kimliklerden, sürekli bir kaçış. Ama bütün bunlardan kaçtıkça ve yersiz yurtsuzlaştıkça kendine yaklaştığının bilincindedir o artık.

Erol Anar


[i] Martin Heidegger: Olmaya Bırakılmışlık, sayfa 9.

https://www.nadirkitap.com/olmaya-birakilmislik-martin-heidegger-kitap9807296.html

[ii] Gilles Deleuze & Felix Guattari: Kafka Bir Minör Edebiyat Için, sayfa 29. https://www.nadirkitap.com/kafka-minor-bir-edebiyat-icin-gilles-deleuze-felix-guattari-kitap19737082.html

[iii] Gilles Deleuze & Felix Guattari, age, sayfa 61.

One thought on “Hep Göçebeyim Ben Hep Yersiz Yurtsuz

  1. “Olmaya bırakılmışlık”aradığım ,yok aramayı dahi bıraktığım kelime buydu işte.Binbir güçlükle dönup geldiğim anayurduma da ait değilmişim.Sonra dedimki kendime “hani aidiyetlerinin sana sunduğu acziyetten kurtulmuştun”keşke sormasaydım.Sorguların balyozuyla un ufak oldu bütün benim sandığım hür birikimler.E hani konuşabilecek kadar bedbaht değilsin ki öyleyim.Ben şairim her hücrem kendince söz söyler ,susturan beri gele.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

erol anar
error: Content is protected !!